Halâyib Üçgeni meselesi ve Sudan-Mısır ilişkileri
Halâyib Üçgeni bölgesinin hangi ülkeye ait olduğunun tartışmaya açık yapısı, Sudan-Mısır ilişkileri üzerinde patlamaya hazır bir bomba etkisi oluşturmaktadır.
İSTANBUL - Muhammed Tandoğan
Kızıldeniz’e kıyısı olan, Mısır’ın güneydoğusunda ve Sudan’ın kuzeydoğusunda yer alan Halâyib bölgesi, üçgene benzeyen şekli nedeniyle “Halâyib Üçgeni” olarak adlandırılmaktadır. Egemenliğinin kime ait olduğu hususunda Mısır ve Sudan arasında onlarca yıldır süregelen bir tartışmaya neden olan söz konusu bölge, üzerinde barındırdığı Halâyib, Ebu Ramad ve Şalâtîn beldeleri ile 20 bin 580 kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Çeşitli dönemlerde sık sık gündeme getirilen Halâyib meselesi, Mısır’ın Tiran ve Senâfir adalarını yapılan ikili bir anlaşma ile Suudi Arabistan’a devretmesinin ardından, Sudanlı devlet adamları tarafından yeniden dillendirilmeye başlanmıştır.
Sorunun tarihsel kökeni
Halâyib Üçgeni ile ilgili egemenlik tartışmasının kaynağı İngiliz sömürgeciliği dönemine dayanmaktadır. Bu dönemde Mısır ve Sudan’ın birbirleriyle olan kara sınırının iki kez değiştirilmesi, söz konusu sorunun başlangıcını teşkil etmektedir. 1899 yılında Mısır ile İngiltere arasında yapılan bir antlaşma neticesinde ortaya çıkan statüye göre; bugünkü Halâyib Üçgeni olarak ifade edilen bölge, Mısır egemenliğine bırakıldı. Fakat 1902 yılına gelindiğinde, İngilizler bu iki ülkenin sınırlarında bir kez daha değişikliğe gitti. İngiliz İmparatorluğunun çıkarları gözetilerek imzalanan yeni bir anlaşma sonucunda yapılan değişikliğe göre ise içerisinde yazımızın konusunu oluşturan Halâyib Üçgeni’ni de barındıran yaklaşık 40 bin kilometrakarelik bir bölge Sudan idaresine bırakıldı.
Sudan’ın bağımsızlığı ve Halâyib Üçgeni meselesinin ortaya çıkışı
1956 yılında Sudan’ın bağımsız bir devlet olarak uluslararası sisteme katılması ile birlikte tabir-i caizse ortalıkta görünmemesi için halının altına süpürülen Halâyib Üçgeni Sorunu da gün yüzüne çıktı. Zira Sudan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından hem Sudan hem de Mısır belirtilen bölge üzerinde egemenlik iddiasında bulunmaya başladılar. 1958 yılında Sudan’da gerçekleştirilen genel seçimler sırasında Halâyib Üçgeni’nde de seçim sandıklarının kurulması, Mısır’ın bölgeye askeri birliklerini göndermesine neden oldu. Bu tarihten itibaren 1992 yılına kadar Halâyib Üçgeni bölgesi, Mısır ile Sudan arasında adı konulmayan ve imzaya dökülmeyen bir antlaşma varmışçasına müşterek bir şekilde idare edildi. Müşterek idare ortamının bozulmasında ise 1992 yılı önemli bir dönüm noktası oldu.
1992 yılında Sudan’ın fiilen tam anlamıyla hâkim olamasa da en azından kâğıt üzerinde hâkimiyeti altında bulunan Halâyib Üçgeni’nde Kanada Petrol Şirketi ile anlaşarak petrol arama çalışmalarına başlaması, Kahire yönetimini aşırı rahatsız etti. Oluşan bu rahatsızlığın neticesinde Kahire yönetiminin de bu işe müdahil olması nedeniyle Kanada Petrol Şirketi bölgedeki petrol arama faaliyetlerini sonlandırmak zorunda kaldı. Bu tarihten itibaren, Kahire yönetimi bölgedeki askeri varlığını giderek arttırdı. 1994 yılında Hartum yönetimi, Mısır’ı Birleşmiş Milletler’e, Arap Birliği’ne ve Afrika Birliği’ne şikâyet ettiyse de, bu şikâyetlerden somut bir sonuç alamadı ve Mısır, Halâyib Üçgeni üzerindeki askeri ve idari hâkimiyetini her geçen gün arttırarak sürdürdü.
