GÖRÜŞ - Venezuela'daki darbe girişimi ve muhtemel senaryolar
Son darbe girişiminin ardından Maduro ve ekibi 30 Nisan öncesine nispetle daha zayıf, daha dışa bağımlı ve iç siyasette de daha kırılgan bir hale geldiler.
Istanbul
Venezuela'da 30 Nisan'daki askeri darbe girişimi, önceki darbe girişimlerinden hem iç ve dış siyaset açısından etkileri hem de bıraktığı izler açısından son derece farklı. Bu darbe girişimini farklı kılan, Maduro’nun girişimden güçlü çıktığı iddialarının ötesinde aslında Maduro’yu çok daha fazla zayıflatmış olmasıdır. İşin özü bugün için Nicolas Maduro ve ekibi 30 Nisan öncesine nispetle daha zayıf, daha dışa bağımlı ve iç siyasette de daha kırılgan bir hale gelmişlerdir.
Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki bu darbe teşebbüsü bir sürpriz değil. Amerika Birleşik Devletleri, 23 Ocak 2019’dan beri açık bir şekilde Venezuela ordusuna çağrı yaparak Maduro’ya desteğini çekmesini istiyordu. Juan Guiado'yu geçici başkan atayan meclis bu konuyla ilgili yasal bir düzenleme yaparak, Maduro ve ekibinin iktidardan el çektirilmesine destek veren askerlerin affedileceğini açıkça ilan etti ve askerden destek istedi. Fakat son girişimin Maduro açısından sürpriz bir tarafı var. Venezuela ordusunun özel kuvvetleri denilen ve önceki darbe girişimlerinde ordu içinde ilgilileri bulan SEBİN’in başındaki kişi 30 Nisan darbesinin içinde yer alıyordu. Maduro, darbe başarısız olunca kendisini görevden aldı, fakat en güvendiği ve en yakınındaki insanlardan bunun gelmesi kendisi açısından sürpriz olmuş olmalıdır.
Askeri müdahalenin riskleri
Venezuela krizinde iki keskin pozisyon var: Bir tarafta her ne pahasına olursa olsun Nicolas Maduro’yu iktidardan indirmek isteyen ABD, Kanada, Latin Amerika ülkeleri (Bolivya, Küba ve Meksika hariç) ve Avrupa ülkeleri varken, diğer tarafta bunu emperyalist bir dizayn olarak görüp buna karşı çıkan Maduro ve ekibi var. Maduro’ya destek ise Rusya, Türkiye ve örtülü olarak da Çin'den geliyor. Venezuela'da krize yol açan süreç genel hatlarıyla biliniyor ancak gelinen aşamada bu krizden geri dönüşün çok zor olduğunu ifade etmek gerekiyor. Bu krizden tek çıkış ülkeyi cumhurbaşkanlığı seçimine götürmek. Maduro da bunu yapmak istemiyor, çünkü özellikle 2012’den beri yaşanan sosyo-ekonomik sıkıntıların bizatihi sorumlusu olarak kendisi görüldüğü için demokratik bir seçimde kazanma şansı neredeyse yok. Bunu bilen ABD ve ona destek veren Latin Amerika ülkeleri, Venezuela’ya askeri bir müdahale istemiyor. Venezuela’ya askeri bir müdahale hem Güney Amerika’nın kuzey bölgesini istikrarsızlaştırıp ciddi bir şekilde kokain tüccarları ve paramiliter grupların cirit attığı bir yere çevirebilir hem de zaten sayıları yaklaşık 4 milyonu bulan Venezuelalı göçmen dalgasını bir anda 10 milyonlara çıkarabilir. İşin özü, hiçbir Latin Amerika ülkesi, bazen ABD dolaylı olarak istekli görünse de, bölgesinde bir Libya, Suriye ya da Irak gibi devlet mekanizmasının çöktüğü, illegal grupların faaliyet gösterdiği bir alan istemiyor. Bu şekilde bir sonucun ABD için de çok ciddi negatif etkilerinin olacağını herkes biliyor ve vurguluyor.
Peki, askeri müdahale opsiyonu devre dışı ise kriz bundan sonra nereye gider? Nasıl çözülür? Venezuela krizinde 30 Nisan’daki son darbe teşebbüsüyle beraber Rusya ana oyuncu olarak sahaya girdi. Rusya şu ana kadar durumu uzaktan izleyen fakat tam da olayların içine girmeyip fırsat kollayan bir aktördü. Putin’in beklediği fırsat geldi ve 30 Nisan darbe teşebbüsüyle beraber Maduro’nun güvenebileceği tek kişi neredeyse Putin kaldı. Putin, eğer isterse bu krizi aynen Suriye’de olduğu gibi bir uluslararası sistem krizine dönüştürebilir. Eğer bu tercihi yaparsa, Suriye’de olduğu gibi düşük yoğunluklu ve uzun süreli bir çatışma dönemine girilir. Göçmen sayısı artar ve Maduro Rusya desteğiyle ayakta kalır, sosyal meşruiyeti içeride daha da zedelenir. Hatta, başka bir dış gücü ülke içinde etkin kıldığı için kendi sosyal tabanında bile bir süre sonra keskin eleştirilere maruz kalır.
