Dolar
32.34
Euro
35.13
Altın
2,157.48
ETH/USDT
3,371.70
BTC/USDT
65,050.00
BIST 100
8,718.11
Analiz

Sincar harekatı: Terör kaynağında önlenecek

Suriye’nin iç savaşa sürüklendiği günden beri, Türkiye’ye yönelik terörün artış gösterdiği söylenebilir.

28.04.2017 - Güncelleme : 28.04.2017
Sincar harekatı: Terör kaynağında önlenecek

İSTANBUL - Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın

Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa iki farklı ülkenin topraklarında aynı anda operasyon gerçekleştirdi. Hava kuvvetlerinin gerçekleştirdiği operasyonda, Irak içindeki Sincar ve Suriye içindeki Karaçok Dağı vuruldu. Sınır ötesi operasyon Türk halkının ve devletinin yabancısı olduğu bir kavram değil. Aksine birçok örneğini defalarca gördük. Kıbrıs Barış Harekatı başta olmak üzere, Türkiye geniş çaplı ve etkin askeri operayonlar gerçekleştirme geleneğine sahip. Doksanlı yıllar boyunca ve iki binli yıllarda da Kuzey Irak’ta bu operasyonların çok sayıda başarılı örneğine şahit olduk. Bu operasyonların sonuncusu Fırat Kalkanı harekatıydı. Türkiye’nin Suriye’de gerçekleştirdiği bu hibrit operasyonda, Suriyeli muhalif gruplarla beraber Türk Silahlı Kuvvetleri Cerablus, Azez ve El-Bab arasındaki üçgeni kontrolü altına aldı. Bu operasyonun tek bir sebebi, iki farklı hedefi vardı: Sebebi terörle mücadeleydi; hedefleri ise DEAŞ ve PYD.

Suriye’nin iç savaşa sürüklendiği günden beri, Türkiye’ye yönelik terörün artış gösterdiği söylenebilir. İç savaşın vekalet savaşına evrilmesiyle birlikte daha da hız kazandığını, çünkü terör örgütlerinin daha fazla imkana ulaştığını düşünebiliriz. PKK içeride “çözüm süreci”ni yıkan eylemlere ve hendek siyasetine girişirken, dışarıda PYD formuna bürünerek Suriye’ye doğru aktı ve buradaki boşluğu güç ve meşruiyet devşirmek için kullandı. Yıllarca Kuzey Irak’ta beslenip büyüyen örgüt, Suriye’de doğan otorite boşluğunu kendisi için yeni bir güvenli bölge olarak gördü. Kuzey Suriye, kuzey Irak’tan sonra PKK’nın ikinci merkezi olarak görüldü. PYD Haseke’den Afrin’e kadar olan bir hattı Amerikan yardımıyla ele geçirme eğilimindeydi. Fırat nehrine kadar dayanmıştı. Aynı esnada DEAŞ Türkiye-Suriye sınırından içeri sızarak Türkiye’de birçok terör saldırısına imza atıyordu.

PYD’nin mücadele ettiğini iddia ettiği DEAŞ ne hikmetse daha çok Türkiye’ye saldırıyordu. Bu nedenle Türkiye başlangıcından bu yana, terörün her türlüsü ile mücadele etmek gerektiği fikrine sahipti. Uzun süre müttefiklerinin kendisine destek olmasını bekledi. Fakat bu desteğin gelmeyeceği 15 Temmuz darbe girişimi sonrası açık bir biçimde ortaya çıktı. Türkiye bu nedenle Rusya ile masaya oturdu ve Amerika’ya rağmen Fırat Kalkanı’nı oluşturdu. Hedef hem DEAŞ hem de PYD idi. Harekat iki hedefe karşı iki farklı yöntem içermekteydi: DEAŞ’a karşı saldırı, PYD’ye karşı savunma. DEAŞ Türkiye sınırından atıldı. PYD’nin sözde kantonları arasına kalkan yerleştirildi. PYD’ye karşı savunma hattı inşa edilmiş oldu.