1998 yılında taraflar sorunu anlaşma yolu ile çözmek için müzakere masasına oturdular. Fakat bu girişimden de tam ve kesin bir sonuç elde edemediler. 2000 yılına gelindiğinde ise, Sudan yönetimi bölgedeki askeri varlığını hızla azaltarak çekince, bölgenin idari ve askeri kontrolü büyük oranda Mısır’a kaldı. Günümüzde de bölge “de facto” bir şekilde Mısır idaresi altında bulunmaktadır. Ne var ki, başlangıçta Suudi Arabistan’a ait olan fakat İsrail’in Ortadoğu’da bir tehdit olarak ortaya çıkması üzerine Mısır’a devredilen Tiran ve Senâfir adalarının yapılan bir anlaşma ile Kahire yönetimi tarafından tekrar Suudi Arabistan’a devredilmesi ve ilgili antlaşmanın Mısır Anayasa Komisyonu’nda oy kullanan 43 üyenin 35’inin müspet oyu ile yürürlüğe girmesi edeniyle Halâyib Üçgeni tartışmaları bir kez daha alevlendi.
Bölgenin Önemi
Halâyib Üçgeni bölgesi petrol, altın ve manganez gibi zengin kaynaklara sahip olmasının yanı sıra, sömürgeciliğin simgelerinden olmasından ötürü önemli bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Bölgenin iki ülke arasında yarım yüzyılı aşan ciddi bir sürtüşmeye neden olmasının ana nedeni ise tarihsel önemi değil, zengin enerji kaynaklarına ve madenlere sahip olmasıdır. Keza Mısır ve Sudan arasında yer alan “Bi’r Tavîl” bölgesinin (2 bin 60 kilometrekarelik bir alan) yerleşime elverişli bir yapıya sahip olmasına rağmen, enerji kaynaklarından yoksun oluşu nedeniyle hiçbir devlet tarafından üzerinde hak iddia edilmemesi bu durumun en büyük göstergelerinden birini oluşturmaktadır.
Sudan ve Mısır’ın meseleye ilişkin tavırları ve çözüm önerileri
Bölgenin egemenliğine ilişkin tartışmalarda, Kahire yönetimi, 1899 yılına ait sınır düzenlemesini, Hartum yönetimi ise 1902 yılında imzalanan antlaşma ile ortaya çıkan sınırı temel referans noktası olarak kabul etmektedir. Mısır, bölgeyi askeri ve idari olarak elinde tutması nedeniyle uzlaşma girişimlerinden kaçınırken, Halâyib Üçgeni’nin kendisine ait olduğunu iddia eden Sudan yönetimi ise sorunun silahlı bir çatışmaya ya da daha büyük çapta bir savaşa dönüşmeden hallolması için yıllardır çeşitli çözüm yolları öne sürmektedir. Söz konusu problemin çözümü için dillendirilen ilk yol, Mısırlı ve Sudanlı devlet adamlarının doğrudan gerçekleştireceği ikili görüşmeler aracılığıyla bölgenin egemenlik sorununun aşılmasıdır. Mısır yönetimi geçtiğimiz günlerde onaylanan anlaşma ile Tiran ve Senâfir adalarını da Suudi Arabistan’a bu yolla devretmiştir. Ne var ki, Mısır ve Sudan yönetimleri arasında bahsi geçtiği şekilde bir müzakere imkânı şimdilik mümkün görünmemektedir. 1998 yılında gerçekleştirilen ve net bir sonuç alınamadığı daha önce ifade edilen görüşmeler dışında iki tarafın böyle bir tecrübesi de bulunmamaktadır. Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah es-Sisi’nin 2015 yılında gerçekleştirdiği Sudan ziyaretinde de Halâyib Üçgeni meselesi gündeme getirilmemiştir. Üstelik Hüsnü Mübarek ve es-Sisi dönemlerinde görev yapan Mısırlı bazı devlet adamlarının Hartum hükümetini ve devlet başkanı Ömer el-Beşir’i aşırılıkçı uçlara kaymakla suçlaması, iki ülke arasındaki bu sorunun bir anlaşma masasında çözülmesinin ne denli zor olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir.
