Papa’nın Irak ziyaretinin teo-politiği
Papa’nın ziyaretini büyütüp aşırı anlamlar yüklemenin gereksiz olduğu düşünülebilirse de, söz konusu iki bin yıllık teo-politik kurum olunca, bu sürecin hemen her karesini farklı açılardan irdelemek gerekir.
İstanbul
İki bin yıllık teo-politik tarihe sahip bir kurum olan Papalığın günümüzdeki temsilcisi, Cizvit mezhebi kökenli Papa Franciscus’un Kovid-19 pandemisinin başlangıcından bu yana İtalya dışındaki ilk ziyaretgahı Irak oldu. İki bin yıllık bir bilinçle planlandığı anlaşılan ziyaret, Irak’taki Katolik cemaatinin 2019 yılında Papa’yı davetinin kabul edildiğinin ve 2020 yılında bunun gerçekleştirileceğinin bildirilmesiyle gündeme gelmişti. Böylece tarihte ilk kez bir Papa, toplam 250 bin Hıristiyan’ın yaşadığı söylenen Irak’ı ziyaret etmiş oldu. Hatırlanacağı üzere, 1999 yılında, dönemin Papası II. John Paul Irak’ı ziyaret etmek istemiş, fakat Saddam Hüseyin buna müsaade etmemişti. Yine bir önceki Papa 16. Benedict de bunu istemiş fakat yine mümkün olmamıştı.
Papa’nın ziyaretini büyütüp aşırı anlamlar yüklemenin gereksiz olduğu düşünülebilirse de, söz konusu iki bin yıllık teo-politik kurum olunca, bu sürecin hemen her karesini farklı açılardan irdelemek gerekir. Zira ziyaret gerek kapsamı gerekse Papa’nın söylemi (ilk vardığında “Selamün aleyküm”, Bağdat’taki konuşmasında ise “Irak’a bir barış hacısı olarak geliyorum” demesi) dikkat çekti. Devlet yetkilileri ile görüşmeleri dışında, Irak-Arap Şiîliğinin kutsal şehri Necef’i ziyaret edip Âyetullah Ali el-Hüseynî es-Sistanî ile buluşması (ki ilk kez üst düzey bir ayetullah Papa ile görüştü), Hz. İbrahim’in doğduğu Ur antik kentinde Kur’an dinleyip Müslüman ve Yahudi cemaat temsilcileriyle dua etmesi, Süryanî ve Keldanî katedral-kiliselerinde ayin yapıp kanaat önderleriyle görüşmesi, Musul’da (Ninova) Dört Kilise Meydanı’nda ve Erbil’de Kürt yönetimi ile görüşerek Franso Harirî Stadyumunda ayinler düzenlemesi gibi teo-politik simgesel mesajları bu meyanda zikredilebilir. Francis, Papalık uçağında beraberindeki gazetecilere “Bu bir sembolik ziyaret, bir görevdir; Irak uzun süredir bir şehitler-kurbanlar ülkesidir” diyerek ziyarete verdiği öneme ve sembollerine vurgu yaptı.
Irak Başbakanı Kâzimî’nin, Papa ile Sistanî’nin görüşmesi ve Ur’daki farklı din mensupları arasındaki buluşma vesilesiyle 6 Mart tarihini Irak’ta “Ulusal Hoşgörü ve Birlikte Yaşama Günü” ilan etmesi ise ziyaretin dikkat çeken yönü olarak not edildi.
Bölgede pek çok cami de yıkılmış olduğu halde, Papa Musul-Ninova’da DEAŞ’ın yıktığı kiliseleri gündeme getirip Iraklı Hristiyanların başkenti olarak da adlandırılan Karakuş (Hamdaniye) ilçesindeki Dört Kilise Meydanı’nda savaş ve silahlı çatışma mağdurları için dua etti.
Dinî mi, siyasî mi?
