Dolar
34.46
Euro
36.37
Altın
2,583.37
ETH/USDT
3,128.00
BTC/USDT
90,999.00
BIST 100
9,389.62
Analiz, Koronavirüs

Koronavirüs salgını, risk toplumu ve sosyo-psikolojik sonuçları

Çin’de ortaya çıkarak hızla dünyaya yayılan Kovid-19 salgınının yol açtığı sosyo-psikolojik durum, küreselleşme sürecinde risklerin öngörülemez ve tanımlanamaz bir niteliğe sahip olduğunu gösteriyor.

Çağatay Balcı  | 30.03.2020 - Güncelleme : 20.04.2020
Koronavirüs salgını, risk toplumu ve sosyo-psikolojik sonuçları

İstanbul



KORONAVİRÜS HABERLERİ


Küreselleşme süreci ve bu sürecin farklı alanlarda meydana getirdiği etkilerin anlaşılması ve açıklanması adına çeşitli analiz birimleri ve parametreleri düzleminde bakış açıları geliştirilmiştir. Söz konusu bakış açıları, küreselleşme sürecinin etkileri konusunda olgu, birim, alan ya da kavramları merkeze alan çeşitli yaklaşımlar bünyesinde analiz çerçevelerini oluşturmaktadırlar.

Çin’de ortaya çıkarak hızla dünyaya yayılan Kovid-19 salgınının yol açtığı sosyo-psikolojik durum, küreselleşme sürecinde risklerin öngörülemez ve tanımlanamaz bir niteliğe sahip olduğunu gösteriyor.

Örneğin, küreselleşme sürecini tüm toplumları ve coğrafyaları kapsayan bir etki ve etkileşim süreci olarak tanımlayıp analiz eden yaklaşımların yanı sıra bu sürecin devlet olgusu ve özelde ulus-devlet birimi merkezinde ele alan ya da ekonomi, çevre veya sosyal/kültürel alan özelinde değerlendiren yaklaşım farklılıkları da mevcut. Bu yaklaşımlar, küreselleşme sürecinin etkilerini, temel alınan analiz birimi çerçevesinde incelemekte; bu yaklaşımlardan bazıları küreselleşme sürecinin etkilerini bütüncül bir anlayış ve yorum biçimiyle değerlendirirken diğer bazıları ise spesifik olgu veya birim bağlamında açıklamalar geliştirmektedir.

Koronavirüs salgını tüm çabalara rağmen, hangi biçimlerde, hangi ölçüde ve hangi kaynaklardan yayıldığı mutlak biçimde tespit edilemeyen, “tanınmayan” bir salgın tipi. Bu durum Kovid-19 salgınının, belirsiz ve net biçimde öngörülemez karakterine vurgu yapmak için yeterli.

Küreselleşme sürecini “risk” kavramı düzleminde ele alan Ulrich Beck bu anlamda kapsamlı bir perspektif ortaya koymuştur. Beck, küreselleşme sürecinin oluşturduğu ortamı “risk toplumu” kavramsallaştırmasıyla açıklamaya çalışmıştır. Buna göre, modernizmin “donmuş” sorunlarının yeniden işlevsellik kazanması ve küreselleşme sürecinin doğal dönüştürücü etkisi öngörülemez, kontrol altına alınamaz bir küresel ortamı meydana getirmiştir. Ulus-devlet başta olmak üzere devlet yapıları ve siyasal kurumların azalan etki ve kontrol kapasiteleri, teknolojik gelişmelerin doğurduğu öngörülemezlik algısı, küresel gelir eşitsizliğinin derinleşmesi ve dolayısıyla ortaya çıkan sosyal gerilim ve çatışma potansiyeli gibi bir dizi kaotik gelişme risk toplumu kavramsallaştırmasının dayanak noktasını oluşturmaktadır. Söz konusu sorun alanları, tüm bireyleri ve toplumları, kendilerini herhangi bir suretle bağışık kılamayacakları, öngöremeyecekleri ve kontrol altına alamayacakları bir riskler atmosferine sürüklemektedir.

Kovid-19 salgınının ortaya çıkardığı sosyo-psikolojik sonuçlar devlet mekanizmalarının bu süreçte daha fazla etkinlik göstermesini zorunlu kılıyor.