Sudan yönetiminin Halâyib Üçgeni bölgesinin egemenlik sorununu çözmek için ortaya koyduğu ikinci öneri ise ‘uluslararası tahkim’e başvurulmasıdır. Mısır yönetimi bu yolla elde edilebilecek bir sonucu da peşinen reddetmektedir. Mevcut uluslararası hukuk teamüllerine göre tahkim yolunun kullanılabilmesi için iki tarafın da rızası gerektiğinden, Mısır’ın olumsuz yaklaşımı nedeniyle bu sorunun uluslararası tahkim aracılığıyla çözülmesi imkânı da ortadan kalkmaktadır.
Sorunun çözümü için üçüncü yol olarak ise, “Suudi Arabistan” gibi bir arabulucunun inisiyatifinde müzakere girişimlerinin başlatılması önerilmektedir. Fakat şimdiye kadar Mısır yönetiminden diğer iki seçenekte olduğu gibi arabuluculuk fikrine ilişkin de herhangi olumlu bir açıklama gelmemesi, sorunun çözümünün ne derece zor olduğunu ifade etmesi bakımından önemlidir. Çözüm bir yana, Mısır yönetimi bu bölgenin kalkınmasına yönelik yaptığı yatırımları arttırmakta, bölgede yeni konutlar inşa etmekte, ülkenin diğer bölgelerinin aksine ücretsiz barınma, elektrik ve su temini gibi bazı hizmetler sunmakta ve öğrencilere yönelik burs imkânı ile işsizlik yardımı gibi politikalar izlemektedir. Mısır yönetiminin bu tutumu karşısında, Halâyib bölgesine göç eden Sudanlı sayısı her geçen gün artmaktadır. Devletin yayınladığı son istatistiklere göre, söz konusu bölge, Sudanlıların en çok göç ettiği yerlerin başında gelmektedir. Halâyib Üçgeni bölgesinde ağırlıklı olarak Beşşarin, Hamdavib ve Şinitrab kabileleri gibi Sudanî ve Nûbî kabilelerin yaşadığı düşünüldüğünde ise belirtilen göçlerin sonucunda bölgedeki Sudanlı sayısının her geçen gün daha fazla arttığı gerçeği açığa çıkmaktadır.
İki ülke arasındaki ilişkilere Halâyib Üçgeni sorununun etkisi
20. yüzyılın ortalarından günümüze kadar Kahire-Hartum eksenindeki ilişkileri, Halâyib Üçgeni Sorunu derinden etkilemştir. Zira Sudan’ın bağımsızlığını kazandığı tarihten itibaren her iki taraf da söz konusu bölge üzerindeki iddialarından vazgeçmiş değildir. Bilhassa Hartum yönetimi, bölgeden askerlerini çektikten sonra dahi Halâyib Üçgeni’nin Sudan’a aidiyetini her fırsatta dillendirmektedir. Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir de 2010 yılında yaptığı bir konuşmada Halâyib Üçgeni’nin Sudan’a ait olduğunu açıkça ifade etmiştir. Mısır’ın karşılıklı müzakerelere ya da herhangi bir uzlaşı girişimine yanaşmayan tavrı karşısında Sudan hükümeti bu ülkeyi birçok uluslararası kurum ve kuruluşa şikâyet etmiştir. Son olarak, Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir 2018 yılının hemen başında Halâyib Üçgeni meselesini ve Kahire yönetiminin bu konudaki tavrını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne yazdığı bir mektup ile tekrardan gündeme getirmiştir. Sudan medyası da her fırsatta Halâyib Üçgeni sorununun üzerine gitmektedir. Örneğin Hartum’da yayınlanan ulusal bir haberde, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komisyonu’nun yayınladığı Halâyib Üçgeni’ni Sudan sınırları dışında gösteren bir haritayı içeren raporun ardından özür açıklaması yayınlamasını bu kurumun söz konusu tartışmalı bölgenin Sudan’a ait olduğunu tanıması olarak yorumlayıp okuyucularına aktarmıştır.