Ziyaret sebebiyle Papa’nın özelde Irak’a, genelde ise dış ziyaretlerini dini kimlikle mi, siyasi kimlikle mi, yoksa hem siyasi hem dini (teo-politik) misyon ya da kimlikle mi yaptığı tartışması da yapıldı. Bilindiği üzere Papa, aslında Havari Petrus’un halefi olarak “Tanrı’nın yeryüzündeki vekili” kabul edilir. Dolayısıyla Papa’nın esas kimliği dinî veya teo-politik olup genel algı da o yöndedir. Vatikan devlet başkanı olmasıyla da seküler bir yönü bulunur. Papaların, Papa Francis’in Irak ziyareti gibi dış ziyaretlerini hangi kimlikle yaptığı tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Tabir yerindeyse “hibrit” bir kimliğe sahip olması hasebiyle, her iki kimliğiyle bu ziyaretleri yaptığı söylenmelidir ki (paradoks gibi dursa da) dünyada da bu şekilde algılandığı görülmekte; fakat aslında dini veya teo-politik yönü daha ziyade öne çıkmaktadır.
Irak Sünnilerinin merkezi durumundaki bir şehir olan Musul’dan ve diğer bölgelerdeki Irak Sünnilerinin dramından söz edilmedi; Papa da bu konuya hiç değinmedi. En azından (sembolik de olsa) Irak Sünnilerinden bir dini lider ile de görüşülebilirdi.
Musul-Ninova, Ur ziyareti ve Irak Sünnileri
Papa’nın Irak ziyaretinin en önemli duraklarından biri, tarihi M.Ö. 700’lü yıllara giden ve Asurlulara başkentlik de yapmış olan Musul yakınındaki antik Ninova ve Hz. İbrahim’in doğduğu yer olduğuna inanılan Ur şehri oldu. Ninova ayrıca (Kur’an’da adına bir sure bulunan ve İncil’de de “Yunus Kitabı” diye özel bir bölümü olan) Hz. Yunus’un şehri olarak bilinir. Musul’u işgal eden DEAŞ’ın Ninova antik kenti gibi, Hz. Yunus’un bölgede bulunan kabrini de yıktığı biliniyor.
Bölgede pek çok cami de yıkılmış olduğu halde, Papa Musul-Ninova’da DEAŞ’ın yıktığı kiliseleri gündeme getirip Iraklı Hristiyanların başkenti olarak da adlandırılan Karakuş (Hamdaniye) ilçesindeki Dört Kilise Meydanı’nda savaş ve silahlı çatışma mağdurları için dua etti. Irak Sünnilerinin merkezi durumundaki bir şehir olan Musul’dan ve diğer bölgelerdeki Irak Sünnilerinin dramından söz edilmedi; Papa da bu konuya hiç değinmedi. En azından (sembolik de olsa) Irak Sünnilerinden bir dini lider ile de görüşülebilirdi. Yine burada Papa’nın “kardeşçe yaşamak”tan bahsedip “kimse öldürülmesin” demesi, ister istemez Irak’ı, Suriye’yi bu hale kimin getirdiği ve yüzbinlerce Müslümanı kimin öldürdüğüne dair soruları da hatırlara getirmedi değil.
Irak ziyaretinde 84 yaşındaki Papa’nın teolojik/teo-politik yönü daha ziyade öne çıkan Arap Şiilerinin temsilcisi 91 yaşındaki Sistani ile evinde —ve hatta maskeye ve mesafeye de dikkat etmeden— görüşmesi, Irak ziyaretinin en dikkat çeken karelerinden oldu.
