Dolar
34.59
Euro
36.06
Altın
2,714.46
ETH/USDT
3,363.60
BTC/USDT
98,400.00
BIST 100
9,549.89
Dosya haber

Yeşil kapitalizm: İklim değişikliğinin çözümü mü, gelir getiren yeni aldatmaca mı?

İklim krizinin çözümünde fosil yakıt kullanımını bırakmayı öneren "yeşil politika" geliştiren ülke ve şirketlerin, bunu "yeşil kapitalizm" adı altında gelir kapısına dönüştürdüğü değerlendiriliyor.

Dilara Karataş  | 27.08.2024 - Güncelleme : 28.08.2024
Yeşil kapitalizm: İklim değişikliğinin çözümü mü, gelir getiren yeni aldatmaca mı?

Ankara

İnsanlık, iklim değişikliğinin son yıllarda küresel tehdit olarak tanımlanmasıyla bu tehdidin çözümünü yeni bir terminolojide ararken kimilerine göre muğlak olan, kimilerine göre ise yeni bir geçim kapısına dönüşen "yeşil kapitalizmin" ürettiği çözümlerin sonuç odaklı olup olmayacağı ise bilinmiyor.

AA muhabiri, "Yeşil Kapitalizm" başlıklı dosya haberin ikinci bölümünde "yeşil kapitalizm" teriminin ne olduğuna, ülke ve şirketlerce nasıl kullanıldığına ve iklim değişikliği üzerindeki etkisinin yol açtığı tartışmalara ilişkin uzman görüşü aldı.

Dünyada küresel ısınmanın sorumlularından gösterilen ABD, Çin ve Avrupa ülkeleri iklim krizini çözmek için milyarlarca dolar yatırım yapıyor. Ancak bu ülkeler, halihazırda sera gazı salınımında başı çekmeleri, tarihi süreçteki ağır sanayi hamleleri, mücadele iddialarındaki iklim krizine olumsuz katkılarını istikrarla sürdürmeleri nedeniyle eleştirilerin hedefinde.

Bu ülkelerin, sanayileşme ve ekonomik büyüme ile güçlü ilişkileri, kapitalizmle ideolojik bağları, "temiz yatırım" söyleminin arkasında başka bir gündemlerinin olup olmadığı tartışmasına yol açıyor.

Dünyada halihazırda özellikle gelişmiş ülkeler bu konuda "ekolojik" adı altında mali ve yasal tedbirlere başvuruyor. Diğer yandan bilim insanları da yüzeydeki ısınmanın 1,5 santigrat dereceyle sınırlandırılması konusunda gecikildiğine dair uyarılar yapıyor.

Uzmanlar bu konuda ikiye ayrılmış durumda. Bir taraf, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında 2015'te imzalanan ve 2016'da yürürlüğe giren Paris Anlaşması'ndaki taahhütlerin iklim kriziyle mücadelede yetersiz kalındığını öne sürüyor. Diğer taraf ise gecikilse bile çalışmaların hızlandırılmasıyla alınan kararların hayata geçirilebileceğini savunuyor.

İklim krizinin çözülmesi için dünya genelindeki yaygın önerme, özellikle gelişmiş ülkelerde fosil yakıt kullanımının iki nesil sonraya kadar tamamen bırakılması yönünde ancak bu da özellikle gelişmiş ülkelerin başka bir yatırım anlayışına geçmesine ve bunun yine "yeşil kapitalizm" adı altında yeni bir ekonomik perspektif benimsemesine neden oluyor.

Bazıları iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla ortaya çıkan "yeşil kapitalizmin", piyasa ve teknolojik yenilikler aracılığıyla çevresel sorunları başarılı bir şekilde çözebilecek ve bir sonraki sanayi devrimini tetikleyebilecek bir kazan-kazan modeli olduğunu ifade ediyor.

Diğer yandan, bir kesim de "yeşil" ve "kapitalizm" adında yeni bir terminolojiyle ekonomik gelişmeyi yavaşlatma ya da sınırlamanın kapitalist sisteme aykırı olduğunu, bunun altında uygulanan çevre dostu projelerin aslında gerçekten anlatıldığı kadar işe yaramadığını savunuyor.

Bu konuda başı çeken ülkeler, yeşil kapitalizmle karbon fiyatlandırması ve emisyon ticareti gibi kar üzerine kurulmuş bir sistem aracılığıyla sera gazı salınımıyla ilgili piyasa oluşturulmasını istiyor. Bununla beraber bu alandaki teknolojik yeniliklerin teşvik edilmesini hedefliyor. Gelişmiş olarak tanımlanan ülkeler, bu sayede ekonomik büyümesini ve gelecekteki refahını artırmayı, "iklim dostu sanayi devrimini" de başlatmayı amaçlıyor.