Maddi refah düzeyi ya da statü koruma sağlamıyor

Bugün itibarıyla, Çin’de ortaya çıkarak tüm dünyaya yayılan Kovid-19 virüsünün doğurduğu sosyo-psikolojik durum, Beck’in bu tasvirine son derece uygun bir görünüm sunuyor. Beck’in, risk toplumu çerçevesinde dikkat çektiği çevresel sorunlar ve salgın hastalıklar yeni tip koronavirüs salgını örneğinde somutlaşmış durumda. Kovid-19 salgını dünya çapında büyük bir kaos ve karmaşa meydana getirdi. Bu kaotik durum, yeni tip koronavirüsün ortaya çıkışı ve kökeni, tehdit düzeyi ve tehdit zeminleri, koronavirüs salgınıyla mücadele yöntemleri gibi konularda kendini en net biçimde gösteriyor. Devletlerin, Kovid-19 salgınıyla mücadelede çok farklı yaklaşımlar göstermesi, bireylerin ise tehdidin önemini ve niteliğini kavrama ve tehditten korunma konusunda yaşadıkları büyük karmaşa, Beck’in işaret ettiği sosyo-psikolojik durumun somutlaştığını ortaya koyuyor.

Bu doğrultuda Beck, içinde bulunduğumuz küresel süreçte risklerin her şeyden önce öngörülemez ve tanımlanamaz bir niteliğe sahip olduğunu savunuyor. “Risk antagonizmi” adını verdiği bu sürece ilişkin olarak Beck, risklerin tam bir belirsizlik karakteristiğiyle karşımıza çıktığını vurguluyor. Bununla ilişkili olarak, risklerin “tedbirleri geçersiz ve işlevsiz” kılan diğer bir niteliğe de sahip olduğunu öne süren Beck bireylerin artık risklerden korunamayacak şartlar içinde yaşadığını açıklıyor. Buna göre Beck, bireylerin maddi refah düzeylerinin ve bu doğrultuda uygulamaya çalıştıkları tedbir ve korunma reflekslerinin hiçbir anlam ve işlev ifade etmeyeceğini; hiçbir bireyin, maddi refah düzeyi ya da statüsüne bakılmaksızın risklerden bağışık kalamayacağını dile getiriyor. Beck bu durumu daha somut bir biçimde açıklayabilmek adına “Zenginler maddi imkanlarıyla kısmi bir risk muafiyeti sağlayabilirler. Fakat bu şartlarda ancak yememek, içmemek ve nefes almamak mutlak bir korunma sağlayabilir,” ifadelerini kullanıyor. Bu ifade risklerin artık kapsayıcı, ayrıştırılamaz ve bağışık kalınamaz niteliklerini öne çıkarıyor.

Yeni tip koronavirüs salgını bu çerçevede değerlendirildiğinde bu risk karakteristiklerinin tümünü yansıtan bir yapıya sahip olduğu görülüyor. Koronavirüs salgını tüm çabalara rağmen, hangi biçimlerde, hangi ölçüde ve hangi kaynaklardan yayıldığı mutlak biçimde tespit edilemeyen; tüm dünyaca paylaşılan ifadeye göre “tanınmayan” bir salgın tipi. Bu durum Kovid-19 salgınının, Beck’in ifade ettiği gibi, belirsiz ve net biçimde öngörülemez karakterine vurgu yapmak için yeterli. Diğer yandan, koronavirüsle mücadelede ortaya çıkan karantina uygulamaları ve günlük sosyal yaşamı kısıtlamak zorunda olan önlemler de bu salgının, hiçbir toplumsal kesim tarafından bağışık kalınamayacak, tüm kesimleri farklı biçimlerde de olsa etkileyebilecek bir gerçekliğe sahip olduğunu gösteriyor.

Net risk tanımlamalarına yönelik bilgi açlığı

Risklerin, bireylerin ve toplumun algı ve tutumlarını şekillendirme etkisine ilişkin olarak Beck öncelikle, risklerin tanımlanamazlık niteliğine vurgu yaparak, içinde bulunulan sürecin “gerçekliğe susamışlık” (thirst for reality) durumunu ortaya çıkardığını savunuyor. Gerçekliğe susamışlık, risklerin tanımlanamazlık niteliği karşısında bireyin net risk tanımlamalarına ulaşma arzusu ve ihtiyacını ifade ediyor ve bu durum bireyi bu ihtiyacı karşılama yollarına yönlendiriyor. Bu ihtiyacın karşılanması amacıyla bireyler net risk tanımlamalarını elde edebilecekleri kişi veya kurumların tanımlamalarını kabul ve içselleştirmeye eğilimli bir hale gelmektedirler. Beck’e göre, riskler, öngörülemezlik ve tanımlanamazlık nitelikleri dolayısıyla bireylerde karar verebilme ve ayrım yapma yetilerinin zayıflamasına yol açıyor. Bu noktada bireyler, riskli-risksiz tanımlamalarının tatmin edici bir biçimde kendilerine sunulmasına gereksinim duyuyorlar.

