Dolar
38.03
Euro
43.20
Altın
3,238.73
ETH/USDT
1,609.70
BTC/USDT
84,441.00
BIST 100
9,380.95
Analiz

Marine Le Pen'in yolsuzluk davası ve siyasi sonuçları

Ulusal Birlik Partisi dava sonrası Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un kurduğu ikinci hükümete ve François Bayrou'nun başbakan olduğu azınlık kabinesine karşı daha sert bir tutum alabilir.

Dr. Nevzet Çelik  | 09.04.2025 - Güncelleme : 09.04.2025
Marine Le Pen'in yolsuzluk davası ve siyasi sonuçları

İstanbul

Paris Advanced Research Center (PARC) Direktörü Dr. Nevzet Çelik, Marine Le Pen'in yolsuzluktan suçlu bulunmasının perde arkasını ve Fransız iç siyasetine etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Sadece Fransa'nın değil, aynı zamanda Avrupa'nın en güçlü ulusalcı, popülist ve milliyetçi partisi Ulusal Birlik Partisinin (RN) Başkanı Marine Le Pen, 31 Mart 2025'te 4 yıl hapis, 100 bin avro para ve 5 yıl süreyle kamu görevinden mahrumiyet cezasına mahkum edildi. Fransa Anayasa Mahkemesi aynı gün Mayotte'teki belediye başkanının da cezası kesinleşmeden görevden alınmasının yasal olduğuna hükmetti. 1843'te Fransa'ya katılan ve Hint Okyanusu'nda bulunan Mayotte'un eski Belediye Başkanı Rachadi Saindou, kamu fonlarını zimmetine geçirmek suçundan yargılanmış ve temyiz kararı beklenmeden görevden alınmasına itiraz etmişti.

Marine Le Pen'e verilen cezanın sebebi ise 2004 ile 2016 yılları arasında Avrupa Birliği (AB) fonlarından alınan 2.9 milyon avronun parti çalışanlarına aktarılması konusunda. Le Pen ve diğer sanıklar, görevi kötüye kullandıkları suçlamasını reddetse de cezadan kurtulamadı. Bu noktada, Le Pen için tek teselli Fransa'da genellikle yıllar süren temyiz sürecinin bu kez 2026 yazında sonuçlanacağının açıklanması oldu.

Kararın siyasi olduğunu düşünen Le Pen, 11 milyon seçmenin iradesinin hiçe sayıldığını ve başkanlık adaylığının bilinçli şekilde elinden alındığını düşünüyor. Le Pen, aynı zamanda davaya bakan savcıların kendisinin "siyasi ölümünü" istemekle suçluyor. Le Pen hakkında verilen karar temyizde değişmezse kendisi 2027'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olamayacak. Bu minvalde son yapılan bir ankette, Fransızlar "Bu pazar seçim olsa kime oy verirsiniz?" sorusuna Ulusal Birlik Partisi cevabını vererek Le Pen'in partisini açık ara birinci sıraya taşıdı. Parti, hem sağ hem de sol bloklara 5 ila 6 puanlık fark atarak öne çıktı. [1]

Le Pen'in Ulusal Birlik Partisi, mahkeme kararının ardından "Demokrasiyi Koru" sloganıyla bir gösteri düzenledi. Gösteriye beklenenin aksine yalnızca 7 ila 10 bin kişilik bir katılım sağlandı. Ancak bu durum aşırı sağ bir parti ve seçim dönemi dışında düzenlenen bir gösteri için yine de kayda değer bir rakam. Fransa'da, özellikle yolsuzluk davalarında halk genellikle sokağa çıkmak yerine süreci mahkemelere bırakmayı tercih ediyor ve yargı sürecine saygı gösteriyor. Partinin Başkan Yardımcısı Sebastien Chenu yaptığı açıklamada, Paris'teki bu etkinliğin "yargıçlara karşı bir protesto olmadığının" altını çizdi. Buna rağmen, Fransa'da 76 yaşındaki yaşlı bir adam X hesabında Marine Le Pen'i desteklemek ve kararı protesto etmek amacıyla bir yargı mensubuna hakaret ve tehdit içeren bir mesajı sebebiyle polis tarafından gözaltına alındı. [2]

Mahkeme kararının tamamen siyasi olduğunu düşünen Le Pen, İtalya ve Romanya'daki aşırı sağcı liderleri kastederek Avrupa genelinde tüm ulusalcı liderlerin cezalandırıldığını belirtti. Le Pen AB'nin yolsuzlukla mücadele kurumu OLAF'ı "totaliter" olarak nitelendirerek soruşturmanın arkasında AB Parlamentosu'nun eski sosyalist başkanı Martin Schulz'un olduğunu ima etti.

