Brezilya’da Kovid-19 gölgesinde siyasal kriz
Brezilya'daki eşitsiz toplumsal koşullar ve sağlık hizmetlerindeki yetersizlikler göz önünde tutulduğunda yönetimin daha etkili tedbirler almaması durumunda Kovid-19 salgınının kontrolden çıkması ihtimali bulunuyor.
İstanbul
Küresel gündemin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ekseninde şekillendiği 2020’nin ilk aylarında vakaların hızla arttığı Brezilya’da, görüş ayrılıkları nedeniyle önce Sağlık Bakanı Luiz Henrique Mandetta, Devlet Başkanı Jair Bolsonaro tarafından görevinden alındı, ardından Adalet ve Kamu Güvenliği Bakanı Sergio Moro, başkanın, görev alanına müdahale ettiği iddiasıyla istifa etti. Kabinede yaşanan bu önemli değişiklikler ve salgınla mücadelede Bolsonaro’nun mümkün olduğunca ülkede günlük hayatın akışını durdurmama çabası, Brezilya’yı Kovid-19’un gölgesinde bir siyasal kriz ortamına sürükledi.
Siyasal krizi tetikleyen ve Bolsonaro’ya yönelik bir muhalefetin oluşmasına yol açan ilk gelişme, Bolsonaro’nun salgını hafife alan açıklamalarına karşı siyasal aktörlerden ve toplumun pek çok kesiminden gelen tepkiler oldu. Latin Amerika’nın 210 milyon civarındaki nüfusuyla en kalabalık ülkesi Brezilya, Amerika kıtasında ABD’nin ardından salgın nedeniyle en fazla vaka ve ölüm sayısının görüldüğü ülke. Favelalarda (gecekondu mahalleri) yaşayan yoksul kesimden büyük şehirlerin zengin semtlerinde yaşayanlara, kabinesinin sağlık bakanından yerel yöneticilere kadar farklı sosyo-ekonomik ve siyasal konumdan kişi ve gruplar, Kovid-19’a karşı daha etkin tedbirler isteğiyle Bolsonaro ile karşı karşıya geldiler. Son olarak orduyu göreve çağıran protesto gösterilerinin düzenlenmesi, dikkatlerin Brezilya’nın Kovid-19’la mücadelesinden Bolsonaro’nun siyasal mücadelesine ve toplumda kutuplaşmaya yol açan tutumuna çevrilmesine neden oldu.
Bolsanaro'nun stratejisi
Eski Devlet Başkanı Lula’ya hapis cezası vererek Bolsonaro’nun başkan seçilmesini büyük ölçüde kolaylaştıran Adalet Bakanı Moro'nun istifası, Bolsanaro'un azline yol açacak bir süreci başlatabilir.
Peki Başkan Bolsonaro’nun bu mücadeleden beklentisi nedir? Kovid-19’un ülkede yayılmasından bu yana Bolsonaro’nun zıt söylemler kullanır gibi görünse de aslında tutarlı bir çizgi izlediği; stratejisini bir yandan salgını hafif gösterme çabası, diğer yandan da “Tanrı’nın lütfuyla dayanıklı Brezilyalıların bunu da atlatacağı” inancı üzerine kurduğu görülebilir. Bolsonaro’nun salgını “ufak bir grip” olarak nitelendirerek hafif gösterme çabasının altındaysa süreci ülke ekonomisi adına mümkün olduğunca az hasarla atlatma çabası yatıyor. Nitekim başkanın iletişim dilindeki umursamazlığa rağmen, Mart ayı başından itibaren Brezilya yönetimi; bankalar, küçük ve büyük işletmeler, işten çıkarılanlar gibi farklı gruplara yönelik ekonomik yardım paketleri açıkladı. Senato’nun onayıyla, kayıt dışı ekonomide çalışanlar, çeşitli meslek grupları ve ev geçindiren anneler için doğrudan ödemeleri kapsayan bir yardım programı başlatıldı. Yine pek çok ülkenin yaptığı şekilde çalışanlara yönelik evden çalışma, izin hakları tanınması, iş sözleşmelerinin salgınla mücadeleye uyumlu şekilde revize edilmesi gibi hukuki ve ekonomik tedbirleri içeren kararlar alındı. Bununla beraber Bolsonaro, yetkileri elverdiğince okulların ülke düzeyinde kapatılması, sokağa çıkma kısıtlaması ve ekonomik faaliyetlerin durdurulması gibi tedbirlere açıkça karşı çıktı.
