ABD-İran müzakereleri Türkiye için bir fırsat mı?
ABD'nin İran ile başlattığı son müzakereler Türkiye için büyük fırsatlar doğurmaktadır. Türkiye siyaset, ticaret, kültür ve diğer tüm kurumlarıyla son müzakereleri dikkatle izlemeli ve olası bir anlaşma halinde hızlı aksiyon almalıdır.

İstanbul
Anadolu Ajansı Farsça Haberler Müdürü Oğuz Akkar, ABD ile İran arasındaki müzakerelerin asıl amacını ve Türkiye'nin elde edebileceği avantajları AA Analiz için kaleme aldı.
***
İran ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki nükleer müzakereler 12 Nisan'da Umman'da tekrar başladı. ABD tarafında Başkan Donald Trump'ın yönetime gelmesi sonrası İran'a maksimum baskı, hatta nükleer tesisleri vuracak harekat beklenirken müzakerelerin başlaması ve hızlı bir şekilde ilerlemesi konuyu takip edenleri şaşkınlığa uğrattı. Zira, İran'ın güçlü figürlerinden Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'yi öldürme emrini veren Trump’ın ve onu "katil" ilan eden Tahran'ın diyaloğa girmesini beklenmiyordu. En önemli husus ise İran'ın yıllardır "nükleer faaliyetlerimiz müzakere konusu değil" söylemine rağmen ABD Başkanı'nın "İran tüm nükleer faaliyetlerini sıfırlarsa, dünyaya kapıları açılacak" demesiydi. Süreci hızlandıran en önemli etkeni anlamak için 2015'te P5+1 ülkeleri ile İran arasında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) sonrasına bakmak gerekiyor.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
2015 KOEP süreci
2013'te İran'da Hasan Ruhani hükümeti öncesi çıkmaza giren nükleer müzakereler dönemin Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in insiyatifi ele almasıyla ivme kazanmıştı. Bunun üzerine, Viyana'da ABD, Fransa, İngiltere, Rusya, Çin ve Almanya'nın (P5+1) onayıyla İran ile anlaşma imzalanmıştı. Buna göre İran, uranyum zenginleştirmeyi belirtilen orana düşürecek, karşılığında ise uygulanan yaptırımlar kaldırılacaktı.
İran'ın 1979 devrimi sonrası uygulanan ambargolar ve İran-Irak savaşında oluşan zararlar sonrası altyapısı zayıflamış, petrol endüstrisi revize olmamış ve havacılık sektörü oldukça eskimişti. İran, ambargolar yüzünden dünyadan dolaylı olarak aldığı ürünlere değerinin çok üstünde fiyat ödüyordu. Petrol satışlarına da ambargo gelince ekonomisi zarar görüyor, ülke altyapısı kendini revize edemiyor ve bu durum da toplumda tepkilere neden oluyordu.
Ancak 2015 KOEP anlaşması sonrası ülkede oluşan pozitif durum kısa sürdü. 2016'da ABD Başkanı olan Trump, KOEP’ten ayrıldıklarını açıkladı. Bu açıklama umutların arttığı İran'da karamsarlığa yol açtı. Trump'ın anlaşmadan ayrılma sebebi ise basitti. İran, P5+1 ülkeleriyle anlaşma yapmış, karşılığında ambargolar hafiflemişti. Ancak bu anlaşmadan tek yararlanamayan ülke ABD olmuştu. Çünkü ABD, İran'ı zorlayan ambargolar uyguluyordu. ABD, İran'a bir ambargo uygulamazsa dünyanın İran ile çalışmasına, petrol almasına ve ülkeye yatırım yapmasına engel yoktu. Ambargoları kaldıran ABD, bu durumdan yararlanamayacaktı. İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, anlaşma sonrası ABD ürünlerinin ithalatını yasaklamıştı. Tuhaf bir biçimde anlaşma sonrası Barack Obama yönetimi de ABD ürünlerinin İran'a girmesine kısmi tahdit getirmişti. Kısacası, anlaşmanın ABD için hiçbir avantajı yoktu. Yeni başkan Trump'ı ise asıl öfkelendiren buydu. ABD, büyük yer altı kaynağı zenginlikleri olan İran ekonomisinden hiçbir şekilde yararlanamayacaktı.
Trump'ın bir diğer gerekçesi ise anlaşmayla zenginleşecek olan İran'ın, bu birikimle Orta Doğu’da tüm vekil güçlerini besleyecek ve kimsenin bunu denetleyemeyecek olmasıydı. Trump'a göre Obama yönetiminin İran ile yaptığı anlaşma dünya tarihinin "en saçma" anlaşmasıydı.
İran ekonomisi bugün ne durumda?
