Afrika'da Çin’in yükselişi ve stratejik hedefleri
Son yıllarda uluslararası düzlemde yükselen bir güç olarak Çin, Afrika ülkelerinin de en önemli ortaklarından biri haline geldi.
İSTANBUL - Oğuzhan Dağlı
Uzun yıllar dünyadaki en yüksek büyüme hızlarıyla gelişen ve buna paralel olarak, modernize ettiği ordusuyla önemli bir askeri güce ulaşıp küresel bir aktör haline gelen Çin'in Afrika ile ilişkileri, Pekin'in uluslararası alandaki etkinliği, kıta açısından kritik önem taşıyor.
Çin-Afrika ilişkilerinin geçmişi her ne kadar beş yüz yılı aşkın olsa da ilişkiler hiçbir zaman 21. yüzyılın başındaki kadar yakın ve çok boyutlu olmadı. Son yıllarda uluslararası düzlemde yükselen bir güç olarak Çin, Afrika ülkelerinin de en önemli ortaklarından biri haline geldi. Kıtadaki görünürlüğünü özellikle ekonomik faaliyetleri aracılığıyla büyük oranda artırdı, kıta ülkelerinin uluslararası ilişkilerindeki değişimi de tetikleyen aktörlerden biri haline geldi.
Çin’in kıtada giderek artan nüfuzu, hem Afrika ülkeleri hem de yıllardır Afrika’nın temel aktörleri olan Fransa ve ABD gibi uluslararası güçler açısından bir çeşit endişeyle karşılanırken, Pekin'in yeni yaklaşımının ardındaki amaçları anlamaya yönelik çeşitli sorular da gündeme geliyor. Bu yeni ilişki biçiminde Afrika ülkeleri Fransa gibi “geleneksel (klasik) sömürgeci” olarak kıtada etkin olan güçler yerine Çin’in yeni rolüne mi güvenmeyi seçecekler? Veyahut Çin dikkat çekici ekonomik varlığından faydalanarak Afrika’da aynı zamanda politik ve hatta askeri nüfuz da oluşturmaya çalışacak mı? Çin’in bunlar ve benzeri girişimlerde bulunma riski Fransa ve ABD gibi Afrika kıtasında pek çok politik ve ekonomik çıkarı olan geleneksel güçlerde kaygı uyandırıyor. Öte yandan hızlı büyüyen Çin ekonomisinin ihtiyacı olan başlıca enerji kaynaklarına sahip Afrika kıtasında, Çin’in etkin bir güç olma çabası anlaşılabilir görünüyor.
Çin’in Afrika politikasındaki dönüşümün nedenleri
Son yirmi yılda büyük güçlerin Afrika’daki çıkarlarında ve dolayısıyla faaliyetlerinde bir değişime tanık olundu. 90’ların sonunda kıtaya dikkat çekici bir geri dönüş yapan ABD’nin yanı sıra Japonya, Hindistan ve Çin Afrika'da görünürlüğünü artıran ülkelerden. Petrol, altın, kobalt, uranyum gibi birçok hammadde açısından oldukça zengin olmak, özellikle 21. yüzyılın başından itibaren Afrika için ciddi sorunların kaynağı haline geldi ve kıtayı küresel güç rekabetinin merkezine oturttu. Çin de bu rekabete son katılan aktörlerden biri olarak, Afrika kıtasında varlığını güçlendirmeye ve kendini her açıdan kabul ettirmeye yönelik çeşitli adımlar atmaya devam ediyor.
Çin-Afrika ilişkileri yeni olmadığı gibi, sadece Soğuk Savaş dönemine de indirgenemez. Yüzyıllar önce taraflar arasındaki ticari ilişkinin varlığı çeşitli tarihi kayıtlarla kanıtlanmış olup, özellikle Doğu Afrika kıyılarına yanaşan, başta kumaş olmak üzere çeşitli ürünlerle yüklü olan Çin ticari gemilerinin çoğunlukla Afrika tarım ürünleriyle yüklü bir şekilde limanlardan ayrıldıkları bilinmektedir. [1] Ancak taraflar arasındaki gerçek manada ilişkiler Soğuk Savaş döneminde, tam olarak 1949 yılında Mao Zedong Çin’de iktidarı ele alıp Cumhuriyet rejimini kurduktan sonra başlamıştır. Pekin’in Afrikalı ülkelere kendini tanıtması sömürgeci bir geçmişi olmaması nedeniyle çok zor olmamıştır.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana ideoloji, dış politikada yön tayin etme konusunda belirleyici bir rol oynadı. Pekin yönetimi Afrika ile ilişkilerinde de ideolojik söyleme ve sembollere dayandı. 70 ve 80’li yıllardaki Çin ile Sovyet Rusya arasındaki ideolojik rekabet, Afrika’da da çeşitli boyutlarda vücut buldu, örneğin taraflar kendilerine yakın olan özgürlük hareketlerini destekleyerek kendilerine alan açmaya çalıştılar. Ne var ki 80’lerin başından itibaren Pekin bu politikayı terk ederek, Çin dış politikasını “barış içinde birlikte var olma” ve “yanımda dur kazan” prensipleriyle şekillendirmeye başladı.