Halâyib Üçgeni bölgesinin hangi ülkeye ait olduğunun tartışmaya açık yapısı, Sudan-Mısır ilişkileri üzerinde patlamaya hazır bir bomba etkisi oluşturmaktadır. Her ne kadar ilişkilerin olağan seyrinde ve/veya olumlu olarak seyrettiği dönemlerde çok da fazla gündeme getirilmemeye çalışılsa da, kimi zaman bu mesele iki ülke arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine sebebiyet vermektedir. Terörle mücadele noktasında ortak sınır güvenliği veya Nil’in sularının paylaşılması gibi konularda müşterek hareketin gerekli olduğu zaman dilimlerinde, Halâyib Üçgeni meselesi gündeme getirilmemektedir. Fakat bu mesele, ikili ilişkilerin sertleşmesi gerektiği durumlarda adeta malzeme aracı olarak kullanılmaktadır. Örneğin geçmişte Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek’e yönelik gerçekleştirilen bir suikast meselesi, Halâyib Üçgeni sorunu ile ilişkilendirilmiş ve söz konusu teşebbüsten Sudan devleti sorumlu tutulmuştur. Bu olayın ardından, Mısır tartışmalı bölgedeki askeri varlığını arttırma yoluna gitmiştir. Bir başka örnek olarak ise 2013 yılında Muhammed Mursi’nin Sudan ziyareti öncesinde çeşitli spekülasyonlar ortaya atılmış ve Mursi, Halâyib Üçgeni bölgesini Sudan’a bırakacağı yönünde sert eleştirilere maruz kalmıştır. Buna karşılık Mısır tarihinin seçimle gelen ilk cumhurbaşkanı olan Mursi ise söz konusu iddiaları reddetmiş, gerçekleştirilen ziyarette ile Halâyib Üçgeni meselesi gündeme dahi gelmemiştir. Bunun dışında, Kahire yönetimi Hartum rejiminin Nil Nehri’nin sularının paylaşımı konusunda ortaya çıkan ihtilafta Etiyopya’yı desteklemesini Halâyib Üçgeni bölgesi konusundaki tartışmalar ile ilişkilendirmektedir. Buna karşılık Sudan rejimi ise Güney Sudan’ın ayrılması ile sonuçlanan Sudan iç savaşında, Mısır yönetimini isyancıları desteklemekle itham etmektedir.
Sonuç yerine
Tiran ve Senâfir adalarının Mısır tarafından Suudi Arabistan’a devredilmesinin ardından Halâyib Üçgeni sorunu bir kere daha gündeme geldi. Sudanlı devlet adamları, yaptıkları açıklamalarda es-Sisi rejiminin tıpkı Suudi Arabistan ile görüşerek adaları devrettiği gibi, Halâyib Üçgeni bölgesi için de Sudan yönetimi ile ikili görüşmelerde bulunması gerektiğini ifade etmektedirler. Mısırlı kimi yazarlar ise Hartum’u eleştirmekle yetinmeyerek, bir kara propaganda aracı olarak Türkiye’nin de Sevâkin adası hamlesi ile Sudan-Mısır-Suudi Arabistan ittifakının altını oyduğunu iddia etmektedirler. Ancak bu tür iddialar, tam manasıyla asılsızdır ve gerçeklikten uzak afaki yorumlardır. Zira Türkiye’nin Sevâkin’deki varlığı, Mısır’a olduğu kadar Suudi Arabistan ve İsrail’e de bölgedeki izledikleri menfi politikalar noktasında adeta cevap niteliği taşımaktadır. Hartum yönetiminin iddialarına mukabil Kahire, bölgeye yönelik yatırımlarını ve bölge halkına sağladığı kolaylıkları arttırma yoluna giderek iradesini Halâyib Üçgeni bölgesinin Mısırlılaştırılması çabalarının devamı yönünde kullanmaktadır. Ortaya çıkan tabloda ise Sudan yönetiminin ordu birliklerini tekrardan Halâyib Üçgeni’ne göndermeye başladığı görülmektedir.
Nedeni ne olursa olsun, tarihi geçmişi sömürgecilik dönemine kadar uzanan bir sorunun tekrar gündeme gelmesi ise Halâyib Üçgeni meselesinin Sudan-Mısır ilişkilerini ve bölgedeki dengeleri kolaylıkla etkileyebilecek bir yapıya sahip olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Gelinen noktada Mısır’ın uzlaşmaz tavrı, Sudan’ın tam manası ile etkili bir politika sergileyememesi ve uluslararası toplumun konuya duyarsız kalması nedeniyle Halâyib Üçgeni üzerindeki egemenlik sorununun daha uzun yıllar tartışılmaya devam edeceği ve diplomatik bir çözüm yolu bulunamaması durumunda varolan sorunun bölgesel güvenlik yanında uluslararası güvenlik için de tehdit teşkil edeceği söylenebilir.
[İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde Dr. Öğretim Üyesi olan Muhammed Tandoğan, Kuzey Afrika ve Kuzey Afrika- Türkiye ilişkileri üzerine çalışmalar yapmaktadır]