Çanakkale Savaşları'nın tek kadın gazetecisi 110 yıl önce cephede yaşananları 8 mektupla aktarmış

Bulgaristan'ın Utro gazetesi muhabiri Wanda Zembruska, 110 yıl önce her cephesinde kanlı muharebelerin yaşandığı Çanakkale Savaşları'nı dünyaya duyuran tek kadın gazeteci olarak basın tarihine adını yazdırdı.

Osmanlı'ya 19. yüzyıl ortalarında sığınan soylu bir Leh sülalesinin üçüncü kuşak mensubu olarak 1889'da Sofya'da dünyaya gelen Wanda Zembruska, 26 yaşında genç bir muhabirken, Sofya'da çıkan Utro gazetesi adına, imzalanması gündemde olan Osmanlı-Bulgar Hudut Tashihi Anlaşması görüşmelerini aktarmak üzere 1915'in temmuzunda trenle İstanbul'a geldi.

Yaklaşık bir ay boyunca Çanakkale Cephesi'ne gitmenin yollarını arayan Zembruska, yabancı meslektaşıyla bindiği torpidoyla Tekirdağ üzerinden Gelibolu Yarımadası'na gitti. Zembruska, kanlı muharebelerin yaşandığı Gelibolu Yarımadası'nda 10 gün boyunca bomba ve havan mermileri yağmuru altında Çanakkale Cephesi'ni tüm yönleriyle ve kadın bakış açısıyla gazetesine gönderdiği 8 mektupta aktarmaya çalıştı.

Zembruska'nın, Çanakkale cephesinden gazetesine gönderdiği mektuplar, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Slav Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Bulgar Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Mevsim'in çevirisiyle 2019 yılında yayımlanan "Muhabirimiz Çanakkale Cephesi'nden Bildiriyor" kitabında yer aldı.

Ana dili olan Lehçe'nin yanı sıra Fransızca, Bulgarca, Romence, Almanca bilen Zembruska, gazetesine gönderdiği 6'ncı mektubunda, Anafartalar Grubu Komutanı Albay Mustafa Kemal'in karargahını ziyaretini, savaşla ilgili yaptıkları sohbetleri ve gözlemlerini kaleme aldı.

"Her şeyi maharetli bir satranç oyuncusu gibi yönetiyor"

Gazeteci Zembruska, İngilizlerin taarruzuna denk gelen tarihte Mustafa Kemal'in karargahına yaptığı ziyareti anlattığı mektubunda, şu ifadelere yer veriyor:

"Kemal Bey bizi, yeni yeni tamamlanan ve iki küçük oda ve geniş bir toprak terastan oluşan küçük evinde kabul ediyor. Yükseğe inşa edilen küçük ev dağa yaslanmış ve üstten iyi maskelenmiş. Aşağıdan gelen güzel bir bahçe yolu eve uzanıyor. İçerisi de böyle şartlarda, neredeyse tamamen muharebe hattında, mümkün olan bütün konforla düzenlenmiş. Gelibolu Savaşı aslında bir pozisyon savaşı. Kampların hep aynı yerde durması haşin asker hayatını daha tahammül edilir ve hoş kılabiliyor. Aynı zamanda çalışma odası da olan salonda üzerinde telefon duran küçük bir masa, yanında genç bir teğmen oturuyor ve gelişen çatışmadan raporlar alıyor. Başka bir yuvarlak masa etrafında bir lambanın ışığında birkaç kurmay subayla Mustafa Kemal Bey büyük bir harita üzerine eğilmiş, raporlar doğrultusunda kömürle çeşitli haritaları işaret ediyor. Ara sıra kısa emirler veriyor veya yaverini gönderiyor. 'Top bilmem nereye nakledilsin', 'Şu ve şu tümen bilmem hangi tabyaya gitsin', 'Süvari taarruza geçsin', Subaylar gelip gidiyor ve kayboluyor, verilen emirlerin yerine getirildiğine dair kısa süre sonra telgrafla bilgi veriliyor. Pür dikkat kesilmiş, dinliyorum. Modern komuta böyle mi oluyor? Bir kişi uzaktan telgraf vasıtasıyla her şeyi maharetli bir satranç oyuncusu gibi yönetiyor. "

"İngilizleri denize dökmeden buradan gitmenize izin yok"

Zembruska, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal'i, "Uzun boylu, düzgün vücutlu ve 35-40 yaşlarında, neşeli ve memnun." diye tanımlıyor.

