Analiz

Soçi kongresi basın merkezinden notlar

Soçi'de düzenlenen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ni Anadolu Ajansı Analiz Haberler Editörlüğü için takip eden Saslanbek İsaev izlenimlerini yazdı.

07.02.2018 - Güncelleme : 09.02.2018
Soçi kongresi basın merkezinden notlar

İSTANBUL - Saslanbek İsaev

Soçi’de yapılan Suriye Ulusal Diyalog Kongresi skandalla başlasa da sakin bir kapanışla son buldu. Kongreyi takip eden basın mensuplarının çoğu hayal kırıklığıyla otellerin yolunu tuttu.

Organizasyonun eleştiriyi gerektiren öncelikli kısmı medyayla ilgili olanıydı. Medyayı basın merkezine “hapseden” organizatörler, içeride olan bitenin geniş kitlelere yansıtılmasını önlediler. Katılımcılarla özel irtibata sahip olanlar bile oturumun yapıldığı salondan bilgi alamıyordu. Suriye halkını temsil eden insanların sıcak tartışmalarına ev sahipliği yapmasını beklediğimiz Soçi kongresi, Rusya’nın görüşünü yansıtan brifinglere dönüştü. Televizyoncular anlık görüntü verebilmek için basın merkezinde bulunan gazetecileri yayına bağlıyor ve kendi aralarında röportaj yapıyorlardı. Analiz ve yorum yazacak olan basın mensupları ise sosyal medyayı tarayarak salondan gelecek resim veya görüntü aramaktaydı. 500 kişilik basın mensubu kitlesi, sanki kongreye var olan ilgiyi uluslararası arenada duyurmak için kullanılmıştı. Oturumlardan bilgi alamayan basın, önüne seçenek olarak sunulan ve genel olarak Rusya’nın görüşünü yansıtan uzmanlarla yetinmek zorunda kaldı. Şahsıma gelince, Soçi kongresinin yeni bağlantılar kurmam ve meslektaşlarımla süreci değerlendirmem için ayrılmış bir vakit olduğunu söyleyebilirim.

Sonuç değerlendirmesi

Basın mensubunu ne kadar izole etseniz de yine bilgi açığını kapatacak bir yöntem ve yol bulur. Soçi kongresini belki oturum yapılan salondan takip edemedik fakat bilgisiz de kalmadık. Soçi’ye gelen basın mensupları arasında epey uzmanın da olduğu söylemek gerekir. İçerde olan biteni değerlendiremediğimiz için, kongrenin sürece olan etkisini değerlendirmeye imkan bulduk. Kongreyi takip eden bir çok basın mensubunun ortak fikri, kongrenin Cenevre sürecini canlandıracağı ve aşağıdan yukarı doğru bir baskı oluşturacağıydı. Soçi kongresinin bir kaç sonucu var ve bu sonuçları teke tek yazmakta fayda var.

İlk olarak, Soçi kongresinin Rusya’nın iç siyasetine etkisini ele almakta fayda var. Mart ayında yapılacak başkanlık seçimlerinde Putin için ek bir puan sağlandığının altını çizmek gerek. Daha adaylığını ilan etmeden Suriye’deki askeri varlığını azaltma emri veren Putin, kendi halkına “DEAŞ’ı yendik; artık Suriye’de siyasi çözüme geçiyoruz” mesajını vermiş oldu. Özellikle ABD’nin Suriye’de kalıcı olduğuna dair verdiği mesajlar, Rusya’yı iç kamuoyunda terörle mücadele eden taraf olarak sunuyor. ABD ise bundan sonra Rus halkı için tartışılmaz olarak Suriye’de bir işgalci. Putin kısa sürede DEAŞ’ı yenmiş ve siyasi çözüme odaklanmış bir lider olarak kendi başarısını sabitlemiş oldu. Rus basını Soçi’yi böyle yansıttı.

Uluslararası kamuoyuna yine müzakereci resim vermeye çalışan Rusya, aslında Türkiye ile ortaklığının kalıcı olduğunu, Astana ve Soçi platformlarının ise Türkiye, İran ve Rusya üçlüsünün pozitif işbirliğinin sonucu olduğunu yansıtmaya çalıştı. Gerçekten de İran’ın Rusya’yla dışarıya yansıyan bir fikir ayrılığının olmadığını dikkate almak gerekir. Fakat Rusya ve Türkiye, siyasi ve diplomatik süreçlerin farklı yaklaşımlara ve çıkarlara rağmen gerçekten de başarılı şekilde sürdürüldüğünü gözler önüne seriyorlar. Soçi’de açılış günü yaşanan skandalın Lavrov ve Çavuşoğlu’nun araya girmesiyle çözülmüş olması da bunun çok iyi bir örneği.

