Analiz

BMGK veto çıkmazında

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, kuruluş tarihi olan 1946’dan bu yana sürekli aynı tip eleştiriye maruz kalıyor; daimi üyelerin sürekli kullandığı veto hakkı.

17.04.2018 - Güncelleme : 18.04.2018
BMGK veto çıkmazında

İSTANBUL - Selin Çalık Muhasiloviç

BM’nin altı temel organından biri olarak barış ve güvenliği tesis amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), kuruluş tarihi olan 1946’dan bu yana sürekli aynı tip eleştiriye maruz kalıyor; daimi üyelerin sürekli kullandığı veto hakkı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “dünya beşten büyüktür” vurgusu ile bir dönem BMGK’nın başkanlığını yürüten Richard Woolcott’un “BM ve üyelerini, dünyanın tüm gerçeklerinden uzakta, cam bir evde yaşayan Kafka’nın bedenine benzetmesi” bu eleştirilerin önde gelenlerine önemli birkaç örnek teşkil etmekte. 

BMGK’nın geçtiğimiz hafta Suriye rejiminin gerçekleştirdiği kimyasal silah saldırısını kınayan tasarıyı geçirmesi, "veto' sebebiyle, yine başarısızlığa uğradı. Rusya’nın, ABD’nin Suriye’deki rejime karşı yapılacak olan kimyasal silah kullanımı soruşturmasına yönelik tasarısıyı veto etmesi, ABD’nin de Rusya’yı veto etmesi ile oluşan ikili veto restleşmesi, BMGK’yı, tarihindeki derin çıkmazlardan birine daha yönlendirmiş oldu. Böylelikle, BM’nin beş daimi üyesinin veto hakkı, tekrar dünya gündemine oturdu.

Vetoların tarihçesi

BMGK’nın yapısı ele alındığında, bir tasarının kabulü için 15 üyeden en az 9'unun olumlu oy kullanması ve daimi üyelerin (Rusya, Çin, ABD, Fransa ve İngiltere) veto yetkisini kullanmaması gerekiyor. Kurulda sadece daimi üyelerin veto hakkının olması, BM’nin yapısının şüphesiz en girift ve eleştirilen özelliği. Daimi üyeler, ulusal çıkarlarını savunmak, dış politikalarının bir ilkesini desteklemek ya da bazı durumlarda kendi devletlerine özel önem veren tek bir konuyu teşvik etmek için "veto" kullanabiliyorlar.

16 Şubat 1946’da Sovyet Birliği’nin (SSCB), Lübnan ve Suriye'den yabancı birliklerin çekilmesine ilişkin taslak bir karar üzerine ilk vetoyu yayınlamasının ardından günümüze kadar tam 275 defa veto kararı alındı. BMGK tarihi incelendiğinde, dönemin soykırımları ve savaşları esnasında, bu katliamları önleyemeyen, sonrasında ise cezalandıramayan çok önemli vetolar görülmekte.

Srebrenitsa Katliamı'nın 20'nci yıldönümüne kısa bir süre kala, BM Güvenlik Konseyi'ne İngiltere'nin inisiyatifiyle gelen karar tasarısı, Rusya'nın vetosu sonucu reddedilmişti. Tasarı, 1995 yılında Bosna Savaşı sırasında yaşanan Srebrenitsa katliamının sert şekilde kınanmasını öngörüyordu. Rusya'nın, karar tasarısında ‘soykırım' ibaresi geçtiği için tasarıyı veto ettiği bildirildi. Rusya'nın BM nezdindeki büyükelçisi Vitali Churkin, tasarının yapıcı olmadığını, Bosnalı Sırpları, savaş suçlarından ötürü sorumlu tuttuğunu ve Balkanlar'da barışın sağlanmasına hizmet etmediğini de iddia etmişti. Aynı oylamada, Angola, Çin ve Nijerya ise çekimser kalmıştı.

37. Amerikan Başkanı Richard Nixon yönetimiyle beraber, veto hakkını kullanmaya başlayan ABD, sadece 1976-2017 yılları arasında İsrail lehine toplam 43 defa, BMGK’da alınan kararları veto etmişti. ABD, 26 Mart 1976’da BMGK’nın "başta Kudüs şehri olmak üzere, işgal altındaki toprakların fiziksel, demografik, kültürel ve dini karakterini değiştirilmesinden duyulan kaygıyı” vurgulayan ve İsrail'e bu tür girişimlerin sonlandırılması konusunda çağrı yapan tasarısını redderek, ilk Kudüs vetosunu gerçekleştirmişti.

İngiltere ise çoğunlukla ABD ve Fransa ile birlikte hareket ederek Güney Afrika ve Zimbabve ile ilgili hususlarda veto hakkını kullandı. Bu vetolar, bu bölgelerde yaygınlaşan ırkçılığa dair durumlarda tedbir almak isteyen kurula karşı oldu. Birleşik Krallık, ABD ve Fransa'nın da yardımıyla, zamanında Namibya'nın bağımsızlığına dair kararları sürekli engellemişti.

BMGK, 2011 yılında, Suriye'deki durumla ilgili ciddi endişeleri dile getirdiği bildiride, ülkedeki mevcut krizin çözümünün, "Suriye halkının meşru istek ve endişelerinin etkili bir şekilde ele alınması" olduğunu duyurmuş, ve şiddetin derhal sona erdirilmesi çağrısında bulunmuştu. Rusya, Çin'le beraber karar taslağını veto etti. Böylelikle, Suriye’deki savaşın ilk vetosu, bu iki ülke tarafından gerçekleştirilmiş oldu. Rusya, yedinci yılını doldurmak üzere olan Suriye savaşında, 12 defa veto hakkını kullandı. Bunlardan dördü, kimyasal silah kullanımını araştırmak isteyen taslak kararlarını engellemek içindi. Rusya, Batı’nın yaptırımlarını engellemek için geçen haftaki oylamada da veto hakkını kullanınca, toplam 5 defa, kimyasal silah kullanımı konusunda, Esed rejiminin yanında yer almış oldu.

