Seçim sürecinde sosyal medyada dezenformasyona maruz kalmak

Ayşenur Cevahiroğlu / 13.05.2023

Sosyal medya, kullanıcıların kendilerini ifade etmelerini, bireylerin birbirleriyle etkileşime geçmelerini kolaylaştıran, hızlandıran, özendiren ve teşvik eden alanlardan bir tanesi. Sosyal medyanın siyasi liderler, devlet kurum ve kuruluşları tarafından da kullanılması, zaman zaman sosyal medyanın ülke gündeminin ve siyasetin nabzının tutulduğu bir mecra haline dönüşebildiğini söylemek yanlış olmaz. Bunun en önemli örneklerinden biri olarak seçim süreçlerini ele alabiliriz.  

Türkiye'nin, 14 Mayıs Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Seçimlerinde oy vermek üzere sandığa gitmesine bir gün kaldı. Sosyal medyada seçim süresi boyunca, hem siyasi figürlerin hem de vatandaşların zaman zaman büyük kitlelere ulaşıp, seslenebildiği, sanal miting alanlarını oluşturabildiği ve bilgi paylaşabildiğini görüyoruz. Öte yandan sosyal medyada, sahte beyanlar, montajlanmış görseller, çarpıtılmış ve hatalı ilişkilendirilmiş içerikler gibi dezenformatif paylaşımlarla, propagandalarla, kampanyalarla vs. karşı karşıya kalabiliyoruz. Sosyal medya kullanıcıları, seçim süresince görünürlük, tanınırlık, takipçi ve tıklanma oranını arttırmak amacıyla iyi veya kötü niyetlerle zaman zaman paylaştıkları bu tarz içeriklerin doğruluğuna, yanlışlığına, tarafsızlığına ve bilimselliğine dikkat etmeden çeşitli paylaşımlarda bulunabiliyor. Bu da kullanıcıların bilerek ya da bilmeyerek dezenformasyon, misenformasyon zincirinin bir parçası olmalarına neden olabiliyor. Peki, sosyal medyada yapılan dezenformasyonun seçim üzerindeki etkileri nasıl oluyor?

Anadolu Ajansı Teyit Hattı, sosyal medyada yapılan dezenformasyonun seçim üzerindeki etkilerini Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal'a sordu.

- DEZENFORMASYON ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜNE ZARAR VEREBİLİR

Dijital mecralarda sunulan pek çok haberde, dikkat çekmek, daha fazla tıklanmak, algı yönetimi yapmak, kişi ya da kurumları itibarsızlaştırmak veya reklam geliri elde etmek gibi amaçlarla dezenformasyona başvurulduğunu ifade eden Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, seçim sürecinde seçmenleri etkilemek ve algı yönetimi yapmak için bir motivasyonun hakim olduğunu belirtti.

Siyasi lideri itibarsızlaştırarak seçime yön vermeyi hedef alan dezenformatif içerikler ile seçmenlerin hedef alındığını ifade Ünal, "Sosyal medyada dolaşıma sokulan hakikat dışı haberlerin, toplumsal etkileri de güçlü. Sadece kişilere ve kurumlara değil, büyük resimde ülkeye zarar veren ve hatta dezenformasyonun ülkenin dünya çapındaki saygınlığına gölge düşürdüğünü söylemek mümkün." dedi.

- KARARSIZ SEÇMENLER DAHA ÇOK DEZENFORMASYONA MARUZ KALIYOR

"Seçimlere yön vermek hedeflenirken, dezenformasyon ülke bütünlüğüne zarar verebilir." diyen Ünal, seçim süreci boyunca sosyal medyada siyasi liderlere yönelik doğru olmayan bilgilerin bilinçli olarak yayılması ile seçmenlerin etkilenmeye çalışılması, kararsız seçmelere yönelik bir dizi dijital kampanyaların yapılması ve sahte hesaplardan yayılan  doğru olmayan bilgilerin hakikat olarak servis edilmesiyle seçim sürecinin dezenformasyona uğradığını söyledi.

- ALGORİTMALAR DEZENFORMATİF İÇERİKLERE MARUZ KALMAYI ARTTIRIYOR

Aylin Tutgun Ünal, sosyal medya platformlarının kullandıkları algoritmalar sayesinde bireylerin ilgi alanları, sık ziyaret ettiği siteler ve tıkladığı içerikleri  algıladığını bu sayede de algı yönetiminin bir parçası haline geldiklerini aktardı. Bireylerin seçim süresince üretilen dezenformatif içeriklere maruz kalması, benzer içeriklerle rutin olarak karşılaşmasının, kullanıcıların lider algısı ve seçim tercihini etkilenebileceğine değinen Ünal, "Seçim sürecinde sosyal medyanın daha bilinçli kullanılmasıyla dezenformasyonun seçime olan etkisi azaltılabilir." ifadelerini kullandı.

- SOSYAL MEDYAYI DAHA BİLİNÇLİ KULLANMAK ÖNEMLİ

Bireylerin, çevrelerindeki aynı ya da benzer değer ve inançlara sahip insanlardan gelen bilgiye inanma eğilimleri dolayısıyla, paylaşılan bilginin doğruluğundan şüphelenmediğini ve sorgulamadan güvenebildiklerini söyleyen Ünal," Paylaşılan bilginin doğruluğunun teyit edilmesi es geçilebilir. Hatta, karşılaşılan yeni bilginin, önceden bilinen bilgiyle çelişmesi durumunda ise bilgi yanlış kabul edilip reddedilebilir. Bilginin doğru olmadığı ortaya çıksa bile doğru anlamını yitirebilir." şeklinde konuştu.

Ünal, dijital çağın bir parçası olarak ortaya çıkan "Post Truth" yani gerçek ötesi ile doğru ya da yanlış bilginin bir anlamı olmadığının altını çizerek,"Gerçek ötesi çağda toplulukların bir bütün olarak kendi doğruları ve neye inanmak istiyorlarsa ona inandıkları bir anlayışı hakim." dedi.

Dijital medya okur yazarlığının önemine de değinen Ünal, "Sosyal medyada karşılaşılan dezenformatif içeriklere karşı bireysel önlem alabilmemiz için dijital medya okuryazarlığı becerilerini kazanmamız ve uygulama motivasyonuna sahip olmamız gerekir. Dijital medya okuryazarlığında, sosyal medya, internet siteleri gibi dijital ortamlarda karşılaşılan bilgilerin başka kaynaklardan doğrulanması önemlidir. Teyit edilen bilginin hangi kaynaktan geldiğinin kontrol edilmesi, sahte hesapların farkına varılması ve paylaşırken de bu paylaşım gerekli mi? sorusunun sorulmasına dikkat edilmesi gerekir." dedi.