Bir ilhak projesi olarak Trump'ın Gazze planı: Uluslararası hukuk ne diyor?
Trump’ın Gazze’nin boşaltılarak Filistinlilerin Mısır ve Ürdün’e nakledilmesi teklifi 2020 yılında yayınladığı "Yüzyılın Planı'nı" kabul ettirme stratejisi olarak görülebilir.
![Bir ilhak projesi olarak Trump'ın Gazze planı: Uluslararası hukuk ne diyor?](https://cdnuploads.aa.com.tr/uploads/Contents/2025/02/06/thumbs_b_c_f0f4dc4ff93ca599ec46f66ec0a32f63.jpg?v=120729)
İstanbul
Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Osman Karaoğlu, Trump’ın Gazze politikalarının uluslararası hukuka aykırı yönlerini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump seçilmeden önce Orta Doğu’da devam eden savaşı bitireceğini ifade etmişti. Trump’ın yemin töreninden 1 gün önce 19 Ocak 2025'te yürürlüğe giren ateşkesin de yine Trump hükümetinin girişimleri sonucunda hayat bulduğu iddia edildi. Nitekim ateşkes halihazırda devam ediyor ve Hamas ile İsrail arasında esir takası takvimi işliyor. Ancak, ateşkes devam ederken hem ABD hem de İsrail söylem ve eylemleriyle ateşkese uymayacaklarını deklare ettiler. İsrail ordusu bir yandan Filistinlileri öldürmeye devam ederken ABD de garantörü olduğu ateşkes planına aykırı tekliflerde bulunuyor.
Ateşkes anlaşmasına ve uluslararası hukuka aykırı adımlar
Trump’ın Gazze halkının Ürdün ve Mısır’a transfer edilmesi teklifi bizatihi ateşkes anlaşmasına aykırıdır ve Mısır ile Ürdün tarafından da reddedilmiştir. Zira ateşkes metninde Gazze halkının güvenli bir şekilde evlerine geri dönebileceği yazmaktadır. Ayrıca metinde 3-5 yıllık bir süre içerisinde diğer devletlerin yardımıyla Gazze’nin yeniden imar edileceği ve nihayetinde ablukanın tamamen sona ereceği de yer almaktadır. Bu süreçte, ateşkesin garantörleri olarak da Mısır, Katar, ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) görev üstlenecektir.
Trump’ın Gazze teklifine bakıldığında, Hamas’tan rehineleri kurtardıktan sonra İsrail’in ateşkesi ihlal etmesine müsaade edebileceği ve Gazze halkını göçe zorlayabileceği açık bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Oysa uluslararası hukukta self-determinasyon hakkına aykırı olarak bir halkın toplu şekilde yerinden edilmesi yasaklanmıştır.
ABD ve İsrail’in de taraf olduğu 1949 tarihli IV. Cenevre Konvansiyonu’nun “İşgal Edilmiş Topraklar” başlıklı III. Bölümünde yer alan 49. Maddesi işgal edilmiş topraklarda yaşayan halkın yerinden edilemeyeceğini ya da ülke dışına çıkarılamayacağını hüküm altına almaktadır.
Madde, "Sebebi ne olursa olsun, korunan kişilerin bireysel veya kitlesel olarak zorla nakledilmeleri ya da işgal altındaki topraklardan işgalcinin topraklarına veya işgal altında olsun ya da olmasın herhangi bir başka ülkeye sınır dışı edilmeleri yasaktır. Bununla birlikte işgalci güç, nüfusun güvenliği veya askeri gerekçeler zorunlu kıldığı takdirde, belirli bir bölgenin tamamen veya kısmen tahliyesini gerçekleştirebilir. Ancak bu tahliyeler, maddi koşullar sebebiyle kaçınılması mümkün olmayan durumlar haricinde, korunan kişilerin işgal altındaki toprakların dışına çıkarılmasını içermemelidir. Bu şekilde tahliye edilen kişiler, ilgili bölgedeki çatışmalar sona erdiğinde en kısa sürede evlerine geri döndürülmelidir." şeklindedir. Görüldüğü üzere Trump’ın Gazze’nin boşaltılması talebi ateşkes anlaşmasına aykırı olduğu gibi Cenevre Konvansiyonu’na da aykırıdır. Bu şartlar altında, Trump'ın teklifi de göz önüne alındığında ateşkesin kalıcı olması mümkün gözükmüyor.
Filistinlilerin Mısır ve Ürdün’e nakledilmesi teklifi
Trump’ın Gazze teklifi daha büyük bir teklifin ön hazırlığı da olabilir. Hatırlanacağı üzere, Trump’ın İsrail’e olan desteği önceki dönemde de tamdı öyle ki birinci döneminde uluslararası hukuku ihlal etmek pahasına ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımış ve ayrıca İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki ilhakını tanımıştı.
Trump, uluslararası hukuka aykırı eylemlerine ve Filistin halkının taleplerine aykırı adımlarına rağmen önceki döneminde de barışı sağlayacağını ifade etmiş ve Ocak 2020’de “Yüzyılın Planı” olarak nitelendirdiği “Barıştan Refaha: Filistin ve İsrail Halklarının Yaşamlarını İyileştirmeye Yönelik Bir Vizyon” (Peace to Prosperity: A Vision to Improve the Lives of the Palestinian and Israeli People) adlı 181 sayfalık metni yayınlamıştı.