Papalık-Irak Şiiliği ve İran
Tartışılabilir yönleri olsa da, Müslümanlar arasında kurumsal ve doktriner yapısı itibarıyla Vatikan-Papalığına en benzer yapının Şiilik olduğu söylenebilir. Irak ziyaretinde 84 yaşındaki Papa’nın teolojik/teo-politik yönü daha ziyade öne çıkan Arap Şiilerinin temsilcisi 91 yaşındaki Sistani ile evinde —ve hatta maskeye ve mesafeye de dikkat etmeden— görüşmesi, Irak ziyaretinin en dikkat çeken karelerinden oldu. Sistani İran-Farisi kökenli olmasına rağmen Hameney-Kum ile görüş ayrılıklarına sahip biri. Papa’nın Sistani ile görüşmesinin İran-Hameney’e karşı politik/teo-politik bir yönünün olduğu söylenebilir. Ayrıca burada bir ABD planının olup olmadığı da sorgulanabilir. Zira ABD’nin etnik-sekter anlamda Şiiler arası bir rekabeti körükleyeceği ve dolayısıyla Hamaney’in bütün Şiiler üzerinde otorite kurmasını da istemeyeceğini düşünebiliriz. Dolayısıyla Şiiler arasında, bundan sonraki süreçte Sistani/Irak Şiileri-Hameney/İran Şiileri ayrışması derinleş(tiril)ebilir ki esasen bu İsrail’in de işine gelecektir. Zaten bilinen bir husustur ki Kum-Necef rekabeti, Farisi-Arap Şiiliği rekabeti de alttan alta devam eden bir olgudur. Bu meyanda ayrıca ziyaret sırasında Irak’ta Hıristiyanları koruyan genel tutumu da bilinen Sistani’ye atfen “Siz bizden bir parça biz de sizden bir parçayız” pankartının açılması da dikkat çekti.
Öte yandan bu görüşme ve mesajlara ilişkin İran’dan resmi bir yanıt duyulmazken, öyle anlaşılıyor ki bu mesajlar, İran yanlısı Şiileri çok da memnun etmişe benzemiyor. Irak Hizbullah Örgütü (Şii milis grup) Askeri Sözcüsü Ebu Ali el-Askeri Twitter’da “Papa’nın ziyareti ve evlerimizi sakin ve huzurlu hale getireceği konusunda iyimser olmamalıyız” açıklamasını yapmış; İranlı analist Hüseyin Ruyveran da ziyareti dinî değil, siyasi olarak nitelemiştir.
Papa’nın Irak ziyaretini, bir açıdan da özellikle Kuzey Irak Kürtleri arasında “Zerdüştlüğü” yeniden canlandırmaya dair oryantalist-hümanist arka plana yaslanan faaliyetlere karşı bir mesaj olarak da okumak mümkün.
“Ortadoğu Hıristiyanlarının hamisi” Papa
Papa’nın ziyaretindeki sembolik ayinlerin ve kilise ziyaretlerinin ana mesajlarından birinin, bu toprakların Hıristiyan geçmişini ve Papa’nın bölgedeki Hıristiyan azınlıkların “hamisi” olduğunu hatırlatmak olduğu düşünülebilir. Nitekim Sistani ile olan elli dakikalık görüşmesi başta olmak üzere, Papa her fırsatta ülkedeki/bölgedeki Hıristiyan azınlıkların yaşadığı zorluklardan söz etti. Sistani de ülkedeki Hıristiyan azınlıkların, diğer Irak vatandaşları gibi, barış ve güvenlik içinde yaşamasına ve anayasal haklarına vurgu yaptı. Nitekim daha önce Sistani’nin onayıyla birçok Hristiyan’ın Necef-Kerbela yolu üzerindeki Şii bölgelerine yerleştirildiği de biliniyor.