Brezilya’da eyalet, şehir ve daha küçük yerleşimler düzeyinde belediye başkanları ve seçimle işbaşına gelen valilerin geniş yönetim yetkileri bulunuyor. Bu ortamda ülkenin en kalabalık ve en sanayileşmiş eyaleti olan Sao Paulo başta olmak üzere yerel düzeydeki yöneticiler sokağa çıkma yasağı da dahil olmak üzere ekonomik faaliyetleri kısıtlayan tedbirlere başvurdular. Bu tedbirlere karşı argüman olarak halihazırda çok sayıda insanın salgın sebebiyle işsiz kaldığını ifade eden Bolsonaro ise kısıtlamaların sürmesinin insanları işsiz bırakacağı söylemiyle halkın karşısına çıktı. Brezilya halkını dünyada genel olarak kabul gören sosyal mesafeyi koruma ve maske takma gibi tedbirlere davet eden ve en önemlisi de Kovid-19 hakkında kamuoyu önünde kendi tutumundan farklı bir tavır sergileyen Sağlık Bakanı Luiz Henrique Mandetta’yı ise görevden aldı.
Bolsonaro’nun salgını hafife alma çabası toplumda bir yandan tepkilere yol açarken diğer yandan da Bolsonaro taraftarlarından yoğun destek gördü. Böylelikle Brezilya, geçtiğimiz haftalarda sosyal mesafeyi koruma ve maske takma gibi tedbirlerin uygulanmadığı hükümet yanlısı ve karşıtı protesto gösterilerine sahne oldu. Bolsonaro da zaman zaman bu gösterilere bizzat katıldı. Son olarak 19 Nisan günü, sürpriz yaparak başkent Brasilia’da hükümeti protesto eden ve orduya ait binaların önünde toplanarak askeri göreve çağıran göstericilerin yanına gitti ve onlara aslında sizinleyim mesajı veren kısa bir konuşma yaptı. Halk gösterilerinde ordunun göreve çağrılması meselesi, dış basında geniş yankı uyandırsa da Brezilya siyasetinde ülkenin 1985’te demokrasiye geçişinden bu yana kriz dönemlerinde sıklıkla karşılaşılan bir söylemdir.
Askeri müdahale çağrılarına tepki
Böylesi bir durum, şehirlerde güvenliği sağlamada halihazırda ciddi sorunlar yaşayan ve dünyanın en çok cinayet işlenen ülkelerinden biri olan Brezilya’da yalnızca hastalık nedeniyle ölümleri değil kendini şiddet yoluyla dışa vuran bir sosyal patlamayı da beraberinde getirebilecektir.
Nitekim geçtiğimiz yıllarda azledilerek görevden alınan Dilma Rousseff ve selefi Michel Temer’in başkanlık dönemlerindeki sokak protestolarında da benzer çağrılar yapılmıştı. Bugünkü durumunsa iki farkı bulunuyor. İlki, Kovid-19’la mücadelede Brezilya’da halkın geniş kesiminin salgına karşı kendilerini daha iyi koruyacak bir yönetim talebinde bulunmalarıdır. İkincisiyse eski bir asker olan Bolsonaro’nun, orduya yakınlığıdır. 2018 sonundaki seçim kampanyasını kendine başkan yardımcısı adayı olarak seçtiği emekli General Hamilton Mourao ile beraber yürüttü ve kabinesinde asker kökenli başka siyasetçilere de yer verdi. Günümüzde gösterilerde dile getirilen talep, tankların sokaklara çıkması ve ordunun doğrudan yönetime el koyması değil, Bolsonaro’nun seçim başarısında önemli payı olan asker kökenli kabine üyelerinin yönetimi bir şekilde üstlenmeleridir.
Bir yandan yetersiz tedbirler nedeniyle salgının yayılması riski diğer yandan askeri yönetim tartışmaları, siyasetin ve toplumun çeşitli kesimlerini Brezilya halkının iyiliğini ve demokrasinin geleceğini savunmak üzere ortak paydada buluşmaya itti. Bu ortam aynı zamanda geçmişte ülkenin en büyük siyasi rekabetini ortaya koyan İşçi Partisi (PT) ile Brezilya Sosyal Demokrasi Partisi’ni (PSDB) buluşturdu. Eski Devlet Başkanı PT’li Lula, PSDB’li ve geçmişte sert tartışmalar yaşadığı Sao Paulo Valisi Joao Doria’nın Kovid-19’la mücadelede uyguladığı yöntemleri (eyalette karantina tebdirleri uygulayan Doria, bir maske fabrikasındaki ürünlere el koyarak hastanelere dağıtmıştı) sosyal medyadan tebrik ederken, cevap olarak Doria’dan da birlik mesajı geldi. Benzeri açıklamalar, askeri müdahale tartışmalarının ülke gündemini belirlemesiyle eski başkanlar PSDB’li Fernando Henrique Cardoso ve PT’li Rousseff’ten de geldi. Her ikisi de demokrasinin korunmasına vurgu yapan açıklamalar paylaştılar.
Adalet Bakanı Moro'nun istifası
Bu günlerde Brezilya siyasetinde aslında beklenen fakat ülkenin Kovid-19 ile mücadele süreciyle ilgisi olmayan önemli bir siyasal gelişme daha yaşandı ve Adalet ve Kamu Güvenliği Bakanı Sergio Moro istifa etti. Brezilya kamuoyunun bakanlığından önce de yakından tanıdığı bir isim olan Moro’nun bu göreve getirilmesi kadar Bolsonaro’ya açık suçlamalar yönelttiği istifa konuşması da olaylı oldu. Bakanlık görevine başladığı 2019 öncesinde Federal Yargıç olan Moro, eski Devlet Başkanı Lula da Silva’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda siyasetçi ve iş insanına yönelik yolsuzluk soruşturmasını inceleyen davanın yargıcıydı. Mahkeme süreci Moro’yu kimilerinin gözünde bir yıldız, kimilerinin gözündeyse Lula ve bazı siyasetçileri hapse atabilmek için hukuk sistemini araç olarak kullanan biri haline getirdi. Lula’ya hapis cezası vererek 2018 Başkanlık seçimlerinde aday olamamasını sağlayan Moro, sağ görüşlü Bolsonaro’nun başkan seçilmesini büyük ölçüde kolaylaştırdı. Bolsonaro’nun Moro’yu kabinesine davet etmesiyse siyaset-hukuk ilişkisi bağlamında etik soruları gündeme getirdi. Fakat bakanlık yaptığı aylar Moro için zorlu geçti. Temmuz 2019’da Moro’nun, yürüttüğü yolsuzluk soruşturmasının savcısı ile ülke hukukuna aykırı biçimde gizli yazışmalar yaptığı ve soruşturmanın gidişatına davalılar aleyhine müdahale ettiği ortaya çıktı. İtibarı sarsılan Moro, bakanlık görevine müdahale eden Bolsonaro ile de fikir ayrılıkları yaşamaya başladı. Son olarak Bolsonaro’nun bakanlığın görev alanına müdahale ederek kendine kişisel olarak daha yakın birini getirmek amacıyla Federal Polis Teşkilatı’nın başındaki isim olan Mauricio Valeixo’yu görevden alması, bardağı taşıran damla oldu. Moro, uzun bir konuşmayla istifasını kamuoyuna açıklarken Bolsonaro cevaben yaptığı açıklamada böyle bir görevden alma yetkisinin bulunduğunu öne sürdü.
Moro’nun konuşmasında dile getirdiği bir başka konu ise başkanın, Valexio’nun yerine gizli federal soruşturmalar hakkında kendine bilgi verecek birini getirmek istediği ve bunun yasalara aykırı olduğuydu. Yetki tartışmasının ötesinde, belli bir kesim için yolsuzlukla mücadele kahramanı olan görülen Moro’nun bakanlığı, etik bir yönetim anlayışının simgesiydi. Moro, istifa konuşmasında kendi ismini temiz tutmak istediğini açıkça ifade ederken aslında kendini hakimlik dönemine yönelik suçlamalar karşısında savunmuş olan ve siyasal hayata katılmasını sağlayan Bolsonaro’yu da yalnız bırakmış oldu.
Bolsanarı için azil süreci hazırlığı
Bugün Brezilya, Bolsonaro’nun 2019’da göreve başladığından çok farklı bir siyasal tablo ile karşı karşıya. Ülkedeki eşitsiz toplumsal koşullar ve sağlık hizmetlerindeki yetersizlikler göz önünde tutulduğunda yönetimin daha etkili tedbirler almaması durumunda Kovid-19 salgınının kontrolden çıkması ihtimali bulunuyor. Böylesi bir durum, şehirlerde güvenliği sağlamada halihazırda ciddi sorunlar yaşayan ve dünyanın en çok cinayet işlenen ülkelerinden biri olan Brezilya’da yalnızca hastalık nedeniyle ölümleri değil kendini şiddet yoluyla dışa vuran bir sosyal patlamayı da beraberinde getirebilecektir. Moro’nun istifasıyla tetiklenen siyasal kriz ise salgın yönetiminden bağımsız olarak Bolsonaro’nun başkanlığını etik açıdan tartışmaya açmıştır.
Muhalefetin Bolsonaro’nun azli veya görevden ayrılması yönünde söylem düzeyinde görüş birliği yaptığı ülkede, Moro’nun iddialarını araştırmak üzere federal mahkemede soruşturma açılması yönünde başvuru da yapılmış durumda. Fakat böyle bir soruşturmanın açılıp açılmayacağı, açılırsa nasıl bir sonuç çıkacağı veya siyasal partilerin ulusal kongredeki olası bir azil oylamasında ortak hareket edip etmeyecekleri gibi konular belirsizliğini koruyor. Moro’nun istifasının ardından Eski Devlet Başkanı Cardoso’nun yaptığı Bolsonaro’nun istifa etmesi ve yerini sonuçta yasalara göre azledilirse de görevini üstlenebilecek tek isim olan Başkan Yardımcısı Hamilton Mourao’ya bırakması çağrısı ise Bolsonaro’nun taraftarlarına güvenen mücadeleci siyasal kimliği göz önünde tutulduğunda biraz naif bir taleptir. Halihazırda Brezilya’da “özgeçmişini temiz tutmak isteyen” ve gelecek başkanlık seçimlerinde aday olmayı planladığı konuşulan Moro istifa hamlesiyle hem Bolsonaro’yu saf dışı bırakacak azil süreci için gerekli hukuki malzemeyi sağladı hem de 2022 seçimlerinde sağın en güçlü adayının Bolsonaro değil kendisi olabileceğini ortaya koydu. Böylelikle, ordunun müdahalesiyle değil, demokrasi taraftarlarını rahatlatacak biçimde hukukun üstünlüğüne dayalı bir yasal müdahaleyle Bolsonaro’nun görevden alınmasının yolu açılacaktır. İronik bir şekilde eğer Bolsonaro azledilirse yine de bir general devlet başkanı olacaktır.
[Dr. Segâh Tekin Necmettin Erbakan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir]
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.