Türkiye ve dünyayı sarsan terör saldırısının üzerinden tam bir ay geçti. İstanbul, Beyoğlu’nda terör örgütü YPG/PKK üyesi Ahlam Albasır isimli yabancı uyruklu bir kadının 13 Kasım tarihinde banka bıraktığı TNT’nin patlaması sonucu aralarında çocukların da olduğu 6 Türk vatandaşı hayatını kaybetti ve 81 kişi yaralandı.
Patlama gerçekleştikten dakikalar sonra sosyal medyada olayın yaşandığı bölgeden yüzlerce görüntü paylaşıldı ve asılsız iddialar gündeme getirildi. Terör destekçisi hesaplardan kasıtlı olarak bölgeden silah seslerinin yükseldiği, başka bombalı saldırganların da olduğu gibi paylaşımlar yapıldı. Bu girişimle toplumsal paniğin ve vatandaşlar arasında kafa karışıklığının artırılması hedeflendi.
Türkiye’nin en önemli turistik mekanlarından biri olan İstiklal Caddesi’nin bir kez daha teröre hedef olması, akıllara bazı soru işaretlerini getirdi. Çok sayıda vatandaş, gazeteci ve bilim insanı saldırının arkasında yatan unsurları sorgulamaya başladı. Cevabı en çok aranan sorular ise şunlar oldu:
Neden teröristler popülerliği yüksek cadde ve meydanları hedef alıyor?
Terör örgütü destekçileri, gri propaganda alanı olarak kullandıkları sosyal medyada paylaştıkları asılsız iddialarla nasıl bir toplumsal hava oluşturmayı hedefliyor?
Bu soruların cevaplarını arayanların karşısına “ana akım medya, sosyal medya, gri propaganda, toplumsal panik, kaos ve kargaşa gibi” temel kavramlar çıkıyor. Her şeyden önce terör örgütlerinin düzenledikleri bu saldırıların arkasında yatan esas amaç, fiziksel bir hasar verme veya can kaybı oluşturma fikrinin çok ötesinde. Burada hedeflenen başlıca bir diğer unsur da ülke gündemini işgal etmek ve toplumsal hafızada kalıcı bir hasar bırakmak. Yaratılan korku iklimiyle beraber siyasal krizleri tetiklemek ve finansal alanlarda durağanlaşmaya sebep olmak.
ANA AKIMDAN SOSYAL MEDYAYA
Teröristlerin bu hedeflerine ulaşabilecekleri yolu onlara açan araç, geçmişte ana akım medyaydı. Bunun hafızalara kazınan en önemli örneği kuşkusuz 11 Eylül 2001’de ABD’nin New York kentinde yer alan ikiz kulelere yönelik düzenlenen terör saldırısı olmuştu. Yolcu uçaklarının peş peşe kulelere çarptığı anlar, televizyon kanallarından yayınlanmış ve bu olay Amerikan halkında bugün bile hissedilen derin bir psikolojik hasar bıraktı. Teröristler, eylemlerini ana akım medya sayesinde sadece ABD’ye değil, bütün dünyaya göstermeyi başararak, Washington’un küresel arenada geniş yer edinen prestijine ağır hasar verdi. Ayrıca terör korkusu Amerikan toplumunda 2001 yılından beri büyük bir saplantı halini aldı.
Ancak 11 Eylül saldırılarından bu yana iletişim alanında yaşanan devrimsel nitelikteki değişimler, küreselleşmenin de etkileriyle birlikte hayatımıza ‘yeni medya ve sosyal ağları’ sokmayı başardı. Başta Twitter, Youtube, İnstagram ve Facebook gibi sosyal medya platformlarının hayatımıza girmesiyle beraber ana akım medyanın elinde bulundurduğu etkileşim gücü, dijital platformlara devredildi.
Teröristler geçmişte eylemlerini gazete, radyo ve televizyon gibi temel kitle iletişim araçlarında yayınlatarak haber olmayı başarır ve topluma istedikleri korku iklimini pompalamayı hedeflerdi. Ancak sosyal medya araçlarıyla beraber bu durum değişti. Artık terör örgütlerinin toplumla veya toplumları yöneten siyasetçilerle iletişim kurması için ana akım medyaya ihtiyaçları kalmadı. Yakın tarihte Suriye ve Irak’ta çok sayıda kenti işgal eden terör örgütü DEAŞ’ın bu konuda yürüttüğü faaliyetler yukarıda anlatılanlar için bir örnek teşkil etti. Örgüt, bölgede faaliyet gösterdiği süre zarfı boyunca, edindiği ekipmanlarla kendi propaganda videolarını yaptı ve bunları sosyal medyaya yükleyerek dünyaya korku saldı.