Diplomatik çözüm arayışı
Rusya’nın ikinci tercihi Venezuela örneğini Amerika Birleşik Devletler ile bir tür pazarlık unsuru olarak kullanmak olabilir. Bunun için çok sayıda sebep var. Son üç yıldır Latin Amerika ülkeleri ile Soğuk Savaş sonrası dönemde ilke defa siyasal ve ekonomik anlamda makul bir ilişki geliştirmeye çalışan Rusya’nın Venezuela konusunda ısrar etmesi, bütün Latin Amerika politikasını Venezuela merkezli bir yaklaşıma dönüştürmekle kalmayıp aynı zamanda Brezilya, Arjantin ve Kolombiya gibi kilit Latin Amerika ülkeleriyle ilişkilerini zedeleyecektir. Bu açıdan bakıldığında Rusya’nın Venezuela krizini bir tür pazarlık unsuru olarak gördüğü ifade edilebilir. Büyük ihtimalle bu pazarlık, ABD’nin Suriye’de Beşşar Esed’e ön açması, onun iktidarda kalmasının sağlanması ve Rusya etkisinin genişlemesi karşılığında Venezuela’da Maduro’nun iktidardan indirilmesidir.
Rusya’nın Venezuela’da oyuna girdiğini ve konunun pazarlık unsuru olacağının farkına varan Batılı ülkeler iki temel hamle yapmaya çalışıyorlar. Biri, Venezuela’nın en büyük destekçisi Küba üzerinden bir çözüm bulmaya çalışmak, diğeri ise ABD ve Rusya dışişleri bakanlarının doğrudan konuyu görüşmelerini sağlayarak krizin derinleşip kirli hale gelmesinden önce çözüm bulmaya çalışmak. Küba’nın Venezuela’ya hem istihbarat hem de askeri destek verdiği herkes tarafından biliniyor. Kanada Başbakanı, Küba ile görüşmeleri yürütüp alan açmak isterken, Lima Grubu ülkeleri de bir tür müzakereye artık sıcak bakmaya başladılar. Dolayısıyla pazarlık ihtimali artınca krizde diplomasi boyutu da arttı.
Ordu içinde bölünme iç savaşa yol açabilir
Eğer Venezuela’da diplomasi başarısız olursa muhtemel tek senaryo aynen Sudan’da olduğu gibi ülke içinde bir grubun Maduro’ya darbe yapmasıdır. Bu ihtimal her zaman varlığını koruyor ve yakın çevresindekiler eğer Maduro ile işlerin artık çıkmaza girdiğini düşünürse, Maduro’ya hemen yol verebilirler. Diğer bir senaryo ise hiç kimsenin istemediği iç savaş durumu. Son dönemde iç savaş ihtimalinin artığını özellikle vurgulamak gerekiyor. Bu iç savaş muhtemelen kurumların farklı taraflarda yer aldığı, Chavez tarafından silahlandırılmış ve gettolarda yaşayan fakir kesimlerin oyuna dahil olduğu ve sonuçları itibarıyla ülkeyi yıkıma götürecek bir durum. İç savaş durumunda eğer ordu içinde bölünme olmazsa ordu yönetimi devralır, fakat ordu içinde bölünme olursa ülke Latin Amerika’nın Suriye’sine döner.
Dolayısıyla önümüzdeki dönem Maduro’nun giderek zayıfladığı bir dönem olacak. Rusya’nın oyuna girmesiyle bu daha da netleşti. Maduro’nun kendisini tekrar aktör olarak öne çıkarabileceği ve inisiyatifi eline alabileceği tek opsiyon ülkeyi seçime götürmek. Kendisi aday olursa kazanamayacağını biliyor, fakat Venezuela’da muhalefetin çok dağınık olduğunu da dikkate alırsak, Sosyalist Parti adına yeni bir kişi cumhurbaşkanı adayı olursa, ilk seçimde iktidarı kaybetse bile Venezuela siyasetindeki kilit rolünü korumaya devam eder. Ancak buna Maduro’nun varlığından maddi olarak faydalanan askeriyenin üst kanadı ve üst düzey bürokrasinin izin verip vermeyeceği meçhul. Maduro işin sonunda ya aynen Beşşar Esed örneğinde olduğu gibi ülkeyi yöneten çıkarcı elit tarafından içeride teslim alınıp hiçbir sorun çözücü hamle yaptırılmayacak, sonrasında ise Rusya etkisine teslim edilerek tamamıyla figüran hale getirilecek, ya da kendi aleyhine de olsa ülkeyi kaosa sürüklemeden bir çıkış yolu bulacak. Önümüzdeki süreçte bunun ne olacağını hep beraber göreceğiz.
[2015-2018 yılları arasında Kolombiya’da TİKA Latin Amerika Direktörü olarak görev yapan Doç. Dr. Mehmet Özkan Pontificia Universidad Javeriana, SETA ve Polis Akademisi dahil birçok kurumda uluslararası ilişkiler alanında dersler vermiştir]
"Görüş" başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.