Analiz

Katalan krizi AB'ye taşınıyor

Katalan ayrılıkçıların önde gelen isimlerinin çağrısıyla Brüksel'de düzenlenen gösteri, sorunu AB platformuna taşımayı amaçlayan bir girişim.

13.11.2017 - Güncelleme : 14.11.2017
Katalan krizi AB'ye taşınıyor

İSTANBUL - Akın Özçer

Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel 8 Kasım Çarşamba günü Katalan ayrılıkçıların gövde gösterisine ev sahipliği yaptı. Katalan özerk hükümetinin (Generalitat) anayasanın 155. maddesi uyarınca görevden alınmış Başkanı Carles Puigdemont, dört eski bakan arkadaşı ile onları desteklemek için ceplerinden 300’er avro ödeyerek Barselona’dan charter uçuşuyla gelmiş 170 Katalan belediye başkanının başını çektiği ayrılıkçılar, kentin simgesi haline gelmiş olan Grande Place dolaylarındaki Güzel Sanatlar Sarayı’nda (Palais des Beaux Arts) toplandı. Ellerinde Katalan bayrakları ve "Freedom" pankartlarıyla İspanyol hükümetinin “devlet darbesi”, “orantısız polis şiddeti” ve “siyasi tutuklu yaratan iflas etmiş demokrasisi” aleyhine slogan attılar. “İflas etmiş demokrasi” sözcüğü yinelendikçe kalabalıktan alkışlar yükseldi.

“Katalan usulü ‘harakiri’” başlıklı yazımızda [1], haklarında Devlet Başsavcılığı’nca (Fiscalía General del Estado) düzenlenen iddianame uyarınca Ceza Kanunu’nun devlete karşı ayaklanma (rebelión) suçuyla ilgili 472. maddesi kapsamında dava açılacağına ve tutuklu yargılanabileceklerine dikkat çektiğimiz Puigdemont ve dört bakan arkadaşı ifade vermeden Brüksel’e kaçmıştı. Hem tutuklanmaktan kurtulmak hem de sorunu AB platformuna taşımak için.

AB’ye baskı ve eleştiriler

Başta Carles Puigdemont olmak üzere Katalan bağımsızlıkçılar bu gösteride yaptıkları konuşmalarda İspanya’nın yanında yer aldıklarını açıklamış olan AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker ile Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Antoni Tajani’ye ismen yüklendiler. Puigdemont onlara gıyaplarında ardı ardına şu soruları yöneltti: “Arzu ettiğiniz Avrupa bu mu? Bizi inşa etmeye çağırdığınız Avrupa bu mu? Katalanların seçim sonuçlarını kabul etmeyecek misiniz? (21 Aralık’taki) Seçimlerden Parlament’in (özerk parlamento) bağımsızlık kararını destekleyen bir sonuç çıkarsa bunu kabul etmeyecek misiniz? Darbe yapan Sayın Rajoy’a yardım etmeyi sürdürecek misiniz?”

Bu sorulardan anlaşılacağı üzere, Belçika’ya kaçtığı için devlete karşı suçlarda yetkili özel mahkeme Audiencia Nacional’in hakkında Avrupa yakalama ve iade emri ODEE (orden de detención y entrega europea) çıkarmış olduğu Puigdemont’un amacı sadece AB’yi eleştirmek değil. Puigdemont aynı zamanda Katalunya’da 21 Aralık’ta yapılacak erken seçimleri bir plebisite dönüştürmeyi hedefliyor ve Brüksel’e bağımsızlık yanlısı siyasi partilerin yeniden Parlament’te salt çoğunluğa sahip olmaları durumunda bağımsızlığı tanıması için baskıda bulunuyor. Gösteride söz alan Katalunya’nın tarihi partilerinden Cumhuriyetçi Sol (ERC/Esquerra Republicana de Catalunya) etiketli Avrupa parlamenteri Jordi Solé de Komisyon Başkanı Juncker’i ismen hedef alarak Katalunya’nın bağımsızlığının İspanya’nın iç işi olmadığını ve sorunun esas itibarıyla “Katalanların uluslararası alanda tanınan kendi kaderini belirleme hakkını kullanmalarının engellenmesinden kaynaklandığını” vurguladı. Bu yaklaşım “İspanya’da referandum gerilimi” başlıklı yazımızda [2] altını çizmiş olduğumuz devletlerin toprak bütünlüğünü korumaya yönelik uluslararası uygulamayla taban tabana zıt olduğu için sadece AB platformunda değil uluslararası camia üzerinde de baskı oluşturuyor. Çünkü “ulusal birliğin ve ülke bütünlüğünün kısmen ya da tamamen bozulmasını amaçlayan herhangi bir girişimin” BM Yasası’na aykırı olduğunu hükme bağlayan Genel Kurul’un 14 Aralık 1960 tarihli, 1514 sayılı “sömürge halklarına bağımsızlık bildirgesi” başlıklı ilke kararı başta olmak üzere, aynı ilkeyi önceleyen 1975 Helsinki Nihai Senedi, 1989 Viyana Belgesi, 1990 Paris Şartı gibi uluslararası belgeleri de geçersiz kılmaya zorluyor. Dolayısıyla Solé’nin söylediği kadar haklı ve kolay kabul görebilecek bir yaklaşım değil bu.

