Dolar
38.45
Euro
43.90
Altın
3,303.12
ETH/USDT
1,823.40
BTC/USDT
95,088.00
BIST 100
9,256.85
Analiz

Nadir toprak elementleri klasik enerji jeopolitiğini nasıl dönüştürüyor?

Hidrokarbon kaynaklarının stratejik değerinin kademeli olarak azalması ve buna paralel olarak NTE'lerin jeoekonomik ve jeopolitik öneminin artması, uluslararası sistemde köklü dönüşüm sürecini tetikliyor.

Doç. Dr. Necmettin Acar  | 29.04.2025 - Güncelleme : 29.04.2025
Nadir toprak elementleri klasik enerji jeopolitiğini nasıl dönüştürüyor?

İstanbul

Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr. Necmettin Acar, nadir toprak elementlerinin klasik enerji jeopolitiğini ve devletlerin politikalarını nasıl şekillendirdiğini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Enerji kaynaklarının uluslararası siyasette belirleyici unsur olduğu, çağdaş jeopolitik literatüründe genel kabul gören bir yaklaşımdır. Enerji, Sanayi Devrimi'yle ekonomik üretimin ve askeri kapasitenin temel girdisi haline geldi. Kömür ve petrol, sanayi toplumlarının vazgeçilmez kaynakları oldu. Bu dönemde Rockefellerın kurduğu Standard Oil, İngiliz Royal Dutch Shell, British Petroleum (BP) ve Fransız Total gibi şirketler yalnızca ekonomik yapılar değil, aynı zamanda devletlerarası ilişkileri etkileyen siyasi güç merkezleri olarak ortaya çıktı. Ulusötesi karakter kazanan bu şirketler, klasik devlet merkezli uluslararası ilişkiler anlayışını zorladı. Bu şirketler, devletlerin dış politikaları üzerinde bir hegemonya tesis ederek savaş ve barış kararlarında hatta devletlerin ulusal sınırlarının çizilmesinde doğrudan etkili olmaya başladı.

21. yüzyılda ise petrol ve doğal gaz önemini korurken, nadir toprak elementleri (NTE) yeni stratejik enerji kaynağı olarak öne çıkmaya başladı. Yüksek teknoloji, yenilenebilir enerji ve savunma sanayisi için kritik olan NTE'ler, küresel güç dengelerinin ve siyasi-askeri ittifakların yeniden şekillenmesine yol açıyor. Nadir toprak elementleri özellikle Donald Trump'ın ikinci ABD Başkanlığı dönemiyle belirginleşen bir şekilde, devletlerin dış politika karar süreçlerine etki ediyor. NTE'lerin stratejik öneminin artmasına yol açan Endüstri 4.0 devrimiyle küresel enerji jeopolitiğinde köklü dönüşüm yaşanıyor. Bu gelişme, devletlerin dış politika karar süreçlerini ve küresel siyaseti yeniden şekillendiriyor. Bu süreç, NTE rezervlerine sahip olan devletlerle bu rezervleri çıktıya dönüştürme kapasitesine sahip şirketleri yeni birer aktör olarak ön plana çıkarıyor.

Nadir toprak elementlerinin yükselişi ve enerji jeopolitiğinin dönüşümü

Küresel ölçekte hidrokarbon kaynaklarının stratejik değerinin kademeli olarak azalması ve buna paralel olarak NTE'lerin jeoekonomik ve jeopolitik öneminin artması, uluslararası sistemde köklü dönüşüm sürecini tetikliyor. Fosil yakıtların, özellikle de petrol ve doğal gazın, 20. yüzyıl boyunca ekonomik kalkınmanın, askeri gücün ve siyasi nüfuzun temel araçları olması, enerji jeopolitiğini büyük ölçüde hidrokarbon temelli dinamik üzerine inşa etmişti ancak enerji dönüşümü süreçlerinin hızlanması, yenilenebilir enerji teknolojilerinin yaygınlaşması ve sıfır karbon hedeflerinin benimsenmesiyle hidrokarbon kaynaklarının eski stratejik ağırlığı zayıflamaya başladı. Tüm bunlara ilaveten enerji rezervlerine sahip Rusya ve Körfez ülkeleri gibi aktörlerin hidrokarbon rezervlerini politik amaçlar elde etmek için bir silah olarak kullanma eğilimi, alternatif arayışları güçlendirdi.

