Dolar
34.42
Euro
36.38
Altın
2,562.75
ETH/USDT
3,069.60
BTC/USDT
88,240.00
BIST 100
9,427.42
Analiz

Rusya’nın sorunlu federe yapısı

Anayasa değişikliği ile Ruslar, devlet kurucu halk olarak nitelendirilerek, federasyon içindeki diğer halklara karşı adeta üstün ilan ediliyor. Bu, Rusya Federasyonu vatandaşı olan ancak Rus olmayan halkların tepkisini çekiyor.

Burak Çalışkan  | 25.03.2020 - Güncelleme : 20.04.2020
Rusya’nın sorunlu federe yapısı

İstanbul

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in talimatıyla hazırlanan yeni anayasa taslağı, 22 Nisan 2020’de referanduma sunulacak. Anayasa değişikliklerinin kabul edilmesi halinde, dünya kamuoyunun da üzerinde durduğu gibi, Putin’in 2036’ya kadar devlet başkanı olarak görev yapmasının önü açılacak. 2000 yılında göreve gelen Rus lider, anayasada yer alan “İki defa üst üste görev yapan devlet başkanı üçüncü defa aday olamaz” maddesi nedeniyle, 2008-2012 yılları arasında başbakan olarak görev yapmıştı. Putin anayasadaki bu değişimle birlikte, iktidarı elinde tutmak amacıyla önceki dönemde gerçekleştirdiği göstermelik görev değişikliğine de gerek duymayacak.

Buna rağmen referandumu ilgi çekici kılan, Putin’in iktidarını uzun yıllar sürdürme isteği değil, Rus olmayan halklara yönelik alınan tavır. Özellikle “Rusya Federasyonu topraklarında devlet dili, kurucu halkın dili olan Rusçadır. Rus halkı devlet kurucu bir halk olduğu gibi, Rusya Federasyonu’nun ortak hukuka sahip halklarının çok milletli ittifakına dahildir” maddesiyle, açık bir biçimde Ruslar, devlet kurucu halk olarak nitelendirilerek, federasyon içindeki diğer halklara karşı adeta üstün ilan edilmiştir. Bu durum elbette Rusya Federasyonu vatandaşı olan ancak Rus olmayan halkların tepkisini çekiyor.

Bu süreçte dikkat çekici olan ise Rusya’nın tartışmalı hale gelen federe yapısıdır. Sovyetler Birliği sonrasında kendisini bir ulus-devlet olmaktan ziyade bir federasyon olarak kodlayan Rusya’nın “eşit halklar” kavramı da böylece bir söylemden ibaret kalarak hükmünü tamamen yitirecektir. Nihayetinde federasyon içinde yaşayan Rus olmayan halkların Rusya’ya karşı hissettiği (halihazırda zaten sınırlı olan) aidiyet duyguları da iyice sorgulanır hale gelecektir.

Kesin sayılara ulaşmak mümkün olmasa da, pek çok kaynak federasyon içindeki Müslümanların oranını yüzde 25 civarında gösteriyor. Etnik olarak ise Müslümanların çoğunluğunu oluşturan Türk ve Kafkas halkları haricinde, Rus olmayan onlarca farklı etnik grup federasyon içinde yaşıyor. Bu sebeple, ülkedeki karmaşık ve sorunlu toplumsal yapı, yaşanan değişimle birlikte Rusya için daha sıkıntılı bir süreci gündeme getirebilir.

Moskova’nın asırlardır Rus olmayan halklara yönelik sürdürdüğü kültürel asimilasyon da İdil-Ural halkları için temel meselelerin başında yer alıyor. Bağımsızlık düşüncesi bir yana, bölge halkları için dil, din ve kültürlerini korumak daha öncelikli bir konu. Özellikle Putin’in 2018 yılında imzaladığı eğitim yasa tasarısının Rusça dışındaki resmi dilleri eğitim müfredatı içinde zorunlu olmaktan çıkartması bölge halklarının büyük tepkisini çekmişti. 2019 yılında Udmurtlu bilim insanı Albert Razin, Rusya’nın dilini yok ettiği takdirde yaşamaya devam edemeyeceğini söylemiş, kendini yakarak intihar etmişti. Bu dramatik protesto bölgedeki tepkileri ve protestoları daha da hareketlendirdi.