Yeni terörle mücadele konsepti

Fakat bu noktada durmanın mümkün olmadığı ilk günden beri aşikardı. Özellike Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı yeni stratejik konsept açıklaması bu anlamı taşıyordu. Terörle mücadelede Türkiye, artık sadece kendi sınırları içinde savunmada kalmayacak, aksine teröre karşı önleyici tedbirler alınacaktı. Terör kökeninde vurulacaktı. Yani artık ileri harekatlar dönemi başlamıştı. Aslında Fırat Kalkanı bunun öncüsü olarak görülebilir. Ancak Fırat Kalkanı’nın elde ettiği başarı, tüm diğer aktörleri terdirgin etti. Olmayacak işler oldu. Amerika, Rusya, İran, DEAŞ ve PYD Türkiye karşıtlığında buluştu. Rejim güçleri (aslında Rusya) Türkiye’nin hedefinde olan Münbiç ve Afrin bölgelerinde ince hatlar oluşturdu. Böylece Türkiye’nin PYD’yi buradan atması engellenecekti. Türkiye’nin PYD’yi veya DEAŞ’ı doğrudan vurabileceği, fakat Rusya’yı ve/veya rejimi doğrudan vurmayacağı, çünkü çatıştığı taraf ve cephe sayısını sınırsızca arttırmak istemeyeceği düşünüldü. Sonuç olarak Suriye’deki çatışma haritasında bir tıkanıklık yaşandı.

Türkiye’ye yönelik tehditlerin sayısı hiç de az değil. İlgi göstermek zorunda olduğu tek alan da Suriye değil. Zaten benzer ulusal güvenlik meseleleri uzun süredir Irak’ta da Türkiye’nin karşısına çıkıyordu. Musul’u sözde kurturma operasyonunun tartışıldığı günlerde, Türkiye’yi Başika Kampı’ndan çıkarmak için birçok böglesel aktör bir araya gelmişti. Fakat Türkiye buna son derece tutarlı ve kararlı biçimde karşı çıktı. Türkiye bu bölgede PKK’nın hareketliliğinin arttığını dile getirdi. Telafer ve Sincar bölgesinde yuvalanmaya çalışan PKK dikkat çekiyordu. Çünkü bu bölge doğan yeni şartlar altında jeopolitik açıdan kıymetli hale geldi. Sincar için PKK’nın ikinci merkez haline getirmek istediği bölge benzetmesi yapılıyor. PKK burayı kendi kontrolüne almak istiyor. Fakat burası ikinci bir merkez olabilecek özelliklere sahip değil. Aksine var olan iki merkezi birleştirecek bir köprü konumunda. PYD’nin planı Fırat Kalkanı’yla suya düşünce, Kandil ile PYD bölgesini birleştirmek yeni bir alternatif olarak görüldü.

Son iki senedir PKK hareketliliğinde artış oldu. Türkiye bu hareketliliği uzun süredir gözlemekteydi. Nasıl 15 Temmuz darbe girişimi savuşturulunca Fırat Kalkanı başlamışsa, 16 Nisan referandumuyla istikrara kavuşan iç siyaset dışarıda kendini daha fazla güvenle hareket edecek konumda buldu. Böylece uzun süredir planlanan ve dile getirilen bir yöntem sahneye konulmuş oldu. İleri bir harekatla terör kaynağında vuruldu. Emir verildi ve sabaha karşı hava operasyonu başladı. PKK’nın Kandil ve Karaçok’ta stratejik öneme sahip 39 hedefi vuruldu. Açıklanan bilgilere bakılırsa, geniş ve etkin bir hava operayonu olduğu ortaya çıkıyor. 70 civarında teröristin etkisiz hale getirildiği de söyleniyor. Fakat asıl önemli olan bu sayı değil. Önemli olan, stratejik hedeflerin imha edilmiş olması ve edileceğinin gösterilmesidir. Terör örgütü Suriye ve Irak’ta kendisine yeni teröristler devşirmekte sıkıntı çekmeyebilir ama iki senedir Sincar bölgesine yaptığı yatırımları yeniden kurması yine bir o kadar zaman, enerji ve kaynak gerektirir. Onu kurduğunda da yeniden vurulacağını bilir.