ABD, 2015 nükleer anlaşmasından çekilince anlaşma kadük kaldı. Anlaşmaya dahil olan ülkeler dahi İran ile direkt veya açıktan iş yapmadı. Bu dönemden sonra İran'a zaten az olan yatırımlar hızla zayıfladı. Petrol ve doğal gaz ihracatı sekteye uğradı. Süreç başlarken 1 dolar 30.000 riyal seviyesinde iken günümüze gelindiğinde 1 milyon riyal seviyesini aştı.
1979'dan sonra peyderpey eskiyen petrol endüstrisi altyapısı ve diğer altyapılar modernize edilemediğinden felç duruma geldi. Otomotiv endüstrisi ise Çinli ikinci sınıf firmaların elinde. Ambargoların gücü ile ve İran'ın Mali Eylem Görev Gücü'ne (FATF) üye olmaması sebebiyle İran uluslararası bankacılık sistemini dışında. Hiçbir İranlının dünyanın bir ülkesinde geçerli banka kartı bulunmuyor. Ayrıca, dünya bankalarının kartları İran'da kullanılmıyor. 90 milyon nüfusu olan ve yoğun genç nüfusa sahip, coğrafi olarak Hazar Denizi ve Basra Körfezi kıyısında, Hürmüz Boğazı'nın kontrolünü elinde tutan İran için zor bir durum oluştu. İran toplumu 2015'ten bu yana uygulanan ekonomik ambargonun kalkmasını, dünya ticaretine entegre olmayı, uluslararası banka kartlarını kullanabilmeyi ve teknolojik ürünleri kullanmayı bekliyor. Ayrıca, uçak, gemicilik, otomotiv ve daha birçok sektörse yenilenmeyi bekliyor.
Trump'ın İran'dan talebi
2024'te tekrar ABD Başkanı seçilen Trump, İran'a yeni bir teklifte bulundu. Burada gözden kaçmaması gereken durum, Trump'ın İran ile müzakerelere Özel Temsilcisi Steve Witkoff'u göndermesidir. Trump, dışişlerinden ya da bürokrasiden bir elçi yerine İran tarafıyla görüşmesi için bir iş insanını gönderdi. Yani aslında Trump, İran'a açıkça şunu söylüyor: "Dediklerimi yap, seninle ticaret yapalım." 12 Nisan 2025'te İran ile başlayan müzakerelerin odak noktası budur. Bir iş insanı olan Steve Witkoff'un İran ile masaya oturması aslında Trump'ın İran'dan ne istediğini ve ne vaat ettiğini açıkça ortaya koyuyor.
Trump'ın açıklamalarından anladığımız kadarıyla kendisi İran'ın ekonomik kapasitesine oldukça vakıf. Yine bu müzakerelere Avrupa Birliği (AB) ülkelerini ya da başka bir ülkeyi dahil etmemesinin nedeni de açık. Trump, birçok ihtiyacı olan İran pazarından tek başına faydalanmak istiyor. 2015 KOEP anlaşması sonrası oluşan tuzağa tekrar düşmek istemiyor. Trump, İran'daki fırsatların farkında ve tüm müzakereyi bunun üzerine kurgulamak istiyor. Trump'ın tek şartı ise İran'ın nükleer faaliyetlerinden vazgeçmesidir.
1979 devriminden sonra ekonomisi sürekli darbe alan İran'ın ve toplumunun da artık ambargolardan ve dünya ticaretinden kopukluktan yorulduğu görülüyor. İran toplumu, ABD'nin kendileriyle bir "iş insanı" üzerinden müzakere yapmasındaki nedeni iyi görüyor. İran, olası bir anlaşmada çok karlı, olası bir anlaşmazlıkta ise çok zararlı çıkacaklarının farkında. En büyük korkuları ise ABD ile bu kadar yoğun bir ekonomik ilişkiye girmeleri halinde 1979 sonrası tüm politik iddialarının kadük kalacak olması. Zira, İran "büyük şeytan" olarak sıfatlandırdığı bir ülkeyle yoğun ticaret ilişkisi içerisinde olacak. ABD, olası anlaşma sonrası İran'da tüm sektörlerde yatırım yapmak istiyor. Açıkçası, İran yönetimi zor bir kararla karşı karşıya kalmış durumda.
Türkiye için fırsatlar
Bugün havacılık, denizcilik, petrol endüstrisi, otomotiv, bilişim, bankacılık ve diğer birçok sektörde zorda olan İran ekonomisi tüm sektörlerde bir altyapı yenilenmesine ihtiyaç duyuyor. İran Ticaret Odası, inşaat, otoyol, raylı sistemler ve emlak sektörünün 1 trilyon dolarlık bir yatırıma ihtiyaç duyduğunu açıkladı. Otomotiv sektörü üretim ve ithalat ile birlikte 50 milyar doların üzerinde bir hacim vaat ediyor.
