'Türkiye Orta Doğu’da daha belirleyici olacak'
Dış politika uzmanları, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin, önümüzdeki 5 yıllık dış politikasını değerlendirdi.
İSTANBUL - Gülsüm İncekaya
AA muhabirine açıklamada bulunan, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilal Sambur, Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 24 Haziran seçimlerinde siyasal ve sosyal desteği arkasına alan bir devlet başkanı olarak, çok çetin olaylar karşısında kararlı, inisiyatif koyabilen ve Türkiye’yi aktör pozisyonuna taşıyan politikalar uygulayacağını söyledi.
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ve İsrail'in İran'a karşı askeri bir müdahalede bulunmasının güçlü bir ihtimal haline geldiğini savunan Sambur, "İran'a olabilecek askeri bir müdahale karşısında buna 'hayır' diyebilecek tek ülke, Erdoğan liderliğindeki Türkiye'dir." dedi.
"Ortadoğu, Türkiye için bataklık değil yaşam alanı"
Prof. Dr. Bilal Sambur, Türkiye'nin AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılından sonra alışılmışın dışında bir dış politika izlediğini kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye, Orta Doğu'ya bir bataklık olarak değil, Türkiye'nin yaşam alanı, ilişki kurduğu, bizim coğrafyamız olarak bakmakta. Bunun için de uzun bir süredir Orta Doğu coğrafyasıyla ilişki kurmanın ekonomik, sosyal, kültürel, güvenlik, eğitim gibi birçok alanda alt yapısı hazırlanmış durumda. Şimdiye kadar olan sürecini, Orta Doğu'yla ilişki kurmanın alt yapısını hazırlayan bir süreç olarak görebiliriz.
Başkan Erdoğan, şu anda Türkiye'de sosyal ve siyasal hayatı belirleyen tek aktör, bununla birlikte yeni bir dış politika anlayışı ortaya çıktı. Erdoğan'ın ortaya koyduğu yeni politika anlayışında dış politika artık dışişleri memurlarına bırakılarak yürütülmeyecek. Kritik konularda Suriye gibi, Rusya gibi, Irak gibi konularda direk Başkan o ülkenin devlet başkanıyla muhatap olup direkt inisiyatif koyacak."
Prof. Dr. Sambur, siyasal ve sosyal desteği arkasına almış olan Başkan Erdoğan'ın önümüzdeki süreçte çok çetin olaylar karşısında çok kararlı, çok daha inisiyatif koyabilen, Türkiye’yi aktör pozisyona taşıyan politikalar uygulayacağını ifade etti.
Türkiye'nin, dış politikasını eşitlik esasına dayanarak şekillendirdiğine de değinen Prof. Dr. Sambur, şöyle devam etti:
''Önümüzdeki süreç dış politika açısından gerilimli, çatışmalarla dolu, çetin sorunların Türkiye'nin karşısına çıkacağı bir dönem olacak. ABD'nin ve İsrail'in İran'a karşı askeri bir müdahalede bulunacağı güçlü bir ihtimal haline gelmiş bulunmakta. Türkiye'nin Suriye'de daha fazla askeri harekat yapmaması konusunda Amerika'dan uyarılar geliyor. Esed rejimi ve İran, Türkiye'nin Suriye'de ve Irak'ta varlığını kalıcılaştırmasından rahatsız durumdalar.
İlerleyen süreçte bizim Rusya ve Amerika ile olan ilişkilerimiz özellikle İran, Suriye ve Irak üçlüsü bağlamında potansiyel olarak birçok sorunla yüzleşmemize neden olacak. Bu zor dönemi de aşabilmek için Başkan Erdoğan liderliğinde güçlü bir inisiyatife, güçlü bir önderliğe ihtiyaç var. Erdoğan'ın, ABD ya da İsrail'in İran'a müdahalesi durumunda bu inisiyatifini kullanarak etkili sonuç alacağı kanaatindeyim.”
