Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre, Çin 2022'de 12,1 gigatonla en fazla karbon emisyonuna yol açan ülke olurken, onu 4,7 gigaton ile ABD izledi.
Karbon emisyonuna neden olan sera gazlarının oluşumunda petrol gibi fosil yakıtlar büyük pay sahibiyken, 2050'de sıfır karbon hedefi koyan ABD'de petrol üretimi artıyor.
ABD Enerji Enformasyon İdaresinin (EIA) açıkladığı rapora göre, geçen yıl ABD ham petrol üretimi günlük ortalama 12,9 milyon varil ile 2019'daki seviyeyi aşarak küresel çapta rekor kırdı. Rapora göre 2023'ün Aralık ayında günlük 13,3 milyon varil petrolle, aylık bazda da rekor üretim gerçekleşti.
AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Kumbaroğlu, petrol talebinin küresel düzeyde hızla arttığını, ABD'deki üreticilerin bu talep artışına üretim artışıyla yanıt verdiğini belirtti.
Dünyanın en büyük petrol üreticisi konumundaki ABD'de, 2024’ün ilk çeyreğinde petrol üretimindeki artış miktarının günlük 1,7 milyon varil ile öngörülenin çok üzerinde gerçekleştiğini bildiren Kumbaroğlu, ülkenin iklim taahhütlerinin son derece önemli bir soruyu gündeme getirdiğini ifade etti.
Kumbaroğlu, "Petrol üretimindeki rekorlar küresel ısınma üzerinde bir tehdit mi? Bunu anlamak için ham petrol üretiminde ve rafineride işlenmesi esnasında ortaya çıkan sera gazı emisyonlarına, karbon ayak izine bakmak gerekiyor." dedi.
"Petrol üretimindeki artış, yılda 20 milyon ton ilave karbondioksite neden oluyor"
ABD Kongre Bütçe Ofisinin geçen ay imalat sanayinin sera gazı emisyonları üzerine bir rapor yayımladığı ve buna göre ABD'nin imalat sanayi sera gazı emisyonlarının yüzde 59’unun kimya ve rafineri sektörlerinden kaynaklandığı bilgisini veren Kumbaroğlu, şöyle devam etti:
"ABD’deki 125 rafineri üzerine yapılan bir araştırma, buralarda işlenen ham petrolün varil başına ortalama 33 kilogram karbondioksit salımına neden olduğunu ortaya koyuyor. 2024’ün ilk çeyreğindeki artış miktarı üzerinden hesaplandığında, yani günlük 1,7 milyon varil, 33 kilogram karbondioksit ile çarpıldığında, ABD’nin petrol üretimindeki artışın, rafineride her gün fazladan 56 bin ton karbondioksit salımına neden olduğunu ortaya koyuyor. Bu rakam yılda 20 milyon ton ilave karbondioksit emisyon hacmine tekabül ediyor."
Petrol üreticisi ülkelerin sera gazı emisyonları sıralamasındaki konumlarını anlamak için sera gazı yoğunluklarına bakmak gerektiğinden bahseden Kumbaroğlu, "Birim petrol ve petrol ürünü üretiminde salınan sera gazı miktarlarını kıyaslamak, aynı ürünü üretirken bir üretici çok daha fazla sera gazı emisyonuna neden oluyorsa üretim sürecini mercek altına almak ve iyileştirme potansiyeline odaklanmak gerekir. Özellikle rafinerilerin sera gazı emisyonları üzerine bilimsel literatürde çok sayıda çalışma mevcut." diye konuştu.
Kumbaroğlu, petrol üretiminde, rafineri sürecinde ortaya çıkan karbondioksit emisyonunun yanı sıra, özellikle taşımacılıkta kullanılan mazot ve benzin gibi ürünlerin kullanımı sırasında da atmosfere karbondioksit salındığını, bunun da sera gazı emisyonlarında zincirleme bir etkiye yol açtığını anlattı.
"Taahhütlerin yerine getirilmesi konusunda sorunlar yaşanıyor"
Petrol ve petrol ürünleri kaynaklı sera gazı salımına karşı çözümün, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği teknolojilerinde yattığını işaret eden Kumbaroğlu, şunları söyledi:
"COP28 toplantısında da vurgulandığı üzere, dünya genelinde fosil yakıtlardan çıkış ve yenilenebilir enerjiye geçiş ön plana çıkarılmıştır ancak taahhütlerin yerine getirilmesi konusunda sorunlar yaşanıyor. Yenilenebilir enerji teknolojileri ve enerji verimliliği, küresel sera gazı emisyonları ile mücadelede kilit teknolojiler olarak kendilerini kanıtlamışlardır. Ancak bu geçiş, hidrokarbonları tamamen kenara koymak anlamına gelmiyor."
Rafinerilerde yenilenebilir enerji teknolojilerinden azami ölçüde yararlanılarak ve enerji tüketimleri daha verimli hale getirilerek, buradaki karbon ayak izinin azaltılabileceğini kaydeden Kumbaroğlu, hidrokarbon ve yenilenebilir enerji teknolojilerinin birlikteliğinin, sera gazı emisyonlarını azaltma yolunda önemli bir adım olduğunu vurguladı.
Yenilenebilir enerjiye geçişin gerektirdiği yatırımların işletme sürecinde yakıt maliyeti olmaması nedeniyle kısa sürede geri dönüşün sağlandığını aktaran Kumbaroğlu, "Son yıllarda yenilenebilir enerji teknolojilerindeki yatırım maliyetlerinin düşmesi, bu alandaki yatırımları daha cazip hale getirdi. Türkiye de dahil olmak üzere, dünya genelinde yenilenebilir enerji teknolojileri hızla yaygınlaşıyor. Türkiye, yerli üretim teşvikleri ve desteklerle yenilenebilir enerjide bölgesel bir merkez olma yolunda ilerliyor." tespitini paylaştı.
Yenilenebilir enerjiye geçişin kısa vadeli bir süreç olmadığı değerlendirmesinde bulunan Kumbaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Karbon hedeflerine ulaşmak ve sıcaklık artışını 2 derecede sınırlamak amacıyla, dünya genelinde kolektif bir çaba gerekli. Uluslararası ticarette karbon ayak izinin önemi artıyor ve karbon azaltımı, gelecekte rekabetçilik açısından önemli bir unsur haline geliyor. Ulaştırma sektöründe elektrikli araçlara geçiş, dönüşümün önemli bir parçası. Ancak bunların çevresel etkisi, kullanılan elektriğin nasıl üretildiğine bağlı. Yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektrik, araçları gerçekten çevreci hale getirir. Tüm bu konuları 25-28 Haziran'da Boğaziçi Üniversitesinde düzenleyeceğimiz 45'inci Uluslararası Enerji Ekonomisi Birliği (IAEE) Konferansı'nda farklı boyutları ve aktörleri ile masaya yatırarak enerji sektöründe karbon kısıtlarının gerektirdiği dönüşüm sürecine sürdürülebilirlik penceresinden ışık tutacağız."