Petrol endüstrisi ise İran'da kangrene dönen en büyük sektör. Basra ve Hazar'da yeni sahaların açılması, mevcut sahaların revize edilmesi, petrolün randımanlı çıkarılması, iyi modifiye edilmesi gerekiyor. Açıkçası bir petrol ve doğal gaz ülkesi olan İran, borulama sistemlerini modernize edemediği için kendi vatandaşlarına doğal gaz temininde zorlanıyor. Ülkede üretilen benzinin kalitesi oldukça düşük. Birçok ilde yoğun hava kirliliği oluşmuş durumda. Mesud Pezeşkiyan hükümeti tarafından petrol endüstrisinin 1 trilyon dolarlık yatırıma ihtiyaç duyduğu açıklandı. İran elektrik üretimi ve temininde de sıkıntılar yaşamaya başladı. Yenilenebilir enerji kaynaklarının çok az olduğu İran'da tüm enerji sektörünün 200-250 milyar dolar arası yatırıma ihtiyaç duyduğu biliniyor. Bunun yanında inşaat malzemeleri, otomotiv san sanayi, tekstil, turizm yatırımları, gıda endüstrisi gibi yatırıma ihtiyaç duyan birçok alt sektör var.
Tüm bunlara baktığımızda, İran yer altı kaynağı, büyük nüfus ve coğrafi avantajlarıyla yatırımcıları iyi fırsatlar sunuyor. Ticaret savaşlarının başladığı ve dünyada daralmanın yaşandığı bu dönemde 90 milyonluk İran'daki fırsatlar herkesin ilgisini çekiyor.
ABD, her ne kadar İran ile kendi şartlarında ve tek başına iş yapmak istese de bu teknik olarak mümkün değil. ABD'nin İran ile olası bir anlaşma sonrası petrol, havacılık, sigorta ve bankacılık gibi daha büyük ve spesifik sektörlerde iş yapması bekleniyor. ABD'nin diğer orta ve alt kalemlerde ise İran'ın ihtiyaçlarına cevap verebilmesi beklenmiyor. Açıkçası ABD, İran'daki pastadan en büyük payı kendine ayırmak niyetinde.
Bu durumda Türkiye'nin önemi ortaya çıkıyor. İlk olarak Trump yönetimi ile iyi ilişkiye sahip olan Türkiye bu durumdan en karlı çıkacak ülkeler arasında olacaktır. Ayrıca Türkiye, İran'ın inşaat, turizm, tekstil, otomotiv yan sanayi, makine, ulaşım gibi orta ve alt sektörlerine yatırım yapabilecek ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek kapasitededir. Türkiye son 30 yılda bu sektörlerde hem içeride hem dünyada büyük başarılar gösteren bir ülke konumundadır.
Türkiye'nin öne çıkacağı bir diğer konu ise ABD'nin İran ile iş yapabilme tecrübesine sahip olmayışıdır. ABD ile İran arasında 1979'dan bu yana kopuk olan ilişkiler bu tecrübeyi hiç oluşturmadı. Ancak 1979'dan bu yana İran ile hep ticaret yapan ve hatta İran'da yatırımlar yapan Türkiye bu tecrübeye fazlası ile sahiptir. ABD, çok girmek istediği lakin nasıl gireceğini bilmediği İran'a Türkiye ile girmek isteyecektir. ABD, Türkiye'nin İran ticaret tecrübesinden faydalanmak isteyecektir. Aslında, Washington bir nevi buna mecburdur. Zira ABD, Türkiye'yi AB veya Çin gibi büyük sektörlerde kendine rakip görmüyor. Bu sebeple, İran'a yapılacak tüm orta ve alt sektörlerde yatırımları Türkiye ile paylaşmak hatta bırakmak arzusunda olacaktır.
Bir diğer önemli husus ise komşumuz İran'ın büyük bir Türk nüfusa sahip olmasıdır. Bugün başkent Tahran ve birçok büyük ilde Türkçe olarak iş yapmak mümkündür. Türkiye, İranlıların 1979'dan bu yana en rahat seyahat ettikleri ve en çok geldikleri ülkedir. İki ülke toplumu hem ticari olarak hem de kültürel olarak birbirini yakinen tanımaktadır.
Neticede, ABD'nin İran ile başlattığı son müzakereler Türkiye için büyük fırsatlar doğurmaktadır. Bu noktada, Türkiye siyaset, ticaret, kültür ve diğer tüm kurumlarıyla son müzakereleri dikkatle izlemeli, gerekirse yönlendirmeli ve olası bir anlaşma halinde hızlı aksiyon almalıdır.
[Oğuz Akkar, Anadolu Ajansı Farsça Haberler Müdürüdür.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.