"Erdoğan 'hayır' diyebilen bir lider''
Prof. Dr. Bilal Sambur, ABD'nin şimdiye kadar Türkiye'de her dediğine 'evet' diyecek zayıf hükümetleri tercih ettiğini anlatarak, Başkan Erdoğan'ın en önemli özelliğinin ise 'hayır' diyebilmesi olduğunu kaydetti.
ABD'nin, büyükelçiliğini Kudüs'e alma kararını verdiği zaman, Başkan Erdoğan'ın İslam ülkelerini ve BM'yi harekete geçirdiğini hatırlatan Sambur, şunları söyledi:
''Erdoğan'ın, ABD ve İsrail'in bu girişimine karşı uluslararası inisiyatif oluşturmasının, buna uluslararası düzeyde 'hayır' demesinin, aslında ABD-İsrail gelişimini dünyada moral ve psikolojik açıdan nasıl akamete uğrattığını gördük. İran'a olabilecek askeri bir müdahale karşısında buna hayır diyebilecek tek lider ve tek ülke Türkiye'dir. Ben o direnç ve dik duruşun, ABD'nin bölgemizde planlarını yaparken mutlaka hesaba katacağını düşünüyorum.''
Bölgede diplomatik, ekonomik ve siyasi anlamda artık ABD'nin her dediğine 'evet' denilmeyeceğini aktaran Sambur, sözlerini şöyle tamamladı:
''Herhangi bir askeri müdahale Ortadoğu'da yine güvenlik sorunlarını oluşturacak. Türkiye'nin uluslararası güvenlik iş birlikleri projeleri geliştirmesine, ekonomik ve diplomatik ambargoya karşı bölge ülkelerini harekete geçirerek ilişkileri devam ettirme yönünde ben çok güçlü inisiyatifler alacağını düşünüyorum. Bunun örneği var aslında. Suudi blokunun Katar ablukasına karşı, Türkiye ve İran'ın birlikte hareket etmesi bu ablukayı işlevsiz kıldı. Benzer ortak girişimlerin ileride olabileceği kanaatindeyim.
Erdoğan, dünya liderleri ile bir lider olarak sonuç alıcı ilişkiler kurmaya özen gösteriyor. Türkiye’nin şu anda hem ABD, hem Rusya hem İran, hem Irak'la ilişki kurabilen, hem Suudi Arabistan'la hem de Katar'la konuşabilen tek bölge ülkesi olduğunu düşünüyorum. Bu kadar çok boyutlu dar alanda, manevra geliştirebilmeyi, politika uygulayabilmeyi ancak Cumhurbaşkanımızın kurduğu liderlik ilişkisi ile açıklayabiliriz.''
''Orta Doğu’da tarihi sorumluluğumuz var''
Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat ise bölgesinde ve dünyada önemli bir aktöre dönüşen Türkiye'nin, Orta Doğu'nun en dirayetli ve güçlü ülkesi olduğunu belirtti.
Orta Doğu halklarının Türkiye'den büyük bir beklentisi olduğunu belirten Canbolat, ''Çevremizde çok büyük sorunlar var. Irak, Suriye onun devamında İsrail- Filistin ilişkileri, Yemen. Kuzey Afrika'da da ciddi sorunlar var. Genel olarak bu bölgelerde bir 'devlet-halk' ikilemi var. Halk, devletiyle bütünleşmiş değil, Demokratik teamüller ve uygulamalar, sadece Türkiye'de görünüyor. Türkiye'nin en az 5-6 yüzyıl bu bölgeyi iyi yönetmiş olması ve tecrübesi düşünüldüğü zaman, çok daha ağır sorumluluk ortaya çıkıyor." dedi.