Çin’in Afrika politikasındaki dönüşümün sebeplerinden biri de hiç şüphesiz karar alıcı çevrelerdeki değişimden kaynaklanıyor. Nitekim Deng Xiaoping öncülüğündeki yeni yönetici kadrolar, Mao’nun katı ideolojik tutumunu ekonomik gelişim, reform ve Batı’nın Pekin’e düşmanlığını hafifletmeyi temel alan yeni pragmatik eğilim ile değiştirdiler.[2] Öte yandan eski Devlet Başkanı Jiang Zemin, ekonomi, ticaret, teknoloji ve doğal kaynakların işletilmesinde işbirliğinini hedefleyen yeni Afrika stratejisini açıkladı.
Çin’in yeni Afrika politikasının hedefleri
Çin, Afrika’ya yönelik kapsamlı bir strateji uyguluyor. Ekonomik ve ticari nitelikleri baskın olsa da bu politanın siyasi ve kültürel boyutları da var. Çin’in Afrika’ya yönelik yeni politikasında başlıca hedefleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Çin’in petrol tedarikinde kaynaklarını çeşitlendirme ve Ortadoğu ile Arap Körfezi bölgesine bağımlılığını azaltma politikası çerçevesinde Afrika petrolü, özellikle 90’ların başından itibaren Çin dış politikasının en önemli hedeflerinden biri haline geldi. [4] 1985 yılında ürettiği petrolün yaklaşık yüzde 25’ini ihraç ederek petrol ihraç eden ülkeler arasında yer alan Çin, 1990 yılından itibaren petrol ithal eden bir ülkeye dönüştü ve büyüyen ekonomisiyle paralel olarak petrol ihtiyacı her geçen gün daha da arttı.
90’lı yıllardan başlayarak yüzde 10’ları aşan yüksek büyüme hızlarıyla gelişen, devasa üretim kapasitesine sahip Çin ekonomisinin enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla kaynaklarını çeşitlendirme yoluna gitmesinde, uzun süredir ana tedarikçisi olan Ortadoğu’nun istikrarsız yapısı ve petrol sevkiyatında yaşanan zorluklar da etkili oldu.
Dünya ham petrol rezervlerinin yüzde 8’ine sahip Afrika kıtası, OPEC üyesi üç ülkeye de (Cezayir, Nijerya ve Libya) ev sahipliği yapıyor. Afrika’daki petrol sahalarının kolayca güvence altına alınmaya uygun olması gibi birçok başka sebep, Çin’in hem devlet hem de özel sektör eliyle Afrika’da önemli petrol yatırımları yapmasının önünü açtı. Nitekim toplam petrol ithalatının yaklaşık yüzde 25’ini Afrika’dan karşılayan Çin’in ana tedarikçileri Sudan, Angola, Cezayir, Gabon ve Çad’dır. [5]
Çin’in “petrol diplomasisi”, Afrika ülkelerini BM’de desteklemesini de gerekli kılıyor. Nitekim Sudan rejimi ile Darfur sorunu konularında Çin’in BM’de takındığı tavır bu yeni davranış şekline örnek gösterilebilir.