Irak’ta 20 yıl önce yaklaşık bir buçuk milyon Hıristiyan yaşarken bugün bu sayının 250 bin civarında olduğu söyleniyor. Hıristiyanlar farklı etnik-sekter yapılara sahipler. Az sayıdaki Katolik cemaatinin yanı sıra, yönetimsel anlamda Papalığa yakın duran Keldaniler de bulunuyor. Ayrıca Ortodoksluğa ve Katolikliğe mensup Süryaniler, Ermeniler ve az sayıda Protestan-Evanjelik gruplar da mevcut. Papa bu ziyaretiyle bütün bu Hıristiyanların hamisi olduğu mesajını da vermiş oldu. Tabiatıyla bunun “Vatikan’ın/Papalığın şemsiyesi/himayesi altına gelin” imasıyla bir “Katolikleştirme misyonu/çağrısı” da içerdiği söylenebilir. Zira Vatikan’ın/Papa’nın “dinler arası diyalog” projesi, aslında Hıristiyan olmayanları Hıristiyanlaştırma ve Katolik olmayanları da Katolikleştirme amacını haizdir. Bu minvalde bakılırsa, Papa’nın Necef ziyareti de aslında hemen yakınındaki “Hire” ziyareti olarak görülebilir. Zira Hire, bölgenin kadim Hıristiyan gruplarından olan Lahmîlerin sembol şehridir ki Ortadoğu’daki Hıristiyan şehirleri ve bölgelerinin diriltilmesinde önemlidir. Zaten Hıristiyan teolojisine göre, Anadolu da dahil olmak üzere Ortadoğu toprakları aslında Hıristiyan toprakları olarak kutsal kabul ediliyor.
Öte yandan Papa’nın Irak ziyaretini, bir açıdan da özellikle Kuzey Irak Kürtleri arasında “Zerdüştlüğü” yeniden canlandırmaya dair oryantalist-hümanist arka plana yaslanan faaliyetlere karşı bir mesaj olarak da okumak mümkün. Zira son senelerde özellikle bölgedeki Kürtler arasında Zerdüştlüğün diriltilmesi çabaları konusunda bilgi ve analizler mevcut. Nitekim Papa’nın Erbil’deki bir stadyumda yaptığı Pazar ayininde verdiği mesajlardan birinin adresinin de bu olduğu söylenebilir.
İki yıl önceki BAE ziyareti ve “yeni teo-politik hat”
Papa-Sistani görüşmesinin, Papa’nın gerek 2017’deki Mısır ziyaretinde gerekse 2019’daki sembollerle dolu ve teo-politik amaçlı üç günlük Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ziyaretinde Ezher Şeyhi Ahmet et-Tayyib ile olan görüşmeleriyle de ilgisi kurulmalı. Bu meyanda Papa, bir yandan Ezher’i ve Sünnileri temsil ettiğini düşündüğü Ahmet et-Tayyib ile diğer yandan da Şiilerin lideri olarak öne çıkardığı Sistani ile görüştü.
Hatırlanacağı üzere Papa’nın BAE ziyareti de Körfez’e, Arap yarımadasına yapılan ilk Papa ziyareti olmasıyla dikkat çekmiş, BAE’nin Ortadoğu’daki muhtemel teo-politik rolü bakımından öne çıkarılmıştı. Nitekim ziyarette Ezher Şeyhi Ahmed et-Tayyib Papa’yı havaalanında kucaklayarak karşılamış; ziyareti esnasında hemen hiç yalnız bırakmamıştı. İkisi birlikte BAE merkezli “Müslüman Hükemâ Konseyi” ile “İnsan kardeşliği zaptı” imzalamış, Şeyh Zayid camiinde farklı dinlerden sayıları 700’ü bulan liderin katıldığı “dinler arası diyalog” toplantısında bulunmuşlardı. Ardından da Papa Zayid Stadyumu’nda 120 binin üzerinde Hristiyan’a ayin yaptırmıştı.
Papa geçtiğimiz Ekim ayında “Fratelli Tutti (Tüm kardeşler) adıyla, bütün insanlığa seslenerek yeni bir metin —evrensel kardeşlik, sosyal birlik çağrısı— yayımlamıştı. Dolayısıyla onun daha önce Mısır ve BAE’de Ezher şeyhi ile, son Irak ziyaretinde de Sistani ile görüşmelerini bu belge-çağrı çerçevesinde de okumak lazım. Böylece Papa, İslam dünyasının hem Sünni hem de Arap-Şii kanadı ile bu yönde ilişkisini kuvvetlendirmiştir. Bu ayrıca, İslam dünyasına yönelik, Katar merkezli Dünya Müslüman Alimler Birliği (Yusuf el-Karadavi, Ahmed Reysunî) ile İran Şiiliği-Hamaney’i dışarda tutan yeni bir “teo-politik hat/ittifak” şeklinde okunabilir. Bu hatta daha önce Vatikan ile farklı zamanlarda görüşen Suudi Arabistan merkezli Dünya İslam Birliği’ni (Rabıta), Muhammed el-İsa’yı da katabiliriz.
İbrahim Anlaşması, Sami milletler ittifakı
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın öncülüğünde başlatılan “İbrahim Anlaşması” sürecinin de Papa’nın Irak ziyaretiyle ilgisini kurmak mümkün. Hatırlanacağı üzere BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan gibi Müslüman ülkeler İsrail ile sözde “normalleşme” adımı atmış bulunuyorlar. Papa’nın Irak ziyareti, İbrahim Anlaşması’nın bir devamı gibi de okunabilir. Aslında İbrahim Anlaşması da bir “diyalog” projesi olan “İbrahimî dinler” oryantalistik kabulünün bir devamı olarak görülebilir. Nitekim Papa’nın Irak’ta Hz. İbrahim’in doğduğu Ur şehrini de özellikle ziyaret edip Hz. İbrahim’e vurgu yapmasının bu açıdan altı çizilmeli. Zira Papa orada Hz. İbrahim’den söz ederek “Birlik, beraberlik ve iman Ur’dan başladı. Biz İbrahim’in torunlarıyız” mesajını verdi. İsrail ile Arap ülkelerinin anlaşmalarında da hep Hz. İbrahim vurgusu öne çıkarılmış, yer yer de Araplar ile İsrail/Yahudilerin Sami ırkından gelmesi kastedilerek “Sami milletler kuşağından/ittifakından” söz edilmiştir. Hâlbuki tarih boyunca Yahudi-Hıristiyan metinlerinde, Hz. Peygamber başta olmak üzere, Araplar ve Müslümanların “İsmailîler-Hacerîler” (kölenin/cariyenin çocukları) diye aşağılandığı da biliniyor.
Bütün bunların, yakın zaman önce aralarındaki husumeti sona erdirme kararı alan Vatikan ile İsrail’in Ortadoğu’ya yönelik muhtemel İsrail-Vatikan ittifakına işaret ettiği de söylenebilir.
“Katolik” Biden etkisi
Bu muhtemel ittifakta ve dolayısıyla pandemiye rağmen Papa’nın Irak ziyaretini yapmasında, ABD’nin yeni Katolik Başkanı Joe Biden’ın rolünün ne olduğu da sorgulanmadı değil. Bilindiği üzere, John F. Kennedy’den sonra ABD’nin ikinci Katolik başkanı Biden’dır ki o Roma Katolik Kilisesi’nin Amerikan modelinin mensuplarından biri olmakla övünmektedir. Bu durum Biden’ın İslam dünyasında Papa-Vatikan/Katoliklik öncülüğünde teo-politik bir hat oluşturma amacını akla getiriyor. Nitekim Papa ziyaretinde, başta ABD olmak üzere Irak’ın bu hale gelmesine sebep işgalcilerin Irak’tan çıkmasına dair hiçbir söz söylemedi.
Esasen Papa’nın daha önce başlattığını düşündüğümüz bu hat, Katolik Başkan Biden’ın Beyaz Saray’a çıkmasından birkaç ay sonra, Katolik dünyasının liderinin Irak ziyaretiyle devam ettirilmiştir. Bunun bölgeye yönelik sonuçlarını göreceğiz.
Rus Ortodoks Kilisesi’ne yönelik bir teo-politik blok mu?