Koruma sorumluluğu (R2P)

Uluslararası barış ve güvenliği korumak için yola çıkmış olan BM, bunu tesis etmede başarılı bir performans gösteremiyor. Uzmanlar, bu başarısızlığın nedenini ‘’meşru hegemonya’’ fikrine bağlamaktalar. Veto yetkisini kullanarak siyasi çıkarları uğruna temel hak ve hürriyetlerin ihlal edilmesine göz yuman büyük devletler, aslında meşru bir hegemonya kurmak için örgütü oluşturmuş gibiler. Öyle ki, 17 Temmuz 2014’te İsrail'in “Sahil Güvenlik Operasyonu” adı altında yaptığı saldırılarda, görünürde beş saatlik insani ateşkes yürürlükte olmasına rağmen, 25 Filistinli hayatını kaybetmişti. Hayatını kaybedenlerin arasında plajda futbol oynadıkları sırada öldürülen dört çocuk da vardı. Bu konuda BMGK’da bir soruşturma kararı alınmaması, ABD’nin veto edeceği ihtimalindendi. Bu durum BMGK’nın, ülkelerin çıkarlarına karşı zayıf kaldığının çok önemli bir göstergesiydi.

Bu zayıflığı bir nebze gidermek için 2005 yılında Birleşmiş Milletler’in Dünya Zirvesi Sonuç Bildirgesi’nde oybirliği ile kabul edilen koruma sorumluluğu, (responsibility to protection) egemen devletlerin ve uluslararası toplumun mezalim altındaki sivilleri koruma sorumluluğunu içeriyor. R2P’a göre, eğer bir devlet, vatandaşlarını BM’nin listelediği dört temel suç olan soykırım, savaş suçları, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçlardan koruyamıyorsa ve barışçıl yollardan da bir netice alınamıyorsa, BM'nin askeri güç kullanımı ve ekonomik yaptırımlar gibi etkili önlemler alarak müdahale etmesi gerekir. Ancak, sivillere yönelik soykırım ve kitlesel katliamlar durumunda, R2P’ın uygulanmasında yine en büyük engel, veto hakkının kullanılmasıdır. Nitekim, Irak’a müdahalede de, politik ve askeri görülmesinden dolayı sivillerin katliamında, kamuoyuna açık bir gerekçe sunulmayarak koruma sorumluluğu uygulanamamıştı. Aynı durum günümüzde Suriye için de geçerli. Suriye’de BM’deki vetolardan dolayı koruma sorumluluğu hâlâ yürürlüğe geçemedi.

BM’nin Suriye’deki başarısızlığı

BMGK, veto kullanımının yol açtığı tıkanma nedeniyle uzun süredir Suriye trajedisine karşı etkisiz kalmaya devam ediyor. Suriye’deki masum halk katledildi ve en kötüsü, rejimin çocuklara, kadınlara ve sivillere karşı yoğun bir şekilde kimyasal silahlar kullanmasına engel olunamadı. Gelecekte bu tür işlevsizliklerin önüne geçmek için yaşanan tıkanmalardan dersler çıkarılması gerekiyor. Aksi halde, tüm üye ülkeler küresel bir meşruiyet kaybını kabullenmek durumunda kalabilir.

Öte yandan, 2013’te veto tıkanıklığını gidermek için dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na, Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin gönüllü olarak veto haklarını sınırlamalarını öngören bir teklif sundu. Örneğin; kitlesel bir katliamda, BMGK'nin bir karar alması gerektiğinde, daimi üyelerin veto haklarını askıya almalarını taahhüt etmeleri öneriliyordu. Uygulama kriterleri ise en az 50 üye devletin talebiyle, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne, suçun mahiyeti konusunda görüş bildirmesi amacıyla, başvuruda bulunulacaktı. Genel Sekreterin görüşü alındıktan sonra, etik çalışma kurallarının (the code of conduct) derhal uygulamaya konulması gerekiyordu. Uygulamada yaptırımların gerçekçi olabilmesi için söz konusu etik çalışma kuralları, Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden birinin hayati derecedeki ulusal çıkarları söz konusu olduğu durumlarda, hariç tutulacaktı. Ancak, bu uygulanamadı.Eski genel sekreter Ban Ki Moon’un görevinden ayrılmadan bir yıl önce yaptığı açıklamadan da anlaşılacağı üzere, büyük güçlerin menfaat ayrılıkları sebebiyle, “BM, Suriye’deki barışı sağlamada başarısız olmuştur.” Dolayısıyla Fransa’nın veto sınırlamasıyla ilgili bu önerisinin de rafa kaldırılmış durumda olduğu görülmektedir.

Neticede, BM kurulurken, veto hakkını bazı üye devletler barışın bir an evvel tesisi, bazıları da Anglo-Sakson dünyası karşısında yalnız bulunduğu için müdafaa amaçlı kabul etmişlerdi. Kuruluş akdinde keskin çizgilerle belirlenen veto sistemi düzenlenmediği sürece, BM’nin yapısının da değişmesi mümkün gözükmemektedir ve Latince “yasakladım” anlamına gelen ve inanılırlığını yitiren veto kelimesi BM’nin pek çok oturumunda duyulmaya devam edecektir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.