Bu bağlamda yüksek teknoloji üretimi, elektrikli araçlar, batarya teknolojileri, rüzgar türbinleri ve güneş panelleri gibi yeni nesil enerji sistemlerinin kritik girdileri olan NTE'ler, uluslararası siyasette yeni bir jeostratejik rekabet alanı ortaya çıkardı. Bu elementlerin üretimi, işlenmesi ve tedarik zincirleri üzerindeki hakimiyet mücadelesi, klasik enerji kaynakları etrafında şekillenen eski güç dinamiklerini hatırlatmakta ancak bu kez rekabetin aktörleri önemli ölçüde farklılaşmaktadır.

Teknoloji şirketleri devletleri çeperlerine alıyor

Günümüzde devletler ulusal güvenlik ve dış politika önceliklerini yeni enerji kaynakları ve teknolojiler etrafında yeniden şekillendirirken; geçmişte enerji alanında belirleyici roller üstlenen Standard Oil, Royal Dutch Shell, British Petroleum (BP) ve Total gibi geleneksel enerji şirketlerinin yerini büyük teknoloji şirketleri ve onların kurucuları almaya başladı. Elon Musk ve Mark Zuckerberg gibi isimler yalnızca ekonomik aktörler olarak değil, aynı zamanda jeopolitik düzeyde de etkili birer figür olarak öne çıkmaya başladı. Bu bağlamda teknoloji şirketleri, giderek ulus-devletlerin geleneksel yetki alanlarına müdahil olan devlet-dışı güç merkezleri şeklinde konumlanmaya başladılar. Özellikle Trump döneminde ileri teknoloji şirketlerinin sahipleri, Amerikan siyasetinde ve dış politikasında etkili aktörler haline geldi. Bu durumun çarpıcı bir örneği, Rusya-Ukrayna savaşı sonrasındaki barış sürecinde Ukrayna'nın sahip olduğu NTE'lerin ABD'ye devrinin gündeme gelmesidir.

Özellikle Çin'in nadir toprak elementleri arzında sahip olduğu tekelci konum, mevcut jeopolitik dengeleri derinden etkiliyor. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin tedarik güvenliğini sağlamak amacıyla alternatif kaynaklar geliştirme ve üretim zincirlerini çeşitlendirme yönündeki stratejik girişimleri son dönemde hızlandı. Bu süreç yalnızca enerji arz güvenliği kavramının evirilmesine değil, aynı zamanda ekonomik, teknolojik ve askeri kapasiteler arasındaki güç ilişkilerinin yeniden şekillenmesine de yol açıyor. Dolayısıyla NTE'lerin yükselişi, uluslararası siyasetin doğasında hidrokarbon çağının sonrasına işaret eden çok boyutlu ve yapısal dönüşüm sürecini de beraberinde getiriyor.

Jeopolitikte yeni cephe: Nadir toprak elementleri, teknoloji rekabeti ve bölgesel savaşlar

NTE'ler yüksek teknoloji üretimi ve enerji dönüşümünün vazgeçilmez girdileri haline geldikçe küresel siyasette yeni ve daha karmaşık rekabet alanı ortaya çıktı. Gazze savaşı, Rusya-Ukrayna savaşı ile ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı gibi büyük krizler de bu yeni jeopolitik rekabetin dolaylı veya doğrudan etkilerini taşıyor.