Öte yandan Papa’nın “Hıristiyanların hamisi” olarak Irak’a yaptığı bu ziyaret, özellikle Suriye üzerinde öne çıkan Rus Ortodoks Kilisesi nüfuzuna karşı Papalığın giriştiği rekabet/blok olarak da görülebilir. Zira bu rekabet Ukrayna başta olmak üzere farklı bölgelerde yakından takip edilmiş, Rus Ortodoks Kilisesi ile özellikle Vatikan başta olmak üzere Batı yanlısı kiliselerin rekabeti söz konusu olmuştur. Zaten Rusya’nın Rus Ortodoks Kilisesi’ni “ekümenik” etkisini pekiştirmek istediği sır değil. Hatta son tahlilde Rus Kilisesi’nin başı olan Putin’i de bir “mehdî-mesîh” veya Rusya’yı kıyamete-son hesaplaşmaya/büyük sona hazırlamakla görevli “Çar ve Aziz kişi” gibi gören açıklamalar da yok değil ve “Vladimir Putin Apokaliptiği” adıyla kitaplar da yazılmakta.
En son yansımasını Suriye’de gördüğümüz bu teo-politik siyaset, Rus Ortodoks Kilisesi’nin bütün Doğu Hıristiyanlarının yeni lideri/patronu olma arzusudur. Bu itibarla Papa’nın Irak ziyaretini, ABD başta olmak üzere Batı’nın, Rus Kilisesi’nin teo-politik nüfuz alanını Irak-Suriye ve Ortadoğu’da frenlemesi açısından da okumak mümkün.
Ziyaretin Türkiye’ye mesajı ne?
Papa’nın Irak ziyaretinde Türkiye’ye de ince mesajlar olduğu söylenebilir. Aslında Papa’nın Irak ziyaretindeki sembolik değeri yüksek açıklama ve görüşmelerinin bir bütün olarak Türkiye’ye yönelik de bir mesaj olduğu ve bölgeyi Türkiye gibi güçlü bir Sünni ülkenin şekillendirmesinin istenmediği mesajının verildiği düşünülebilir. Zira Irak’ta Sünniler-Sünnilik kuşatılmıştı; şimdi ise tamamen bitirilme veya iyice pasifize edilme noktasına gelindi.
Bu kapsamda Papa’nın (Sistani’nin fetvasıyla kurulan ve Sincar’da PKK teröristleriyle işbirliği yaptığı anlaşılan) Haşdi Şabi teröristleriyle görüşmesi de böyle okunabilir. Üstelik Haşdi Şabi’nin Hıristiyan kolu olan İncil Tugayları’nın (Babiliun) başı olan Reyyan Salim el-Keldani’ye Papa’nın kendi tespihini hediye ettiği basına yansıyan bilgiler arasında. Haşdi Şabi günlerdir Türkiye’yi tehdit ediyor. Hatta Papa-Sistani görüşmesi esnasında, bu örgüte mensup terör gruplarından birinin başının, ABD’den hava savunma sistemi alıp Türkiye’ye karşı kendilerini savunmaktan söz ettiği görüldü.
Öyle görünüyor ki Papa’nın Irak ziyaretinin görünen ve görünmeyen veçheleri ve projeksiyonları var. Dolayısıyla ziyaretin, Irak başta olmak üzere bölgede ne tür teo-politik yansımalarının olacağı, Biden yönetiminin bölgeye yönelik somut adımlarıyla zamanla daha da netleşecektir.
[Çalışmalarını hadis, Yahudi ve Hıristiyan kültürü ilişkisi, din ve kültürlerarası etkileşim, oryantalizm-oksidentalizm, teo-politik, İslam karşıtlığı (kültürel ırkçılık) ve Avrupa’da-Batı’da İslam ve Müslümanlar konularında yoğunlaştıran Prof. Dr. Özcan Hıdır İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi öğretim üyesidir]
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.