Beck bu durumu, “risk tanımları sunumu” çerçevesinde, “riskten kaçış” pazarlarının ortaya çıktığı bir iklimin belirleyici faktörü olarak tanımlıyor. Bu tanımlamayla Beck, riskler karşısında bireyin yaşadığı zihinsel karmaşanın risk kalıpları imali ve sunumlarına gereksinim ortaya çıkarmasının yanı sıra tanımlanmış olan risklerden kaçınma arzusunun da son derece dinamik bir arayışı desteklediğini ve buna karşılık, özellikle pek çok farklı kurumun veya bireyin “risk çözücü” imajı ile bu arzuya karşılık vermeye çalıştığını açıklıyor.

Yeni tip koronavirüs salgını sürecinde tüm toplumların karşı karşıya kaldığı “gerçeğe susamışlık” durumu bu sürecin en önemli sosyo-psikolojik sonuçlarının başında geliyor. Kovid-19’un Çin’den diğer ülkelere yayılmaya başladığı günlerden itibaren bireyler bu salgın hakkında büyük bir bilgi açlığı ile yüzleştiler. Bu ihtiyaç en temelde, koronavirüsün “riskli-risksiz” tanımlamaları doğrultusunda değerlendirilmesiyle karşılanmaya çalışıldı. Koronavirüsle mücadele etmek zorunda kalan farklı ülkelerde, farklı unvanlara ve niteliklere sahip bireyler veya kurumlardan bu salgının son derece hayati bir tehdit olduğunu ifade eden değerlendirmeler geldiği gibi, salgının hayati bir tehdit teşkil etmediği ve kısa zaman içinde sönümleneceğine yönelik yorumlar da kendini gösterdi. Bu durum, bireylerde ve toplumlarda ciddi bir zihinsel karmaşıklığa yol açtı; bazı ülkelerde devletler tarafından uygulanmaya çalışılan önlemlerin devreye verimli şekilde sokulamamasına zemin hazırladı.

Devlet mekanizmalarının daha etkin olmaslı zorunlu

Bununla birlikte, yeni tip koronavirüsle ilgili gerçekleştirilen “riskli-risksiz” tanımlamalarında, koronavirüsün hayati bir risk olduğu yönündeki algının tesis edilmesi sonrasında ise Beck’in ifadesiyle “risk çözücüler” devreye girmiştir. Bu süreçte, Kovid-19 salgınının insanlığın sonunu getirebilecek kadar tehlikeli bir salgın olduğu yönündeki söylemlerle panik iklimi inşa eden bireyler, kurumlar veya şirketler “riskten kaçış pazarları” oluşturdular. Bu pazarlar, bireylere ve toplumlara, yeni tip koronavirüsten korunma veya koronavirüse yönelik tedavi yöntemleri sunmakta ve böylece, belirsizlik, öngörülemezlik ve korunamazlık nitelikleriyle kendini gösteren bu salgının riskini ortadan kaldırma iddialarını ortaya koymaktalar. Koronavirüs salgını nedeniyle, “tanınmayan” bu salgına yönelik ciddi bir bilgi eksikliği ve endişe yaşayan toplumlar ise söz konusu “risk çözücülerin” oluşturduğu “riskten kaçış pazarlarına” yönelebilmekteler. Bu durum, söz konusu salgınının bir diğer önemli sosyo-psikolojik sonucunu yansıtmaktadır.

Kovid-19 salgınının ortaya çıkardığı sosyo-psikolojik sonuçlar devlet mekanizmalarının bu süreçte daha fazla etkinlik göstermesini zorunlu kılıyor. Devletlerin, bu salgınla mücadelede, “riskli-risksiz” tanımlamaları, “risk çözücülerin” ve “riskten kaçış pazarlarının” ortaya çıkmalarının engellenmesi konularında gerçekleştirecekleri hamleler son derece önem taşıyor. Salgınla mücadele sürecinin başarılı bir biçimde yönetilmesi, toplumlarda, devletlere yönelik “bilirkişilik” ve “şeffaflık” algılarının alsa zedelenmemesine, bu algının zedelenme girişimlerine karşıysa tüm önlemlerin alınmasına bağlı. Bu önlemler, Kovid-19 salgınının bir “risk toplumu” atmosferi oluşturmasının önüne geçebilecek yegâne alternatifler olarak önümüze çıkıyor.

[Milli Savunma Üniversitesi Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Programı’nda doktor adayı olan Çağatay Balcı güvenlik ve terörizm alanlarında analizler kaleme almaktadır]

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.