Soçi kongresi duyurulduğunda, bu kongrenin Cenevre’ye alternatif olacağı konuşulmuştu. Rusya üstüne basa basa böyle bir durumun olmadığını ilan etse de, yaşanan süreç, Suriye’nin geleceğinin Türkiye-İran-Rusya üçlüsü arasında şekillendirileceğini gösteriyor. Bundan sonra ABD’nin ve Batı’nın rolü, bu üçlüden birinin arkasında durmak veya Soçi üçlüsünün aldığı kararları kabul etmekle sınırlı olacak. ABD’nin sahada olması onu masa başına taşımaz. Fakat ileride Kudüs olayında olduğu gibi yalnızlaştırabilir ve işgalci statüsündeki ülkeye dönüşebilir. ABD Cenevre’yi kontrol ettiğini var sayıyorsa yanılıyor; çünkü gerçek kararlar artık Rusya ve Türkiye’nin pazarlığıyla ve İran’ın katılımıyla alınacak.

Türkiye-Rusya ilişkileri ve Suriye üzerinde yapılacak çetin pazarlıklar her iki ülkenin yeni Suriye’nin geleceğinde çok önemli rol aldığının ispatıdır. İki devletin arasına gelecekte daha bir çok “çomağın” sokulmaya çalışılacağı şimdiden belli. Ama Soçi’de Rus uzmanların üstü kapalı şekilde Türkiye’yi savunması, Rusya için Türkiye ile var olan ilişkilerinin değerini de ortaya koyuyordu. Mistura’nın baş siyasi danışmanı olan Vitaly Naumkin, Esed rejimine yakın basın mensuplarının karşısında Türkiye’yi savunurken bunu örtmekte zorlanıyordu. Özellikle Zeytin Dalı harekatı üzerine ve sözde “Türkiye’nin Kürt karşıtlığı” tarzındaki eleştirel sorulara Naumkin’in verdiği cevaplarda, Türkiye’nin Rusya için çok değerli bir partner olduğunun altını çiziliyordu. Böylece Naumkin üçüncü tarafların Rusya ile Türkiye’nin arasına girmesine izin verilmeyeceğinin de altını çizmiş oldu. Ortaya sözde bir “Kürt sorunu” çıkarmaya çalışan basın mensuplarına verdiği cevaplarda Vitaly Naumkin, terör örgütleri için Türkiye’den vazgeçmeyeceklerini vurgulayarak beyan etti. Prof. Dr. Vitaly Naumkin Rusya’nın önemli bir Ortadoğu uzmanı olmakla birlikte Stefan de Mistura’nın da siyasi baş danışmanlığını yapmakta. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi basın merkezinde Rusya’yı fikren temsil eden başlıca isim olan Naumkin, BM Suriye özel temsilcisinin yanında aldığı görevle Rusya’nın görüşünü yansıtan bir uzman. Naumkin basına verdiği brifingde Soçi’nin Cenevre’ye alternatif olmadığını söylerken, Soçi üçlüsünün anlaşmasıyla Cenevre’ye yeni bir hayat vereceğini beyan etmişti.

Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi uluslararası kamuoyuna ve BM’ye Soçi üçlüsü tarafından verilen kesin bir mesaj olarak algılanabilir. Mesajın içeriği ise üç ülkenin artık Suriye savaşını siyasi platforma taşımak için kararlı olduğu ve savaşı bitirmeye yönelik adımların daha da kararlı şekilde atılacağıydı. Astana’dan Soçi’ye gelinen sürecin, uzatılmadan ve Batı tarafından baltalanmadan Cenevre’de sonuçlanması gerektiği mesajı verilen Soçi’de, Cenevre süreci Suriye iç barışını sağlayamazsa, Soçi ittifakının bu süreci Astana, Soçi veya İstanbul’a taşıyabileceği mesajı da içeriliyordu.

Soçi’nin bir siyasi analist için faydalı yönü ise sahada kimin ne için uğraştığını anlamak için perde aralayan bir platform olmasıydı. Kongreye katılanlarla konuşamadığımız için Soçi’den eksiklik hissiyatıyla ayrıldık. Fakat aynı salonda bulunan farklı görüşlere sahip basın mensuplarıyla tartıştığımızda, sahada var olan durumun kesinlikle basın merkezine de fikren yansıdığı ortaya çıkmıştı. Rus devlet medyası kongreyi Putin’in PR’ı için kullanırken, Batılı basın Soçi’nin değersizliğini öne çıkarıyordu. Rejim basını ise her propagandasında “muhaliflerin yokluğunun konuşulacak tarafı yok” ve “orduya görev düşüyor” fikrini tekrarlayıp duruyordu. Rusya’nın sol eğilimli medyası PYD/YPG’yi Kürtleştirmeye (Kürtlerin temsilcisi gibi göstermeye) çalışıyordu ve bu durum Baasçı basın mensupların zoruna gitmekteydi; çünkü Baasçılar için PYD/YPG haindi. Rusya’nın merkezi medyası ve Suriye/Ortadoğu uzmanları ise Türkiye ile olan ittifakın Suriye’de sahada yaşananlardan daha önemli olduğunun altını çizmekteydi.

[Grozni ve İstanbul'da yaşayan araştırmacı gazeteci Saslanbek İsaev, Rusya, Kafkasya ve Türkiye ilişkileri alanında uzmanlaşmıştır]

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın