GKRY'nin NATO’ya alınma çabası bölge için ne anlama geliyor?
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin NATO üyesi olmayı istemesinin altında yatan gerçek ise Ada’nın yeniden birleştirilmesi ve Rumların egemenliğinde yeni bir devletin kurulması arzusudur.
İstanbul
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Soyalp Tamçelik, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) NATO’ya üye olma tartışmalarını ve bunun bölge için ne anlama geldiğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
GKRY'nin NATO’ya üye olması Kıbrıs meselesinin gidişatını ve bölgenin güvenlik mimarisini temelden değiştirecektir. Doğu Akdeniz’de stratejik öneme sahip GKRY'nin NATO’nun güvenlik şemsiyesi altına girmesi iki temel sorunu beraberinde getirecektir. Birincisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) etkisizleştirilmesi, ikincisi Türkiye’nin güvenliksizleştirilmesidir.
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın iki devletli çözüm önerisinden sonra GKRY’nin sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni NATO’ya üye yapmak isteği görüldü. Bu isteğin 3 temel nedeni bulunuyor. Birincisi GKRY, iki devletli çözüm önerisiyle gelen dış baskıları önlemek, Garanti ve İttifak Anlaşmalarını geçersiz kılmak ve Türklerden gelebilecek tepkileri kolektif güvenlik şemsiyesiyle en aza indirmek istiyor. İkinci amaç, Doğu Akdeniz’de Türk tezlerinin aleyhine güvenlik mimarisini tesis etmekken üçüncüsüyse yeni bulunacak çözümde NATO’nun veya Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) garantörlüğünü sağlayarak Ada’daki garantörlük sistemini temelden kaldırmaktır. Buna göre GKRY’nin NATO’ya üye olma isteği rastlantısal değildir ve stratejik bir aklın ürünü olarak değerlendiriliyor.
NATO’nun Kıbrıs’a bakışı
Soğuk Savaş’tan beri ABD’nin ve NATO’nun Kıbrıs’a bakışı belli bir mantık içerisinde şekillendi. Soğuk Savaş döneminde her iki aktörün düşüncesi Kıbrıs’ın Sovyetlerin etkisi altına girmesini önlemekti. Kıbrıs’ın Doğu Bloku’na kaymaması için en iyi yolun Ada’nın Yunanistan’a bağlanması olduğunu değerlendiren NATO'nun, Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin isteklerini dikkate almadığı görüldü. Rum saldırılarına karşı direnç gösteren Türkler bu durumu kabul etmeyince Kıbrıs meselesi yeni bir safhaya geçti ve NATO, bu sorunu çözebilmek için 1957’de arabuluculuk teklifinde bulundu. NATO’nun, ilk girişimden kısa bir süre sonra "Spaak Planı"yla çözüme destek verdiği görüldü. Ardından NATO üyesi olan Türkiye ve Yunanistan Londra’da, Büyük Britanya ise Zürih’te bir araya geldi ve egemenliği sınırlandırılmış bir Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Böylece Ada’nın komünist bloka kayması önlendi ve sistem NATO üyesi 3 devletin garantörlüğüne bağlandı.
Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın 50. maddesinin 1. fıkrasının a. bendinde "Yunanistan Krallığının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ikisinin birden katıldığı milletlerarası teşekküller ve ittifak anlaşmalarına Cumhuriyetin katılması müstesna olmak" [1] kaydıyla yeni Cumhuriyetin uluslararası ittifaklara üye olamayacağı belirtildi. Buna göre Kıbrıs’ın Doğu Bloku’na kayması önlendi ve Ada, NATO’nun kontrolüne geçti.
Ancak Kıbrıslı Rumların terör örgütü EOKA’nın öncülüğünde başlattığı saldırılarla ortaklık Cumhuriyeti yıkılınca Türk-Yunan savaşının çıkması ve NATO’nun güneydoğu kanadının sarsılması gündeme geldi. NATO, Kıbrıs’ın Küba krizine dönüşmemesi için çok çaba harcadı. General Lyman Lemnitzer’in hazırladığı planla NATO, Kıbrıs’a 10 bin kişilik "NATO Barış Gücü" gönderilmesini ve bu birliğin içinde bin 200 ABD askerinin bulunmasını teklif etti. Teklif kabul edilmeyince Ada’ya Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü unsurları intikal ettirildi. Görüleceği gibi NATO’nun Kıbrıs’a yönelik politikaları, Ada’nın, Doğu Akdeniz'in ve Orta Doğu’nun Batı Bloku’nun kontrolünde olması çabasıyla yakından ilgilidir.
Günümüzde Kıbrıs ve NATO
Günümüzde, egemen İngiliz üslerinin bulunduğu, Fransa ile ABD’ye deniz ve hava üslerini kullanma hakkının verildiği, ABD ile GKRY arasında "İkili Savunma İşbirliği Yol Haritası" anlaşmasının imzalandığı, silah ambargosunun kaldırıldığı, Rum askerlerinin ABD’de eğitim aldığı, kısmi tatbikatların yapıldığı, Andreas Papandreau hava üssünün ABD’nin kullanımına verildiği bir ortamda Kıbrıs’ın, NATO’nun üyesi olmadan fiili etkisine girdiği söylenebilir.
İngiltere ve ABD'nin, Kıbrıs’ı "batmayan savaş gemisi" olarak gördüğü ve Ada’yı Orta Doğu savaşlarında lojistik destek, istihbarat ve insani yardım mekanı olarak değerlendirdiği görülüyor. GKRY’deki muhalifler, "ölüm üsleri" olarak tanımladıkları egemen İngiliz üslerini ve bu üslerden kalkan uçakların silahlı saldırıda bulunmasını protesto ediyorlar. Bu açıdan bakıldığında NATO vekil, GKRY’se müvekkil konumundadır.
-GKRY'nin NATO’ya üye olması
GKRY'nin NATO’ya üye olması tasarısının altında birçok neden yatıyor. Öncelikle Doğu Akdeniz ve çevresinin NATO’nun hakimiyet dairesinde olması amaçlanıyor. İkincisi, Orta Doğu’daki dengeler Kıbrıs üzerinden koordine edilmek isteniyor. GKRY'nin NATO üyeliğiyle ayrıca İsrail’e destek verilmesi ve Ön Asya’nın güvenlikleştirilmesi projesinin hayata geçirilmesi hedefleniyor. Üyelikle bölgede keşfedilen hidrokarbon kaynaklarının kontrol altına alınması ve Türkiye’nin ve AB’nin bölgesel güç kapasitesinin kırılması da hedefleniyor. Altıncı hedef ise Kıbrıs’ta var olan çözümsüzlüğün NATO’nun güvenlik mimarisiyle çözümlenmesidir.
GKRY’nin NATO üyesi olmayı istemesinin altında yatan gerçek ise Ada’nın yeniden birleştirilmesi ve Rumların egemenliğinde yeni bir devletin kurulması arzusudur. Böylece Rumlar, "Birleşmiş ve tek Kıbrıs’ın" olabileceğine, Türkiye’nin garantörlüğünün biteceğine ve Türk askerinin Ada’dan çekilmesinin sağlanabileceğine inanıyorlar. Bu yöntemle, "Birleşik Kıbrıs"ın yeni garantörü NATO veya ABD olacaktır.
Kıbrıs’ın barış adasından savaş adasına dönüşmesi
Barış ve huzur adası olması gereken Kıbrıs, GKRY’nin NATO üyesi olma çabalarıyla hasım güçlerin hedefi haline geldi. Öyle ki eski Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, İsrail’in Filistin’de ve Lübnan’da yaptığı saldırılara destek veren GKRY’ye uyarıda bulunarak "Kıbrıs’ın savaşın parçası haline geleceğini ve misillemeyle karşı karşıya kalacağını" [2] belirtti. GKRY, bu çabalarıyla Kıbrıs’ı çatışmaların hedefine aldı.
Kısacası Kıbrıs’ın NATO’ya üye olması, Türkiye’nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz üzerindeki nüfuzunun sona ermesi ve Güney Anadolu toprakları üzerinden yeni bir kuşatma tehdidiyle karşı karşıya kalması anlamına geliyor. Hal böyle olunca Kıbrıs’ın NATO üyesi olma gayretlerinin Türkiye ve KKTC’nin ulusal çıkarları açısından kabul edilebilecek bir şey olmadığı ve olası bir durumda Türkiye’nin Kıbrıs’ın üyeliğini veto etmesi bekleniyor.
[1] Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Kıbrıs Hükümet Matbaası, Lefkoşa, 1960, s. 20.
[2] “Hizbullah Lideri Nasrallah İsrail’e Gözdağı Verdi, Kıbrıs Cumhuriyeti'ni Tehdit Etti”, BBC Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/articles/cw00l0e6wgxo, Erişim Tarihi: 07.12.2024.
[Prof. Dr. Soyalp Tamçelik, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.