Çin’in Afrika'daki diplomatik hedefleri
Tayvan’ın Afrika’da diplomatik açıdan ötekileştirilmesi, Çin’in Afrika’daki en önemli hedeflerinin başında gelmektedir. [6] Çin, Tayvan ile giriştiği 1971 tarihli BM üyelik yarışında, özellikle gelişmekte olan ülkeler ve Afrika ülkelerinin oyları sayesinde ipi göğüsledi. Bu tarihten sonra Tayvan’ın entegrasyonunu istikrarlı bir şekilde her platformda savunmaya geçen Pekin yönetimi nezinde, bu mesele ülkenin diplomatik ve askeri adımlarını belirleyen faktörlerden biri haline geldi. Çin, Tayvan’ın diplomatik olarak ötekileştirilmesi politikasını her yerde olduğu gibi Afrika’da da gündeme getirdi, kıta ülkelerini Tayvan’ı tanımamaları ve bu meselede Çin’in pozisyonunu desteklemeleri konusunda cesaretlendirdi. Aynı şekilde Tayvan hükümetinin bazı Afrika ülkelerine Tayvan’ın bağımsızlığını tanımaları karşılığında yaptığı ekonomik yardım hamlesine karşılık olarak söz konusu Afrika ülkeleri ile bağlarını güçlendirme yoluna gitti ve bu hamlesinin karşılığını aldı. Günümüzde 53 Afrika ülkesinden 46’sı Tek Çin Politikası’nı destekliyor. Örneğin Güney Afrika gibi Tayvan ile daha yakın ilişkiler geliştirmek isteyen kimi ülkeler dahi sonradan Afrika’daki çoğunluk ile uyum göstererek Tayvan hükümetini tanımama ve Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerini geliştirme yoluna gittiler.[7]
Çin yönetiminin Afrika'daki diplomasi hedeflerinden biri de Pekin'e yönelik diplomatik destek ve BM oylamalarında Afrika ülkelerinin Pekin'den yana tavır almalarını sağlamak. Mevcut kapasitesinin diğer küresel güçlerle farklı platformlarda mücadele etmeye yetmeyeceğinin farkında olan Çin, uluslararası politika konularında diplomatik boyutu ve BM’nin rolünü her zaman oldukça önemsemiş ve etkin bir şekilde kullanmaya özen göstermiştir. BM Genel Kurulu üyelerinin yaklaşık üçte birini oluşturan Afrika ülkelerinin desteğini kazanarak, oy potansiyellerini başta insan hakları olmak üzere birçok meselede lehine kullanmaya çalışmaktadır.
Çin'in diplomasi çabalarında belirleyici olan diğer bir konu da Güney Çin denizi sorunu. Söz konusu bölge başta Çin ile Japonya olmak üzere Filipinler, Malezya, Bruney ve Vietnam gibi diğer ülkelerin de taraf olduğu büyük bir ihtilafın konusunu oluşturuyor. Dünya ticaretinin büyük bir kısmının rotası üzerinde bulunan bölgenin önemi, Avrupa ile Latin Amerika’nın toplamından daha fazla petrol rezervine sahip olduğu düşünüldüğünde daha iyi anlaşılır. Bu yüzden Çin, Güney Çin Denizi sorunu konusunda BM’de Afrikalı ülkelerin desteğini alma çabası içerisinde. [8]
Çok kutuplu bir dünya düzeni kurma düşüncesi, hiç şüphesiz başta Çin olmak üzere Amerikan hegemonyasını kırmak isteyen başlıca yükselen güçler nezdinde karşılık bulmaktadır. Buna paralel olarak Çin, Afrika kıtasında da özellikle ABD ve diğer etkin güçlerin egemenliğini zayıflatmak istemekte ve buna yönelik çeşitli adımlar atmaktadır. Mevcut küresel ekonomik düzenin gelişmekte olan ülkeler ve Afrika ülkeleri için adil olmadığı düşüncesi de Çin ile Afrika ülkelerini ortak hareket etmeye iten bir başka unsuru oluşturmaktadır.
Araçlar, stratejiler ve hedefler
Afrika’da Çin varlığı birçok boyutta kendini gösterse de ekonomik boyut ana unsur olmayı sürdürüyor. Çin-Afrika İş Birliği Forumu (FOCAC) ve forum tarafından yayınlanan “Pekin Deklarasyonu 2000” gibi çeşitli kararlar ikili ilişkinin araçları ve hedefleri konusunda önemli ipuçları veriyor.
Çin’in Afrika ile her geçen gün büyüyen ticaret hacmi ve birçok sektördeki ciddi yatırımlarının varlığı ilişkilerin ekonomi ayağını oluşturuyor. 1970’lerde Afrika pazarının en büyük Asyalı tedarikçisi Japonya ve ardından Güney Kore iken, on yıl sonra Çin ürünleri bir alternatif olarak belirmeye başladı, bunun bir sonucu olarak ikili ticaret hacmi büyük ölçüde arttı. 1997 yılında 5.7 milyar dolar olan ticaret hacmi, 2002 yılında 12.39 milyar dolara yükseldi. [9] 2015 yılına gelindiğinde ise ikili ticaret hacminin 300 milyar dolara yaklaştığı görülüyor. [10] Benzer bir yükseliş Çin’in Afrika’daki doğrudan yatırımlarında da yaşandı, Çinli firmalar özellikle inşaat alanında birçok önemli projeye imza attı.