Yeşil ve kapitalizm birbiriyle çatışan iki kavram

AA muhabirine iklim değişikliği ve kapitalizm arasındaki ilişkiyi değerlendiren ABD'deki Berklee College of Music'den Profesör Victor Wallis, "Kapitalist sistem, iklim krizinin çözümünün önündeki en büyük engellerden biri." dedi.

Profesör Wallis, ekonomik bir sistem olan kapitalizmin sürekli genişlemeye eğimli olduğunu ancak sınırlı kaynaklara sahip gezegende genişlemenin durmadan devam edemeyeceğini belirtti.

Wallis yeşil kapitalizmin kendi içinde çeliştiğini savunarak, yeşilin doğaya saygı gerektirdiğini ve yeşil kapitalizmin temelinde yalnızca fosil yakıt kullanımı yerine güneş enerjisini elektriğe dönüştürme fikri olduğunu ifade etti.

Bu model içinde fosil yakıt kullanımı güneş enerjisi gibi temiz enerjiye çevrildiği sürece aynı ekonomik sistemde şu anda yapılan her şeyin yapılmasına devam edilebileceğini kaydeden Wallis, buna örnek olarak elektrikli arabalara işaret etti.

Wallis, benzinli araçların yerine elektrikli araç kullanımının yeşil kapitalizmin bir örneği olduğunu dile getirerek, bu araçların yapımında kullanılan malzemelerin işlenmesi ve çıkarılmasında yine fosil yakıt kullanıldığının göz ardı edildiğini kaydetti.

Yeşil kapitalizmi savunanların, büyük petrol şirketlerinin büyüyerek sondajlarına devam etmesini hesaba katmadığını vurgulayan Wallis, ABD Başkanı Joe Biden'ın 2020 seçim kampanyasında ülkesinde daha fazla petrol sondajını onaylamayacağını vadettiğini ancak yakın zamanda büyük bir sondaj projesine izin vererek bu sözünden geri döndüğünü söyledi.

Wallis, temelinde birbiriyle çatışan iki kavramın birleştirildiğini, bu nedenle yeşil kapitalizmin bir "sahtekarlık" olduğunu ileri sürdü.

"Yenilenebilir enerji, artık fosil yakıt üretimine göre daha ucuz"

Almanya'da bulunan Potsdam Climate Impact Research Enstitüsü yöneticisi ve Potsdam Üniversitesi Earth System Science bölümünden Profesör Johan Rockström ise "Avrupa Birliği (AB) ve BM gibi organizasyonların çalışmalarına hız verilirse iklim krizinin önüne geçilebilir." ifadesini kullandı.

Rockström, küresel sıcaklıkların 1,5 santigrat derecede sınırlandırılmasına ilişkin, bunun olağanüstü bir çaba gerektirse de bugünün şartlarında mümkün olabileceğini kaydetti.

Bu hedefe ulaşılması için küresel enerji sistemi ve dünya ekonomisinin en geç 2050'ye kadar karbonsuzlaşması tavsiye edilirken Rockström, karbonsuzlaşmak için sera gazı salınımlarının önüne geçilmesi gerektiğini belirtti.

Profesör Rockström, hızlı hareket edip bu hedefe ulaşabilmek için küresel gıda sisteminin dünyada tek başına en fazla karbon salınımı yapan sektöre dönüşmesinin engellenmesi gerektiğini savundu.

Rockström, bu koşulların yerine getirilmesiyle, sıcaklıkların 1,5 santigrat derecede sabitlenmesi durumunda dünyanın şansının artacağı görüşünü paylaştı.

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü'nün temelini oluşturan ve hem kamu hem de özel kuruluşların atmosfere zarar vermesini önlemeyi amaçlayan "karbon ticaretinde" yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına yatırım yapılması teşvik ediliyor. Bu sistem dünyanın karbonsuzlaşması yolunda önemli bir adım olarak görülüyor.

Rockström de dünya ekonomisinin karbonsuzlaşmasının mümkün olduğunu ancak buna ulaşılması için kömür, benzin, doğal gaz gibi fosil yakıtlara yatırımların durdurulması ve Paris Anlaşması gibi düzenleyici çerçevelere uygun hareket etmeye başlanılması gerektiğini ifade etti.

Özellikle Avrupa'da karbon fiyatlandırılmasının uygulanmaya başlanmasından 2030'a kadar emisyonlarda yüzde 55'lik bir azalma öngörüldüğünü kaydeden Rockström, "yeni teknolojilerle yenilenebilir enerjinin artık fosil yakıt üretimine göre daha ucuz olduğu" değerlendirmesinde bulundu.

Rockström, iklim değişikliğiyle mücadelede AB'nin, BM'ye göre çok daha başarılı adımlar attığını savunarak, "Asıl ilginç olan savaşa ve enflasyona rağmen AB, ekonomiyi karbondan arındırma yolunda hızla ilerlemeye devam ediyor." dedi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.