Filistin asıllı İngiliz yönetmen Farah Nabulsi, 7 Aralık'ta TRT 2'de ilk kez yayınlanacak "The Teacher" (Öğretmen) filminin dünyaya vermek istediği mesajla ilgili, "İnsanların şu soruyu sormalarını istiyorum, bu, sizin için kabul edilebilir bir gerçeklik mi? Eğer değilse, neden Filistinliler bunu kabullenmek zorunda bırakıldı?" dedi.
Daha önce "The Present" (Hediye) adlı kısa filmiyle BAFTA ödülü kazanan ve En İyi Kısa Film dalında Oscar'a aday gösterilen Nabulsi, AA muhabirine, 2023'te yayınlanan ilk uzun metrajlı filmi The Teacher'ın çekimleri sırasında yaşadığı zorlukları ve hikayelerinde karakterlere nasıl yaklaştığını anlattı.
Nabulsi, filminin 7 Aralık'ta Türk izleyicilerle buluşacak olmasından mutluluk duyduğunu belirterek, "Türk izleyicilerin bu filmi izleyeceği fikrini seviyorum. Filmi yaparken temel amacım, izleyicileri karakterlerin yaşamlarına ve deneyimlerine dair duygusal bir yolculuğa çıkarmaktı. Umarım onları bu seçimler ve kararlar üzerinde düşünmeye sevk edebilirim. İnsanların şu soruyu sormalarını istiyorum, bu, kendileri için kabul edilebilecek bir gerçeklik mi? Eğer değilse, neden Filistinliler bunu kabullenmek zorunda bırakıldı?" ifadesini kullandı.
"Adaletsizliği gözlerimle gördüğümde buna hazırlıksız yakalandım"
Birleşik Krallık'ta doğup büyüyen Nabulsi, Filistinli ebeveynlerinden miras aldığı kimliğiyle gurur duyduğunu vurgulayarak, yaklaşık 10 yıl önce Filistin'e yaptığı bir ziyaretin hayatında dönüm noktası olduğunu dile getirdi.
Nabulsi, bir yetişkin olarak ilk kez Filistin'e gittiğinde, gördüklerinin kendisini derinden etkilediğini ifade ederek, "İşgal altındaki Filistin'e gitmeden önce orada yaşananları bildiğimi sanıyordum ancak adaletsizliği gözlerimle gördüğümde buna hazırlıksız yakalandım." diye konuştu.
Filistin'e yaptığı ziyarette kontrol noktaları, mülteci kampları, yıkılmış evler ve gece yarısı gözaltına alınan çocuklarla karşılaşan Nabulsi, bu ayrımcılık ve acı dolu manzaraların kendisini derinden etkilediğini, neredeyse depresyona sürüklediğini anlatarak, şöyle devam etti:
"Geriye dönüp baktığımda bu durum aynı zamanda tanık olduğum adaletsizlikle başa çıkmak için çıkış yolu aramaktı. Gerçekten de bir şeyler yaratmaktan daha duygusal bir şey yok. Böylece derinlere daldım ve kısa filmler yapmaya başladım. Dördüncü kısa filmime geldiğimde, sıçrama yapmaya karar vererek The Teacher ile ilk uzun metrajlı filmimi yaptım."
"Senaryoda yer alan olaylara bizzat tanık oldum"
Nabulsi, Filistin halkının yaşadığı zorlukları sinema aracılığıyla dünyaya anlatmayı amaçladığını ve 2023'te Toronto Uluslararası Film Festivali'nde prömiyer yapan son filmi The Teacher'ın senaryosunu, Filistinlilerle yaptığı sayısız görüşmeden ilham alarak yazdığını kaydetti.
Senaryosunda yer alan pek çok absürt görünen olayın, bizzat tanık olduğu ya da bire bir duyduğu gerçeklerden oluştuğunu ifade eden Nabulsi, Filistinli çocukların askeri mahkemelerde yargılanması, ev yıkımları ve yasa dışı yerleşimci şiddeti gibi durumları doğrudan gözlemlediğini söyledi.