Bu anlamda, Trump’ın Gazze’nin boşaltılarak Filistinlilerin Mısır ve Ürdün’e nakledilmesi teklifi 2020 yılındaki bu planı kabul ettirme stratejisi olarak da görülebilir. Zira 1 yıldan fazla süren ağır krize rağmen evlerini terk etmeyen ve geri dönen Gazze halkının Gazze’yi terk etmek istemeyeceği açıktır. Bu nedenle Trump’ın ikinci bir teklif olarak 2020 tarihli planı öne sürmesi de ihtimaller arasındadır. Peki Filistinliler tarafından reddedilen 2020 tarihli plan nasıl bir gelecek öngörmektedir? Esasen bu sorunun cevabı planda yer alan şu iki haritada gizlidir;
Trump'ın 2020 tarihli planının altında aslında ne var?
Planda yer alan haritalar esasen birçok teklifin görselleştirilmiş halini temsil etmektedir. Plan öncelikle, İsrail'in Batı Şeria'nın yüzde 30'dan fazlasını ilhak etmesine müsaade etmektedir ki bu bölgeler arasında tüm İsrail işgal yerleşimleri ve doğal kaynakların yer aldığı Ürdün Vadisi de bulunmaktadır. Buna karşılık, Filistinlilere bölünmüş ve birbirine toprak yönünden bağlantılı olmayan bir devlet sunulmuştur. Ancak bu bölgeler, tüneller, yollar ve köprülerle birbirine bağlanacaktır.
İkinci olarak hem tüm BM kararlarında hem de Uluslararası Adalet Divanı (UAD) danışma görüşlerinde uluslararası hukuka aykırı olduğu ifade edilen İsrail işgal yerleşimleri meşrulaştırılmakta ve İsrail’in bir parçası haline getirilmektedir. Ayrıca önerilen Filistin Devleti, kendi sınırlarını kontrol edebilecek silahlı güç de bulunduramayacaktır. İsrail, Batı Şeria’da güvenlik kontrolünü tamamen elinde tutmaya devam edecek, Filistin Devleti bağımsız bir orduya sahip olamayacak, hava sahasını ve kara sınırlarını kontrol edemeyecektir.
Üçüncü olarak ise plan, Kudüs’ün İsrail’in “Bölünmez Başkenti” olarak tanınmasını öngörmektedir. Buna göre 1980’lerden bugüne İsrail’in Kudüs’ü yekpare hale getirerek ilhak etmesi tanınacaktır. Filistinlilere Kudüs yerine yakınlarda bir başkent verilmesi önerilmiştir ki bu da Doğu Kudüs'ü başkent olarak isteyen Filistinliler için büyük bir kayıp anlamına gelmektedir. Kaldı ki uluslararası hukuk metinlerinin tamamı Doğu Kudüs’ün Filistin’e ait olduğunu teyit etmektedir. Öte yandan plan, Mescid-i Aksa da dahil olmak üzere kutsal mekanlar üzerindeki Filistin haklarını göz ardı etmiş ve bölgenin İsrail kontrolünde kalmasını öngörmüştür.
Dördüncü olarak plan, Filistinlilere hemen bir devlet vaat etmemekte, bunun yerine devlet statüsünü kazanabilmeleri için katı koşullar öngörmektedir. Buna göre, Hamas ve diğer silahlı grupların tamamen silahsızlandırılması, İsrail’in bir Yahudi devleti olarak tanınması, Demokratik ve şeffaf bir yönetim kurulması gibi şartlar yerine getirilene kadar İsrail, Filistin topraklarında tam askeri kontrolünü sürdürecektir.
Beşinci olarak plan, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkını tamamen reddetmektedir. Mültecilerin, bulundukları ülkelerde, gelecekteki Filistin Devletinde veya gönüllü kabul eden diğer ülkelerde yerleşmesi gerektiği belirtilmiş ve İsrail’in hiçbir Filistinli mülteciyi kabul etmek zorunda olmadığı açıkça ifade edilmiştir.
Son olarak plan, İsrail-Filistin çatışmasının bir parçası olmamasına rağmen, ABD'nin Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanımasını da desteklemektedir. Haritalara bakıldığında Kudüs gibi Golan da İsrail’in bir parçası olarak resmedilmiştir. Oysa Golan Suriye’ye aittir.
Bu plan hem Hamas hem Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve yönetimi hem de bölge devletlerince “absürt” bulunarak reddedilmiştir. Bu plan, Filistin halkının haklarını yok sayan tek taraflı bir girişim olarak değerlendirilmelidir.
Nitekim planın Beyaz Saray’da Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından birlikte sunulması dahi planın daha açıklanmadan İsrail’in lehine olacağını göstermekteydi. Ancak uluslararası hukuku yok sayan bu planın yeniden gündeme getirilmesi de şaşırtıcı olmayacaktır. Trump’ın son günlerdeki Gazze’ye ilişkin açıklamalarından sonra bu ihtimal daha da artmaktadır.
[Doç. Dr. Ali Osman Karaoğlu, Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalında Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.