GRİ PROPAGANDA FAALİYETİ
Bu açıdan değerlendirildiğinde dijital çağın hayatımızın merkezine getirdiği yeni medya olgusu, teröristlerin toplumsal sinir uçlarına dokunabilmesi için gerekli rotayı değiştirdi. YPG/PKK gibi terör örgütleri, artık dijital çağın anahtar unsurlarına adapte olarak kaosa yönelik faaliyetlerini bu alana taşıdı.
Taksim saldırısı sonrası yaşananlar bunun en temel örneklerinden biriydi. Örgüt, İstiklal Caddesi üzerinde gerçekleştirdiği patlama sonrası, olay anına ait insanlık dışı görüntülerin ana akım medyada yer bulamayacağının bilincindeydi. Türkiye’de ve dünyada ikon durumunda olan İstiklal Caddesi hedef alındı, çünkü patlamanın ardından ortaya çıkacak kaotik görüntüler sosyal medyaya kısa sürede yüklenecek ve dünya genelinde dolaşıma sokulacaktı.
Patlamadan saniyeler sonra olay yerinden kan donduran görüntüler sosyal mecralara yüklenmeye başladı ve toplumda derin bir duygusal sarsıntı oluştu. Örgütün ikonik bir bölgeyi hedef almasının arkasında yatan temel gerçeklik kuşkusuz ki bu fikirden ileri gelmekteydi.
Ancak örgütün yürüttüğü kirli strateji bununla sınırlı kalmadı. Kanlı saldırı sonrası gri propaganda devreye girdi. Bazı kişiler, Twitter kullanıcıları veya sosyal medya hesapları toplumun o sırada yaşadığı acının bir ortağıymış imajına bürünseler de ortaya attıkları gerçek dışı iddialar veya yarattıkları fısıltılarla paniği artırmayı hedefledi.Bu şekilde yaşadığı saldırı karşısında derinden sarsılan kitleler arasında panik çoğaltılacak ve huzursuzluk artırılacaktı. Kaynağı belirsiz bilgiler paylaşılarak kulaktan kulağa aktarılan ifadelerle en etkili propaganda yürütmeyi hedeflediler.
ESAS AMAÇ: DEHŞET DUYGUSU OLUŞTURMAK
Anadolu Ajansı Teyit Hattı, yukarıda bahsedilen soru işaretlerini ve terör örgütünün sosyal medyada yürüttüğü stratejileri Prof. Dr. Nevzat Tarhan’la konuştu. Tarhan, terör kelimesinin karşılığının dehşete düşürmek olduğunu ifade etti. Terörün esas amacı için ‘ne kadar çok insanda bu dehşet duygusunu uyandırırsa terör amacına o kadar çok ulaşmış olur’ dedi.
Tarhan, teröristlerin can kaybının daha yoğun olacağı lokasyonlar yerine neden toplum için ikonik değeri olan yerlerin hedef alındığına yönelik soruya “İkonik yerler seçmelerinin en büyük sebebi de daha çok ses getirebilmesidir. Semboller üzerinden bir savaştır bu aynı zamanda. Silahlı propaganda sembol savaşlarıdır.” şeklinde yanıtladı.
Ayrıca Tarhan, gri propagandanın kaosun hakim olduğu bu tarz durumlarda toplum için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu da ifade etti: “Tabi şu anda burada gri propaganda daha çok etkili olur böyle terör olayından sonra insanlar arasında bunun konuşulması ve söylentiler... Gri propaganda da kaynak da belirsizdir ve yöntem de belirsizdir. Böyle acaba ne olur her gün ne olacak acaba tekrar terör olayları olur mu tekrar Türkiye diyelim böyle bu “hendek olayları” zamanındaki gibi olur mu, Türkiye bir 12 Eylül’den önceki zamanlar gibi olur mu, kurtarılmış bölgelere ayrılır mı diye insanlarda uyuyan travmaları tetikler.”