Tarihi haklar

Çevresel milliyetçiliklerin en önemli özelliğini tarihin geçmiş dönemlerinde altın bir çağ inşa etmek, ardından yüzyıllar süren karanlık dönemi çöküş olarak nitelemek ve nihayet yüzyıllar önceki altın çağı yakalamayı hedef olarak ortaya koymak oluşturuyor.

Katalanların da X. yüzyıla kadar giden sıkça atıfta bulundukları böyle bir geçmişleri var. Puigdemont Brüksel’de yaptığı konuşmada Generalitat’ın ilk kurulduğu tarih olan 1359’dan gelen siyasi bir mirasın temsilcisi olduğunu söylüyor. Ardından gelen üç yüzyıllık “özgürlüklerin ve özerkliğin askıya alındığı” karanlık dönemi anlatıyor. Puigdemont konuşmasında çevresel milliyetçi anlatımını XX. yüzyılda yaşanan haksızlıklar üzerinde yoğunlaştırıyor. II. Cumhuriyet (1931-36) döneminde ilk özerklik statüsüne kavuşan Katalunya’da Generalitat Başkanı Lluís Companys’in başına gelenler üzerinde duruyor. 1934 yılında “monarşist, faşist güçlere karşı İspanya Federal Cumhuriyeti’nin Katalan Devleti’ni” ilan eden Companys üç saat içinde tutuklanmıştı. İç savaşın başlamasından sonra Fransa’ya kaçan Companys, 1940’ta da Gestapo’nun eline geçmiş, Franco İspanyası’na iade edilmiş ve aynı yıl kurşuna dizilmişti.

Franco İspanya’sı “Faşist İspanya” söylemini desteklediği için Katalan bağımsızlıkçıların sıkça atıfta bulundukları bir dönem. Puigdemont Brüksel’deki konuşmasında da bu dönemin üzerinde uzun uzun durdu. Ayrıca görevden alınmasını ve hakkında yakalama ve iade emri çıkarılmasını iç savaş arifesinde Companys’in başına gelenlerle özdeşleştirdi. Bağımsızlıkçı siyasetçilere göre İspanya hâlâ faşistti, baskı ve şiddetle üzerlerinde baskı uyguluyordu. Bu baskıdan kurtulmanın tek yolu vardı. O da “bağımsız Katalan Cumhuriyeti’ni ilan etmekti.” Bağımsızlıkçı Katalanların Avrupa’da bölgelere ileri düzeyde özerklik tanıyan, bu bakımdan örnek alınan bir anayasası olmasına karşın, aktardıkları İspanya imajı böylesine kötü ne yazık ki.

Mağduriyet söylemini destekleyen tutuklamalar

Devlete karşı suçlarda yetkili özel mahkeme Audiencia Nacional Belçika’ya kaçmamış olan Puigdemont’un Yardımcısı Oriol Junqueras ile yedi eski bakanın tutuklu, mahkemeyle iş birliği yapan bir bakanın ise kefaletle tutuksuz yargılanmasına hükmetti. Tutukluluk kararının gerekçesi kendilerine suç isnat olunan kişilerin yurt dışına kaçma riskiydi. Carles Puigdemont ve dört eski bakan arkadaşının daha önce Belçika’ya kaçmış olmaları bu riskin ciddi olduğunu ortaya koyuyordu doğal olarak.