Mektubunda, bir kurmay hekimin, püskürtme planının dahiyane şekilde çizilmiş olduğunu söylediğini aktaran Zembruska, "Hakikaten de böyle olduğu anlaşılıyor, mademki İngiliz dört saattir takviye güçleriyle saldırıyor ve yeni 2,5 tümen daha atıyor 20 kilometrelik bir cepheye. (Gelibolu Yarımadası'nın bütün muharebe hattı 50 kilometre civarında) Büyük kruvazör ve vapurların bataryaları da taarruza destek veriyor ve bütün bunlar boşuna. Türkler, öfkeli deniz dalgalarının parçalandığı bir kayalık gibi duruyor." ifadesini kullandı.

Mehmetçik'in yapacağı taarruzu biraz daha yakından görmek için izin istedikleri Mustafa Kemal'in "Daha epeyce zamanınız var, bu öyle yakında bitmeyecek." diyerek tebessüm ettiğini ve ardından "Şimdi beraber akşam yemeği yiyeceğiz ve sonra sizleri bırakacağım." dediğini anlatan Zembruska, "Gene çalışma odasına dönüyor, raporlar dinliyor, çiziyor, emirler veriyor, bizimle bir dakika önce konuşurken olduğu gibi hep öyle serbest ve rahat. Biraz sonra yine geliyor: 'Harika, şahane. Siz bana şans getirdiniz hanımefendi, her şey bitmeden ve İngilizleri denize dökmeden buradan gitmenize izin yok" diyaloglarına mektubunda yer verdi.

Mustafa Kemal'in, Kocaçimen Tepe'de "Merminiz yoksa süngünüz var." dediği askerlerin, iki gün süren süngü savaşı sorası 15 bin kayıp veren İngilizlerin denize geri çekilmesini sağladığını ifade eden Zembruska, "Kemal Bey bu çatışmadan madalya ve yarayla çıkmış. Bir şarapnel parçası ona yandan isabet etmiş ve sadece saatinden dolayı yara tehlikeli hale gelmemiş. Bu saati Kemal Bey, Liman von Sanders Paşa'ya hatıra olarak vermiş." diye yazdı.

"Önemli bir savaş sürecinin detaylarına ulaşmamızı sağlamış oldu"

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Barış Borlat, AA muhabirine, Osmanlı-Bulgar Hudut Tashihi Anlaşması'nı haberleştirmek için birçok gazetecinin İstanbul'a geldiğini, bunlardan birinin Zembruska olduğunu söyledi.

Zembruska'nın Çanakkale Cephesi'ne gitmek için başvuru yaptığını ve bunun iznini aldığını dile getiren Borlat, "Çanakkale'ye geldiğinde Zembruska önce Liman von Sanders, ardından Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal ve Çamlı Tekke bölgesindeki karargahında görüştü. Tarih, 21 Ağustos. İngilizler, Anafartalar'da yeni bir taarruz dalgasına başlamışlardı. Bu savaşların yaşandığı anda Çanakkale Cephesi'ndeki tek kadın gazeteci şu an bulunduğumuz yere geldi ve Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal ile görüşmeye başladı." diye konuştu.

Borlat, Zembruska'nın gazetesine gönderdiği mektuplarında, Mustafa Kemal ile yaptığı görüşmeleri aktardığını belirterek, "Bu durum bize Mustafa Kemal'in Çanakkale Cephesi'ndeki karargahı ve önemli bir savaş sürecinin detaylarına ulaşmamızı sağlamış olduğunu söyleyebiliriz." ifadesini kullandı.

Zembruska ve diğer basın mensuplarının yanına askeri görevli verildiğini, cephe hattında gezebilecekleri bölgelerle ilgili bilgi aktarıldığını anlatan Borlat, yazdıkları haberlerin ve fotoğrafların Sansür Dairesince incelendiğini kaydetti.