Hamas'ın 2006'da esir aldığı bir İsrailli askerin, 2011'de idari tutukluluk altındaki binden fazla Filistinli siyasi mahkum karşılığında serbest bırakılmasının, insan yaşamına verilen değer açısından büyük bir dengesizliği gözler önüne serdiğini vurgulayan Nabulsi, "Filistinlilerin hayatlarının, bir İsrailli Yahudi'nin hayatı kadar değerli olmadığı fikrinin, insan yaşamına verilen değerde bu derece bir uçuruma dönüşüp Gazze'de yüz binlerce insanın ölümüne, yaralanmasına, açlığa ve hastalıklara mahkum edilmesine yol açacağını asla hayal edemezdim." şeklinde konuştu.
Nabulsi, filmdeki en çarpıcı repliklerden birinin, öğretmenin, bir İsrailli hayatı karşılığında bin Filistinlinin hayatının kurtarılmasına atıfta bulunduğu "Halkın, senin oğlunun benim bin oğluma bedel olduğuna inanıyor." ifadesi olduğunu dile getirdi.
"Kendimizi bir anda gerçek zamanlı adaletsizliklerin ortasında film çekerken bulduk"
Film çekimleri sırasında yaşadığı zorlukları anlatan Nabulsi, apartheid rejiminin olduğu bir yere gitmenin beraberinde getireceği sıkıntıları öngördüğünü belirterek, "Bunlar beklediğim durumlardı ancak tahmin edemediğim ve beni en çok zorlayan şey, gerçek zamanlı olarak etrafınızda yaşanan adaletsizliklere karşı adalet sağlamaya çalışmanın zihinsel ve duygusal yüküydü." dedi.
Nabulsi, filmin, işgal altındaki Batı Şeria'nın Nablus kentine bağlı Burin köyü yakınlarında çekildiğini ve bunun bazı zorluklara yol açtığını dile getirerek, çekimler sırasında yaşanan bir olayı şöyle aktardı:
"Burin köyüne yakın bir yerde çekim yapıyorduk. Çekimler sırasında yasa dışı İsrailli yerleşimcilerin köye inip zeytinlikleri ateşe verdiği haberini aldık. Bu olay, filmimizin hikayesinde de işleniyordu. Ayrıca işe giderken aracımı yeni yıkılmış bir evin enkazının önünde duran bir çift ve 6 çocuğunun yanına park ettim. İsrail ordusu bu evi yalnızca birkaç saat önce yıkmıştı."
Olayların psikolojik etkisine ve yaratacağı stresi önceden tahmin edemediğine dikkati çeken Nabulsi, yaşadıklarını şu sözlerle ifade etti:
"Kendinizi bir anda, ekibinizin gerçek zamanlı olarak yaşadığı adaletsizliklerin ortasında, kurgu bir film çekerken buluyorsunuz. Bu, uzaktan haberlerde izlemek veya gazetelerde okumaktan çok farklı. Ekip üyelerinizin ve oyuncularınızın birçoğu bu olayları bizzat yaşamış insanlar. Bu onların gerçekliği, onların dünyası ve bunu bilmek insanı zihinsel ve duygusal olarak derinden etkiliyor. Bu, benim için sürecin en zor kısmıydı."
"Seyirciyi zalim gerçekliği düşünmeye sevk ediyorum"
Nabulsi, hikayelerinde sosyopolitik unsurların altındaki nedenlere odaklanmayı önemsediğine işaret ederek, "Bir karakterin kalbine inmek ve seyirciyi de o karakterin kalbine çekmeye çalışmak istiyorum. İzleyicilerin, bu seçimlerin 'neden' yapıldığını anlamalarını ve hissetmelerini hedefliyorum. Onları, bu seçimlere ve kararlara yol açan acımasız gerçeklik üzerine düşünmeye sevk etmek istiyorum." ifadesini kullandı.
Filmlerinde ele aldığı sorunların ve şiddetin temelinde acımasız bir askeri işgal ve sömürgeleştirmenin yattığını hatırlatan Nabulsi, sözlerini şu şekilde tamamladı:
"Sanatımı susturulmuş olanlara adamak benim için sadece bir başarı değil, aynı zamanda bir ayrıcalık ve onur. Filistinlilerin onlarca yıldır maruz kaldığı insanlıktan çıkarılma süreci, dünya kamuoyunun Filistinlilerin de diğer insanlar gibi yaşadığını, sevdiğini, nefes aldığını, acı çektiğini ve mutluluk duyduğunu unutmasına yol açtı. İnsanların, Filistinlilerin hikayelerine daha fazla empatiyle yaklaşmasını ve onların özgürce yaşama hakkı için verdikleri mücadeleye destek olmalarını istiyorum."