Prof. Dr. Canbolat, Türkiye'nin ve Türk halkının Suriyeli sığınmacılara Avrupalılar gibi bakmadığını ve bakamayacağını dile getirerek, şöyle konuştu:
"Bakın 3,5 milyon insan var Türkiye'de. Almanya’da ise 500 bin mülteci var. Ve bu mülteciler hükümet ortakları arasında sorun çıkarıyor. Çünkü, Avrupalılar olaya materyalist bir bakış açısıyla bakıyor. Türkiye öyle değil. Bu insanların Türkiye algısını, Erdoğan sevgisinden anlayabiliyorsunuz. Bunu Suriye'de, Filistin'de çok rahat görebiliyorsunuz. Çünkü Türkiye'den beklentileri var, Bu beklentilerini Erdoğan sevgisi ile gösteriyorlar ki bunun çok gerisinde yatan bir kültür var, bir duruş var. Bunu da temsil eden şu an Erdoğan’dır.
Diğer taraftan da elbette değişen konjoktüre uyum sağlamak mecburiyeti var. Bütün bunlarla beraber Türkiye'nin işi zor, kolay değil ama Türkiye içeride istikrarını koruduğu ve kurumsal yapısını oluşturduğu müddetçe Orta Doğu'da komşularıyla ilişkisini de o ölçüde daha istikrarlı bir noktaya getirebilir.''
''Türkiye ve İran bölgede jeopolitik eksen''
Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat, Suriye konusunda tarihin, reel politikaların uygulandığına tanıklık ettiğini vurgulayarak Rusya, ABD, İran, İsrail ve diğer ülkelerin, Suriye'de çıkar sağlama ve zamanı iyi değerlendirme siyaseti izlediğini vurguladı.
Beyaz Saray’ın eski güvenlik danışmanlarından Zbigniew Brzezinski’nin 'Büyük Satranç Tahtası' adlı kitabında geçen bazı ifadelere dikkati çeken Canbolat, şunları anlattı:
''Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan gibi ülkeleri Avrasya Balkanları olarak değerlendiriyor. Burası kaynayan bir kazan bu çok tehlikeli bir bölge. ‘Türkiye ve İran iç istikrarını kaybeder, ekonomik ve siyasi istikrarını kaybeder ve küresel güçle de arasını bozarsa buraya dahil olabilir’ diyor. Türkiye ve İran arasında bir anlamda rekabet oluşuyor bir anlamda denge siyaseti oluşturuyor. Biz zaman zaman bunu görüyoruz, buna da çok dikkat etmemiz gerekir.
Türkiye ve İran jeostratejik aktör olursa ne olur? Güçlü olur ve kendi kendine gündem belirleyebilir ama jeopolitik eksen olursa sadece büyük güçlere yol verir veya engeller. İşini kolaylaştırır veya zorlaştırır. Türkiye bunu örneğin 2003 yılında Irak'a ABD'nin müdahalesine engel olarak yaptı."
Türkiye'nin nükleer silahlar ve ticaret konusunda İran'ın yanında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Canbolat, sözlerini şöyle tamamladı:
"İki komşu ülkenin birbirleriyle iyi ilişkiler gerçekleştirmesi lazım, birbirlerini tamamlayıcı ticari ilişkilerinin olması lazım, fakat bu küresel güçlerin işine gelmiyor. Gelmeyince başka vesilelerle devreye girmiş oluyorlar. Bunları hep görüyoruz. Bu açıdan siyasetin işi çok kolay değil, bunları dengelemek gerekiyor.
Suriye konusunda kaotik bir durum var orada. 'Devlet zafiyeti’ yaşanıyor. Suriye'ye İran, ABD ve Rusya’nın bakışı farklı. Kendine özgü çıkar algılamaları var. Tabii Türkiye baştan beri Esed'e karşı olduğu için Türkiye bu üçlü siyasete zaman zaman ayak uyduramıyor. Ama ABD'yi ve Rusya'yı dengelemeye çalışıyor. Bir dengeleme siyaseti izliyor. Bunlar konjonktüreldir, sürekli gitmez, ilelebet düşmanlık, dostluk yoktur. Gayet doğaldır Türkiye'nin izlediği Rusya ve ABD arasındaki siyaset, normal bir siyasettir, konjonktüreldir, bunlar değişebilir.''
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.