İleri harekatlarda olması gereken tam da budur. Eğer şartlar uygunsa, Türkiye bu gibi durumlarda terörü kökeninde vurmak isteyecektir. Yine ileri harekatlarda olması gerektiği gibi, operasyon can yakıcı olmuş, stratejik hedefler vurularak geri gelinmiştir. O coğrafyada mevzi tutma çabasına girilmemiş, PKK’nın mevzi tutmasını engelleyici saldırı yapılıp geri dönülmüştür. Bu tür operasyonlar hızlı ve esnek olmak durumundadır.

Yakın zamanda bunun etkilerini göreceğiz. Ama bu operasyonu tek başına değerlendirmemek lazım. Çünkü bu operasyon, şehir çatışmalarından başlayarak gelişen ve daha da gelişecek olan sürecin içinde bir köşe taşıdır. Fırat Kalkanı savunma operayonlarının sonuncusuydu ama içerisinde saldırı da barındıyordu. Bu ise bütünüyle bir saldırı harekatıdır ve yeni bir döneme geçildiğinin göstergesidir. Eğer şartlar uygun olarak devam ederse adım adım ilerleyecektir.

Harekatın etkileri

Bu adımlardan biri kara operasyonu ihtimalidir. Ama şimdilik bu ihtimalin çok açık olmadığını görmek lazım. Onun için hem diplomatik hem de askeri zeminin biraz daha olgunlaşması beklenecektir. Tabii belki şartlar değişir, Suriye topyekün dünya siyasetinin merkezine oturur o zaman belki kara operasyonu gerekmeden de bu mesele çözülebilir. Şimdik bunları bekleyip göreceğiz.

İlk tepkilere bakılırsa, harekat çeşitli aktörlerin planlarını bozdu. Fakat onların da yapacak çok şeyi yok. Washington’dan çeşitli rahatsızlık açıklamaları geldi. Ama bunun hangi Washington olduğu önemli. Zira Trump yönetiminin Suriye konusunda henüz net bir kararı yok. Ama bürokrasi Obama siyasetini devam ettirme çabasında. Bu nedenle Amerika’nın bölgedeki yetkilileri PYD’ye destek olacak görüntüler vermeye devam ediyor.

Öte taraftan Türkiye de başta Amerika olmak üzere bölge ülkelerini test ediyor. Amerika’dan gelen açıklama aslında beklendiği gibi. Uzun süredir PYD’ye yatırım yapan Pentagon ve CENTCOM’un rahatsızlık ifade etmesi son derece öngörülebilir bir durum. Fakat bundan daha fazlasının olmadığını da bilmek lazım. Yani Amerika şu durumda Türkiye’yi kaybetmekten çekindiğinden, daha fazla eleştiri getirmekte isteksiz davranıyor. Bu nedenle PYD’nin de Amerijka’yı eleştirdiğini duyuyoruz. Hatta bazı kaynaklara göre PYD Amerika’yı tehdit etmiş. Suriye hava sahasında Türk uçaklarının uçuşunu engelleyecek bir tedbir olarak düşündükleri uıçuşa yasak bölgenin ilan edilmesini istemişler. Aksi taktirde Rakka planından vazgeçeriz demişler. Bunlar fena gelişmeler değil. Görüldüğü üzere Türkiye’nin bu ani manevrası daha şimdiden PYD ile Amerika’nın güven sorunu yaşamasına neden oldu. Benzeri olaylar tekrar ettikçe, bu mesafenin daha da açılması beklenebilir.

Türkiye diplomatik zemini kollamaya ve orada bekle gör siyaseti izlemeye devam edecek, fakat askeri zeminde bu tür can yakıcı, sonuç alıcı, kısa, etkin, saldırgan ve esnek ileri harekatları sürdürecektir.

[Uluslararası ilişkiler teorisi, uluslararası güvenlik, strateji, NATO ve sosyal bilimler felsefesi konularında çalışan, İstanbul Ticaret Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın, SETA Strateji Araştırmaları Direktörlüğü görevini yürütmektedir]

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın