GÖRÜŞ - ABD dış politikası Trump'a mı hazırlanıyor?
Bazı çevrelerin Trump tekrar seçilirse ABD yönetiminin politika yönelimine tekrar ani değişiklikler getirebileceği ve bu durumun küresel ilişkileri potansiyel olarak istikrarsızlaştırabileceği konusunda ciddi endişeleri bulunuyor.
İstanbul
TRT World Research Centre'dan Araştırmacı Çağdaş Yüksel, ABD dış politikasının olası yeni bir Trump dönemine nasıl hazırlandığını AA Analiz için kaleme aldı.
***
Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) gündemin Joe Biden ile Donald Trump arasında yeni bir rövanşa çevrildiği şu dönemde eski Başkan Trump’ın Oval Ofis'e geri dönme ihtimali ABD'nin dış politika yörüngesine dair soruları da beraberinde getiriyor. Bu noktada, potansiyel bir yeni Trump yönetiminin sonuçlarını düşünmenin ötesinde mevcut hükümetin veya kurumların Trump'ın tekrar iktidara dönme olasılığına karşı nasıl stratejiler geliştirdiğinin değerlendirilmesi de önem arz ediyor.
2016 seçimlerindeki zaferinin ardından müesses nizam, Trump’ın zamanla kazandığı sorumluluğun ciddiyetine saygı duyacağını ve sonunda başkanlık düzeneğini benimseyeceğini ve pragmatik Cumhuriyetçilerin başkanı dizginlemesiyle ülkenin yoluna fazla sapmadan devam edeceğini düşünüyordu. Ancak Trump, geleneksel Cumhuriyetçi normlardan ayrılan saldırgan bir tutum sergiledi.
Dış politikada 2 aşırı tutum
Eski başkan, "Önce Amerika" doktriniyle geleneksel ABD politikalarından önemli ölçüde ayrıldı. Trump, çok taraflı taahhütler ve ittifaklar yerine ABD'nin çıkarlarını öne çıkardı. Başkanlığı sırasında, Trans-Pasifik Ortaklığı ve Paris İklim Anlaşması gibi uluslararası anlaşmaları yeniden müzakere etti veya bu anlaşmalardan çekildi. Trump, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nı (NAFTA) ABD'nin imzaladığı en kötü ticaret anlaşması olarak tanımladı ve yeniden müzakere etme sözü verdi. Ayrıca, NATO'yu modası geçmiş olarak nitelendirerek NATO ülkelerini savunma harcamalarını finanse etmeye ve taahhütlerini yerine getirmeye çağırdı.
Paradoksal olarak Trump NATO üyeleri gibi geleneksel müttefikleriyle çatışmacı bir retorik kullanırken Rusya ve Kuzey Kore gibi ülkelere karşı uzlaşmacı bir tavır benimsedi. Aynı zamanda Trump Dünya Sağlık Örgütünü (DSÖ) de ayrılmakla tehdit etti ve İran nükleer anlaşmasından çekildi. Bu durum Washington'un Avrupa ile ilişkilerindeki istikrarsızlığı artırdı.
Demokratların başlıca eleştirisi Trump'ın ülkeyi daha büyük bir izolasyona doğru yönlendirdiği ve küresel lider rolünü erozyona uğrattığı yönündeydi. Öte yandan Biden yönetimi altında ABD, uluslararası ilişkilere daha stratejik bir yaklaşım benimsedi. Biden yönetimi Rusya'yı Ukrayna'daki çatışmaya hapsederek sadece ekonomik olarak zayıflatmakla kalmadı; aynı zamanda Rusya'nın askeri yetenekleri hakkındaki küresel algıyı da yeniden şekillendirdi.
Biden yönetimiyle birlikte NATO, etki alanını genişleterek bir canlanma yaşadı. Avrupa'daki Rusya krizinin Ukrayna çatışmasıyla birleşmesi ABD'nin müttefikleri arasındaki liderliğini güçlendirdi. Bu sayede ABD'nin başını çektiği Batı ittifakının önemi ve gücü tekrar vurgulandı. Ek olarak ABD'nin Rusya'yı Ukrayna'da tuzağa düşürme politikası, Çin'i Tayvan'da kontrol altına almayı ve Hint-Pasifik bölgesinde diplomatik ve stratejik çevreleme çabalarını teşvik etmeyi amaçlayan benzer bir stratejiyi yansıtıyor.