İlişkilerin diğer önemli bir boyutu olan askeri temasların geçmişi Çin’in kıtadaki bazı özgürlük hareketlerine askeri destek verdiği 1960’lı ve 1970’li yıllara kadar uzansa da, hiçbir zaman Çin’in kıtadaki faaliyetlerinin ana unsuru haline gelmedi. Buna karşın Çin’in Sudan’da üç küçük çaplı silah üretim tesisi, Mali ve Zimbabwe’de de cephane ve silah üretim tesisleri açması, taraflar arasında askeri ilişkilerin varlığının kanıtı niteliğinde. Çin aynı zamanda birçok Afrika ülkesi ile çeşitli askeri anlaşmalar yaptı. Söz konusu anlaşmalar bazı silah satışlarının yanı sıra askeri eğitimi de kapsıyor.
Çin’in Cibuti’de yakın zamanda İpek Yolu’nu ve ticari gemileri korsanlara karşı güvence altına almak amacıyla hayata geçirdiği askeri üs ise Afrika’daki en önemli güvenlik meselelerinden biri. Çin’den Avrupa’ya Aden Körfezi ve Süveyş Kanalı aracılığıyla giden ihracat miktarının günlük 1 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde, Cibuti’deki askeri üssün Çin’e sağlayacağı avantajın önemi daha iyi anlaşılacaktır. [11]
Diplomasi ve yumuşak güç
İlişkilerin diplomatik boyutu eski Çinli devlet başkanı Jiang Zemin’in 1996’dan itibaren gerçekleştirdiği resmi ziyaretler ve bu kapsamda kurulan Çin-Afrika İş Birliği Forumu’na dayanmaktadır. Ayrıca yine eski devlet başkanlarından Hu Jintao’nun Afrikalı ülkeler dahil gelişmekte olan ülkeler arasında dayanışma ve iş birliğinin önemini vurgulaması da ilişkilerin diplomatik boyutuna önemli katkılar sunmuştur.
Çin’in neredeyse tüm Afrikalı liderleri Pekin’i ziyarete davet etmiş olması ve Afrika’da en geniş dış temsilcilik merkezlerine sahip ülkelerden biri olması, Afrika’ya ithaf ettiği önemi göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir.
Kültürel boyutta ise pek çok konuda işbirliği ve uzmanların belli bir süreliğine taraflar arasında değişimini öngören çeşitli anlaşmalar imzalanmış ve programlar geliştirilmiştir. Çin aynı zamanda Afrika’da birçok araştırma merkezi ve sivil toplum örgütleri kurarak ilişkilerde kültürel boyuta da ciddi yatırımlar gerçekleştirmiştir.
Çin’in yeni Afrika politikasının değerlendirilmesi: Fırsatlar, riskler
Kıtadaki Çin varlığı şüphesiz çeşitli fırsatlar ve tehditler ortaya çıkarmaktadır. Çin, Afrika politikasında iç meselelere karışmama prensibi ve karşılıklı fayda ilkesine göre hareket etmekte. Pekin, yaptığı yardımları herhangi bir politik-ekonomik koşula bağlamadan ve Avrupa ülkeleri gibi hesap verilebilirliğini talep etmeden sağlayarak, bu noktalarda Afrika’da faaliyet gösteren diğer güçlerden ayrışıyor. Bu ilk bakışta Afrika için önemli bir fırsat gibi gözükse de, bir başka bakış açısına göre Pekin’in koşulsuz yardımlar aracılığı ile Afrika ülkeleri hükümetlerinde çeşitli düzeylerde politik pozisyonlar kazanarak daha büyük yatırımlar için kendi lehine bir avantaj sağlama ve hedef ülkeleri kendi kuşatması altına alma çabası da olabilir. Dahası koşulsuz yardımlar, Afrika’daki demokratikleşme sürecini olumsuz yönde etkileyebilir ve otoriter rejimlerin çoğalmasına, söz konusu rejimlerin yardımları örneğin silah satın alarak sivil savaşlarda kullanmak gibi kendi çıkarlarına yönelik kullanmalarına yol açabilir.
Öte yandan bazı Afrika ülkeleri, kendi ürünlerinin ucuz Çin ürünleri karşısında rekabet edemediğinden yakınmaktalar. Kısıtlı alım gücü olan Afrika pazarında, ucuz Çin ürünlerinin popüler olmasının, yerel üretimi olumsuz yönde etkilediği gerçeği gözden kaçırılmamalıdır. Benzer bir sorun da iş gücü konusunda bulunmakta. Büyük Çin projelerinde çalışmak üzere getirilen sayıları 1 milyona dayanan Çinli iş gücü ile görece daha az kalifiye olan yerel Afrikalı iş gücü rekabet edememekte ve bu da önemli bir toplumsal sorun oluşturmaktadır. Ancak bu durum, Çin’in kasıtlı ve siyaseten piyasayı kıtanın gerçek sahipleri olan Afrikalılara kaptırmama ve onları kendilerine muhtaç bırakma hamlesi olarak da okunuyor.