Fransa'da siyasi kriz tekrar tetiklenir mi?

Bu kararın Fransa üzerindeki siyasi etkilerini şimdiden öngörmek zor. Ancak Ulusal Birlik Partisi dava sonrası Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un kurduğu ikinci hükümete ve François Bayrou'nun başbakan olduğu azınlık kabinesine karşı daha sert bir tutum alabilir ve desteğini geri çekme yönünde adımlar atabilir. Oysa Ulusal Birlik Partisi şimdiye kadar sol muhalefetin sunduğu gensoru önergelerine destek vermeyerek hükümetin ayakta kalmasında kilit rol oynamış ve hükümeti daha sağa çekmeyi başarmıştı. Bu durumda, Fransa'nın çoğunluktan yoksun, parçalı meclisi yeni bir istikrarsızlık ve çıkmaza girebilir ve bu da erken bir milletvekili seçimini gündeme getirebilir. Ulusal Birlik erken seçimlerde çoğunluğu alırsa, Macron bu partiye hükümeti kurma görevi vermek zorunda kalır. Fransa'da bu duruma "cohabitation" denir ki bu durumda başbakan ve cumhurbaşkanı farklı partileri temsil eder. Bu durum, yetki çatışmalarına yol açabilir ve Fransa'da erken bir başkanlık seçimini de tetikleyebilir.

2007'de babası Jean-Marie Le Pen'in yüzde 10.44'lük oy oranını sadece 10 yıl içinde yaklaşık yüzde 18'e yükselten Marine Le Pen son iki seçimde partisini ülkenin ikinci büyük partisi olmasını sağladı. Le Pen'in partisi 2017'de yüzde 33.9 ve 2022'de yüzde 41.5 oy alarak seçimleri ikinci sırada tamamladı. Le Pen'in 2027'de cumhurbaşkanı adayı olamaması durumunda adayın doğal halefi 29 yaşındaki Jordan Bardella'nın olması ve seçimi kazanması kuvvetle muhtemel görünüyor.

Ulusalcı partiler ve Avrupa'da yükselen anti liberal kültür savaşları

Marine Le Pen liderliğindeki Fransız Ulusal Birlik Partisi, aşırı milliyetçi, ulusalcı ve otoriter bir devlet anlayışını savunan ve Avrupa'da hızla güç kazanan bir ideolojiyi temsil ediyor. Le Pen'e uygulanan siyasi yasak, bu partinin Fransa'nın geleceğini şekillendirmedeki etkisini sonlandırmış olmayacak. Son yıllarda gençler arasında popülerliğini artıran parti Afrika'dan gelen ve özellikle Müslüman göçmenlere karşı yoğun bir yabancı düşmanlığı politikası güdüyor. Parti ayrıca, Donald Trump'ın MAGA hareketine benzer yöntemlerle Fransa'yı yeniden büyük bir dünya gücü yapmayı amaçlıyor.

Bu kırılma aynı zamanda kültürel savaşları da beraberinde getiriyor. Örneğin, Fransız Senatosu şubat ayında spor karşılaşmalarında dini sembollerin özellikle de başörtüsünün yasaklanmasını öngören bir yasa tasarısını kabul etti. İçişleri Bakanı Bruno Retailleau aşırı sağın oylarını kendisine çekmeyi amaçlayarak bu yasayı savundu ve "başörtüsünü bir özgürlük değil, boyun eğmenin sembolü" olarak tanımladı. Bu tartışmaya katılan ve Judo dalında 11 kez dünya şampiyonu olan Teddy Riner sporun birleştirici bir alan olduğunu ve belirli inançlara odaklanmak yerine eşitlik ilkesinin öne çıkarılması gerektiğini savundu. Bu tartışmalar aslında Avrupa'nın yıllardır benimseyip yaymaya çalıştığı liberal ve özgürlükçü politikaların yerini daha ulusalcı, milliyetçi ve anti göçmen politikaların alacağını gösteriyor.​​​​​​​

[1] https://www.bfmtv.com/politique/elections/presidentielle/sondage-presidentielle-2027-le-rn-loin-devant-les-macronistes-au-2nd-tour-glucksmann-favorise-dans-une-gauche-dispersee_AN-202504050312.html

[2] https://www.leparisien.fr/faits-divers/condamnation-de-marine-le-pen-un-homme-arrete-pour-avoir-menace-la-juge-08-04-2025-QK53G675UBALVK44OIK5RXRNWU.php

[Dr. Nevzet Çelik, Paris Advanced Research Center (PARC) Direktörü ve aynı zamanda GSRL-EPHE-PSL Üniversitesi üyesidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.