ABD ile Çin arasındaki ticaret geriliminin arka planında yalnızca gümrük tarifeleri değil, özellikle yüksek teknoloji alanlarında küresel liderlik mücadelesi bulunuyor. Çin, NTE'lerin üretiminde ve işlenmesinde dünyada lider konumunda. Pekin'in Washington ile yaşanan ticari gerilimler sırasında politik amaçlarına ulaşmak için zaman zaman "NTE ihracatını kısıtlama" tehdidinde bulunması, bu elementlerin artık petrol veya doğal gaz kadar stratejik silah haline geldiğini gösteriyor. ABD, buna karşılık kendi iç üretim kapasitesini artırmaya ve alternatif tedarik zincirleri kurmaya çalışıyor. Bu noktada ABD'nin Kanada ve Grönland üzerindeki planları aslında Çin'in NTE'lerdeki tekelci konumuna karşılık rekabeti sağlamaya yönelik tedbirler olarak okunabilir ancak bu süreç uzun ve maliyetli olduğu için NTE'ler, ABD-Çin rekabetinin sinir uçlarından biri haline geldi.

Rusya-Ukrayna savaşı, doğrudan nadir toprak elementleri eksenli başlamamış olsa da savaşın enerji ve tedarik zincirlerini altüst etmesi, Avrupa ve ABD'nin yeşil dönüşüm planlarını ciddi biçimde etkiledi çünkü rüzgar türbinleri, elektrikli araçlar gibi yeşil enerji sistemleri daha fazla nadir toprak elementi talep ediyor. Bu noktada Rusya'nın nadir metaller tedarikinde önemli oyuncu olması, Batılı ülkeleri Rusya'ya uyguladığı yaptırımların geri tepmemesi için tedarik çeşitlendirmesine zorladı. Ayrıca, Ukrayna'nın doğusunda ve Karadeniz çevresinde bulunan bazı kritik mineral rezervleri de ülkenin jeopolitik önemini artıran bir başka faktördür.

Gazze'deki savaş ise görünüşte bir bölgesel güvenlik ve insani kriz gibi dursa da geniş bağlamda enerji güvenliği ve yeni enerji koridorları tartışmalarıyla bağlantılıdır. İsrail'in Akdeniz'deki doğal gaz kaynaklarına yönelik projeleri, bu savaşın arka planında dolaylı ekonomik motivasyon oluşturuyor. Öte yandan İsrail, ABD destekli yeni nesil teknoloji ve enerji projelerinde de aktif rol almak istiyor. NTE'lere doğrudan bağımlılığı az olsa da İsrail'in batarya teknolojileri, savunma elektroniği gibi teknoloji ekosistemleri bu alanlardan etkileniyor. Dolayısıyla istikrarsızlık yalnızca enerji değil, ileri teknoloji tedarik zincirlerinde de belirsizlik yaratıyor. Bu durum Çin'in Orta Doğu'ya ekonomik nüfuz kurma girişimleriyle birleşince, Gazze savaşı bölgedeki jeostratejik dengeler üzerinde NTE'ler eksenli dolaylı etkiler yaratabiliyor.

NTE'ler, 21. yüzyılın enerji ve teknoloji temelli jeopolitik rekabetinde merkezi rol üstlenmeye başladı. Hidrokarbon kaynaklarına dayalı klasik enerji jeopolitiğinin yerini, yüksek teknoloji üretimi ve enerji dönüşümünü mümkün kılan stratejik madenler etrafında şekillenen daha karmaşık jeopolitik düzen alıyor. ABD-Çin ticaret savaşları, Ukrayna savaşı ve Gazze savaşı gibi güncel krizler, NTE'lerin küresel güç mücadelelerindeki dolaylı ya da doğrudan etkilerini ortaya koyuyor. Bu durum enerji güvenliğinden teknoloji tedarik zincirlerine kadar birçok alanda yeni kırılganlık hatlarının oluştuğunu gösteriyor. Bu süreç, uluslararası sistemde devletlerin ve şirketlerin rollerini yeniden tanımlarken, enerji ve jeopolitik ilişkilerin doğasında yapısal dönüşümü de beraberinde getiriyor.

[Doç. Dr. Necmettin Acar, Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanıdır.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.