Sonuçları tartışmak için erken
Çin’in yeni Afrika politikasının sonuçlarını tartışmak için henüz erken olmakla birlikte, başta Batı olmak üzere tüm dünyada merak ve ilgiyle takip edilmekte. Nitekim bazı Batılı çevrelerce süreç,“kıtanın Çin tarafından kolonize edilmesi” şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak Afrika’da özellikle Fransa ve ABD’ye oranla politik ve askeri etkisi hala küçük olan Çin, Asya gibi farklı bölgelerde de varlık göstermektedir.
Diplomatik açıdan Çin, BM Genel Kurulu, Dünya Ticaret Örgütü gibi pek çok uluslararası kuruluşta arkasına aldığı Afrikalı ülkelerin desteğini kendi dış politikası doğrultusunda kullanmayı bilmiş ve Tayvan’ın ayrılıkçı hareketleri gibi çeşitli meselelerde Amerikan ve Avrupa baskılarına karşı durabilmiştir.
Büyüyen ekonomisi ve Ortadoğu’nun karmaşık ve kargaşa içeren durumu göz önüne alındığında, Çin’in Afrika petrolüne her geçen gün daha fazla bağımlı hale gelmesi beklenebilir. Ancak bu durumun ABD ve Fransa gibi bölgede etkin olan diğer dünya güçleriyle çeşitli anlaşmazlıklara ve hatta çatışmalara sebebiyet verme riski de vardır.
Çin’in Afrika ülkelerine yaptığı koşulsuz yardımlar ve taraflar arasındaki derin kapsamlı ilişkiler, Afrika için kısa vadede büyük kazanımlar gibi gözükse de, orta ve uzun vadede, kıtada çeşitli sorunlara sebebiyet verecek gibi görünüyor. Bu durum ise kuşkusuz Çin-Afrika ilişkilerini olumsuz yönde etkileyecektir.
[1] Ahmed Hajjaj, “International Competition for Africa: China Rediscovering Africa”, International Policy Magazine, No. 163, Al-Ahram Foundation, Cairo, January 2006, s. 137.
[2] FU, BU, “Le silence diplomatique de la chine”, Le monde diplomatique, mars 2003, s. 1-2.
[3] Daha ayrıntılı bilgi için Adebayo Oyebade, The United States’ Foreign Policy Africa in the 21st Century Issues and Perspectives, North Carolina: Carolina Academic Press, 2014, s. 43-46.
[4] Walid Abdel El-Hay, China’s future status in the international system (1978-2010), Emirates Center for Strategic Studies and Research, Abu Dhabi, 2000, s. 80-81.
[5] Khaled Hanafi Ali, “Global Companies: The Game of Resource Conflict in Africa”, International Politics, No. 169, Temmuz 2007, Vol. 43, s. 91-93.
[6] Hasan Aydın, “ABD’nin Afrika’ya Yönelik Dış Politikasında Temel Yaklaşımlar (2001-2016)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, SBE, İstanbul 2018, s. 6, 69, 125, 127, 216.
[7] Joshua Eisenman, “China’s Post–Cold War Strategy in Africa: Examining Beijing’s Methods and Objectives,” in Joshua Eisenman, Eric Heginbotham, and Derek Mitchell, eds., China and the Developing World, New York: M. E. Sharpe, 2008, pp. 35–36.
[8] Valérie, Niquet, “La stratégie africaine de la chine”, http://www.diplomatie.gouv.fr/IMG/pdf/0805_LastrategieafricainedelaChinedeValerieNiquet.pdf
[9] Lloyd Thrall, China’s Expanding African Relations: Implications for U.S. National Security, California: National Defense Research Institute (RAND), 2015, s. 21-30.
[10] “China-Africa trade approaches $300 billion in 2015”, 27/05/2017: http://www.chinadaily.com.cn/business/2015-11/10/content_22417707.htm
[11] Andrew Jacobs and Jane Perlezfeb, “U.S. Wary of Its New Neighbor in Djibouti: A Chinese Naval Base”, The New York Times, 27/05/2017:
https://www.nytimes.com/2017/02/25/world/africa/us-djibouti-chinese-naval-base.html
[ Uzak Doğu-Afrika ilişkileri, Çin-Afrika ilişkileri ve Doğu Afrika üzerine çalışmalar yapan Oğuzhan Dağlı, Afrika Araştırmacıları Derneği (AFAM) araştırmacılarındandır]
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.