Uluslararası politika başka bir Trump dönemine mi hazırlanıyor?
Bu çerçevede 2024 Başkanlık Seçimleri ABD dış politikasının geleceği için kritik bir öneme sahip. Bazı çevrelerin Trump tekrar seçilirse ABD yönetiminin politika yönelimine tekrar ani değişiklikler getirebileceği ve bu durumun küresel ilişkileri potansiyel olarak istikrarsızlaştırabileceği konusunda ciddi endişeleri bulunuyor.
Trump'ın iktidara gelmesi durumunda ABD'nin Kiev'e desteği azalabilir ve Avrupa Ukrayna'nın savunma ve toparlanma çabalarına yardım etmede daha büyük bir rol üstlenebilir. Dış politikada Çin'e karşı daha sıkı bir yaklaşım benimsenerek muhtemelen artan tarifeler ve ticaret kısıtlamaları gibi önlemler alınabilir. Bunun yanı sıra Çin'in Tayvan'a müdahalesine karşı herhangi bir adım atılmayacaktır. Trump'ın olası başkanlığında İsrail Orta Doğu'da genişletilmiş operasyonel özgürlüğe sahip olabilir. Ayrıca Trump, önceki politikalarının odak noktası olan Meksika'daki kartellere karşı doğrudan askeri önlem alabilir.
Washington'daki politika çevrelerinde, Trump tarafından "derin devlet" olarak adlandırılan yerlerde, bu olası senaryolar üzerine tartışmalar muhtemelen devam ediyor. Trump'ın tekrar iktidara dönme olasılığına karşı bir önlem olarak, ABD dış politika kurumu, potansiyel zorlukları ele almak için aktif olarak stratejiler geliştiriyor. Dışişleri Bakanlığı, Ulusal Güvenlik Konseyi ve Savunma Bakanlığı gibi kurumlar muhtemel bir Trump yönetiminin çeşitli politika sonuçlarının potansiyel etkilerini değerlendirmek için senaryo planlama çalışmaları yapıyor.
Ancak Biden yönetimi olası bir seçim yenilgisinin ardından özellikle de Temsilciler Meclisi seçimden sonra Cumhuriyetçilerin elinde kalırsa, Trump'ın politika arayışlarını dizginleme konusunda engellerle karşılaşabilir.
Kongrenin geçen yıl onaylanan ve herhangi bir başkanın tek taraflı NATO'dan çekilmesini yasaklayan tasarısı Trump’ı sınırlayabilecek şeyler arasında. Ancak yakın dönemde Kongre ve Biden'ın başkanlık eylemlerine bakıldığında doğrudan Trump’ın dış politikasını sınırlandırabilecek herhangi bir yasa bulunmuyor. Trump'a karşı koymanın yasal yollarının belirsiz olduğu ve adaylığının engellenmesi gibi önlemlerin pek etkili olmadığı görüldü.
Mevcut tabloda öne çıkan en somut önlem ise Biden yönetiminin Ukrayna’ya desteğini sürdürerek olası bir Trump dönemi öncesine Rusya'ya karşı Kiev yönetiminin elini güçlendirmesi olacaktır. Bekleyen 95 milyar dolarlık paketin de 60 milyar dolarının Ukrayna'ya verilmesi öngörülüyor.
Trump'ın dış politika anlayışı göz önüne alındığında, yalnızca ABD "müesses nizamının" değil diğer ülkelerin de politika reflekslerini bu duruma göre geliştirdikleri bir tablo öngörülebilir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Ukrayna savaşına yönelik artan ilgisi ve Moskova'daki terör saldırısı gibi olaylar potansiyel olarak küresel düzendeki olası değişiklikleri öngörmek açısından önem taşıyor. Bu olaylar ABD Başkanlık Seçimleriyle birlikte değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda 5 Kasım’da dünya seçimin sonuçlarını izlerken ABD dış politika kurumlarının dayanıklılığı ve uyum sağlama yeteneği test edilecek ve uluslararası ilişkilerin seyrinin nasıl olacağı daha net ortaya çıkacaktır.
[Çağdaş Yüksel, TRT World Research Centre'da Araştırmacıdır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.