Ne var ki Junqueras ve arkadaşlarının tutuklu yargılanmaları 21 Aralık erken seçimlerine gidilirken mağduriyet edebiyatı yapan bağımsızlıkçı siyasetçilerin değirmenine su taşıyor. Özellikle de yetkili Belçika mahkemesinin İspanya’ya iadeleri talep olunan Puigdemont ve arkadaşlarını, ifadelerini aldıktan sonra şartlı olarak salıvermesinden sonra. Belçika mahkemesinin 60 gün içinde iade hakkında bir karar alması gerekiyor. İade yönünde bir karar çıkarsa, Puigdemont ve arkadaşlarının temyize gitme hakları var. Dolayısıyla iade süresi 100 güne kadar uzayabilir. Kaldı ki Belçika mahkemesinin çeşitli gerekçelerle iade talebini reddetme olasılığı da bulunuyor.

Puigdemont’un avukatı Paul Bekaert İspanya’yı tanıyan ve bu konuda uzman olan bir hukukçu. Daha önce Bask terör örgütü ETA mensubu müvekkili Natividad Jáuregui’nin İspanya’ya iadesinin, cinayet şüphelisi olduğu halde, geri çevrilmesini sağlamıştı. El País’te 8 Kasım'da yayımlanan bir özel haberde, dokunulmazlıkları olduğu için Parlament Başkanı Carme Forcadell ile Başkanlık Divanı üyelerinin bağımsızlık ilanıyla ilgili davasına bakan ve kefaletle tutuksuz yargılama kararı alan Yüksek Mahkeme’nin (Yargıtay) yukarıda dile getirilen nedenlerle Audiencia Nacional’in aldığı tutuklu yargılama kararından rahatsızlık duyduğu söyleniyor. Haberde ayrıca Ceza Kanunu’nun 472. maddesindeki devlete karşı ayaklanma (rebelión) suçunun kolektif niteliğinin altını çizen bazı kaynakların Yüksek Mahkeme’nin tam da bu nedenle konuyla ilgili tüm davaların bünyesinde birleştirilerek görülmesinden yana olduğunu ileri sürdükleri aktarılıyor. Bu davalar birleştirilirse, tutuklu yargılanan Junqueras ve arkadaşlarının 21 Aralık seçimlerinden önce Yüksek Mahkeme tarafından tahliye edilebilecekleri öne sürülüyor.

Amaç Pandora’nın kutusunu açtırmak

İspanya’ya demokrasi kusuru yükleyen Puigdemont ve arkadaşlarına Brüksel’de, Katalan ayrılıkçılar gibi, AB içinde kalarak Belçika’dan bağımsız olmayı savunan Charles Michel hükümetinin koalisyon ortağı Neo Flaman İttifak N-VA (Nieuw-Vlaamse Alliantie) ev sahipliği yapıyor. Puigdemont ile “çok sıkı ilişkileri” olduğunu saklamayan partinin Başkanı Bart De Wever Katalunya’nın bağımsız bir Cumhuriyet olmasının bağımsız Flamanya (Flandre) için emsal oluşturacağının bilinciyle ayrılıkçı Katalan siyasetçilere her türlü desteği veriyor.

Bu itibarla Puigdemont ve arkadaşlarının Brüksel’deki gövde gösterisine en büyük katılımın Flaman ayrılıkçılardan gelmesi şaşırtıcı olmadı. Ama gösteriye katılanlar sadece Flamanlar değildi. Gösteride temsilci bulunduran siyasi partiler arasında Belçika’nın Fransızca konuşan bölgesi Valonya’nın (Wallonie) bağımsızlığını savunan Vallon Birlik (RW/Rassemblement Wallon), İspanya’dan Bask milliyetçiliğinin kurucu partisi PNV, ETA’nın siyasi uzantısı Bildu, İtalya’dan Kuzey Ligi, İrlanda’dan da Sinn Féin vardı. Hepsinin yüreği Katalunya’nın bağımsızlığı için çarpıyordu. Pandora’nın kutusunun kapağının aralanması ve politikalarının önünün açılması için elbette.

["İspanya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçiliği" ve "Çoğul İspanya: Anayasal Sistemi ve Terörle Mücadele Modeli" kitaplarının yazarı olan Akın Özçer 1979-2006 yılları arasında, sonuncusu Lyon Başkonsolosluğu olmak üzere, Dışişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulunmuştur]

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.