Bu noktada anayasa değişikliğine karşı ilk tepkiler de Rus olmayan halklar arasında yükselmeye başlamış durumda. Değişikliğe karşı çıkan Tataristan Müftüsü Kâmil Samigullin, Ruslarla birlikte birçok yerli halkın ülkede yaşadığını belirterek hatadan dönülmesi için uyarılarda bulundu. Yakutistan Milletvekili Sulustana Myraan ise Putin’in teklif ettiği anayasa değişikliğinin yasal ve meşru olmadığını öne sürerek istifa etti. Myraan 2018 yılında “O bizim çarımız değil” sloganıyla Putin’e karşı başlatılan protestolara da aktif şekilde katılmıştı.

Buna rağmen referanduma karşı verilen tepkiler, Rusya’daki toplumsal problemlerin epey küçük bir kısmını yansıtıyor. Nitekim son yıllarda hem Kuzey Kafkasya’da hem de İdil-Ural bölgesinde gündeme gelen pek çok ulusal hareket Moskova’yı endişelendiriyor. Kuzey Kafkasya istikrar altına alınmış bir bölge gibi görünse de, geçtiğimiz yıllarda yerel halk ile güvenlik güçleri arasında pek çok çatışma yaşandı ve birçok farklı protesto gösterisi düzenlendi. 2019 yılında Dağıstan’da hükümet bir su kanalı projesini gündeme taşırken, yerel halk bu girişimi gereksiz ve pahalı bularak protesto etti. Bölge halkı barışçıl gösterilerle projenin durdurulması için çaba gösterdiğinde güvenlik güçlerinin sert müdahalesiyle karşılaştı. Yaşanan süreç Dağıstan’daki protestoların daha fazla uzamasına yol açtı ve bölgesel bir mesele etnik bir duyguyla birleşerek Moskova’ya karşıtlık üzerinden daha fazla destek buldu. Bölge halklarının sorunlarını ve isteklerini anlamaktan epey uzak olan Moskova, İnguşetya’daki protestolarda ve Karaçay-Çerkesya’daki etnik gerilimler karşısında da yetersiz kaldı. Putin ise olaylar karşısında önlem olarak, bölgede yetersiz bulduğu görevlilerini değiştirmeyi tercih etti.

Son yıllarda Kuzey Kafkasya’daki önemli konulardan biri ise Çerkes ulusal hareketinin devam eden yükselişi. Moskova potansiyel bir tehdit olarak gördüğü Çerkesleri yıllardır alt gruplara ayırdı. Ancak son dönemde Çerkes ulusunun üyeleri olan Kabardey, Çerkes, Şapsığlar ve Adigeler Rusya’da Eylül 2020’de gerçekleştirilecek nüfus sayımında kendilerini ortak etnik bir isim olan “Çerkesler” olarak ilan etmeye karar verdiler. Böylelikle bölgede tek bir Çerkes cumhuriyetinin kurulması planlanmakta; böyle bir sonuç ise Kuzey Kafkasya’daki sınırların yeniden çizilmesini gerektirecek bir süreci beraberinde getirebilir. Çerkeslerin planladığı süreç başarılı olursa, Moskova’nın kontrol etmekte daha fazla zorlanacağı bir Kuzey Kafkasya ortaya çıkabilir.

Kuzey Kafkasya dışında, Ruslardan farklı, kendine has bir kültüre sahip olan İdil-Ural bölgesinde yaşanan ulusal hareketler de Moskova’yı endişelendiriyor. Bölgede bulunan Tataristan, Başkurtistan, Çuvaşistan (Türk cumhuriyetleri), Udmurtya, Mordovya ve Mari El (Fino-Ugor) cumhuriyetleri, bağımsızlık yahut daha geniş özerlik talepleriyle son dönemde daha fazla gündeme geliyorlar.

Rusya dışında yaşayan Kuzey Kafkasya halkları gibi, İdil-Ural halkları da yurt dışında daha rahat hareket etme fırsatı bulabiliyor. Bu aktivistler Rus diplomatik misyonlarında protesto gösterileri düzenleyip isteklerini bildiri halinde dünya kamuoyu ile paylaşıyorlar. Moskova’ya muhalif bu gibi gruplar, uluslararası insan hakları örgütleriyle güçlü bağlar kurarak seslerinin daha fazla yayılmasını sağlamaya çalışıyor.

Sovyetler Birliği dağıldığında pek çok halk bağımsızlığına kavuşurken İdil-Ural cumhuriyetleri Rusya Federasyonu’nun içinde kaldı. 1990’lı yıllarda Rusya içinde devam eden ulusal hareketler Çeçenistan’da sıcak savaşa dönüşürken, Tataristan daha barışçıl yollarla Moskova’ya karşı özgürlük talebinde bulunmuştu. 1992 yılında Tataristan’da yapılan referandumla başlayan bağımsızlık hareketleri günümüzde de devam ediyor. 2008’de resmi olarak kurulan, ancak sürgünde faaliyetlerini sürdüren Tataristan hükümetinin en büyük amacı, İdil-Ural bölgesinde bulunan altı cumhuriyetin Rusya’dan bağımsızlığını kazanmasıdır. Bu diaspora hükümetinin temsilcileri Moskova’ya karşı mücadelelerine devam ediyorlar.

Moskova’nın asırlardır Rus olmayan halklara yönelik sürdürdüğü kültürel asimilasyon da İdil-Ural halkları için temel meselelerin başında yer alıyor. Bağımsızlık düşüncesi bir yana, bölge halkları için dil, din ve kültürlerini korumak daha öncelikli bir konu. Özellikle Putin’in 2018 yılında imzaladığı eğitim yasa tasarısının Rusça dışındaki resmi dilleri eğitim müfredatı içinde zorunlu olmaktan çıkartması bölge halklarının büyük tepkisini çekmişti. 2019 yılında Udmurtlu bilim insanı Albert Razin, Rusya’nın dilini yok ettiği takdirde yaşamaya devam edemeyeceğini söylemiş, kendini yakarak intihar etmişti. Bu dramatik protesto bölgedeki tepkileri ve protestoları daha da hareketlendirdi.

Buna rağmen Moskova hükümeti sert tutumundan taviz vermemeye devam ediyor. Nitekim günümüzde, Başkurt dili ve kültürünü korumayı amaçlayan barışçıl “Başkort” toplumsal hareketinin faaliyetleri bile Moskova tarafından baskılanıyor, hareketin öncülerine davalar açılıyor. 1990’lardan itibaren Başkurt asimilasyonuna karşı çıkan Ayrat Dilmuhammetov halen mahkûm durumunda.

Rusya dışında yaşayan Kuzey Kafkasya halkları gibi, İdil-Ural halkları da yurt dışında daha rahat hareket etme fırsatı bulabiliyor. Bu aktivistler Rus diplomatik misyonlarında protesto gösterileri düzenleyip isteklerini bildiri halinde dünya kamuoyu ile paylaşıyorlar. Moskova’ya muhalif bu gibi gruplar, uluslararası insan hakları örgütleriyle güçlü bağlar kurarak seslerinin daha fazla yayılmasını sağlamaya çalışıyor.

Hem Kuzey Kafkasya’da hem de İdil-Ural bölgesindeki cumhuriyetlerdeki etnik ve dini konularda meydana gelen gelişmeler, anayasa değişikliğiyle birlikte daha da sorunlu bir hal almakta. Rus olmayan halkların federasyona olan aidiyet duyguları giderek azalırken, küresel gelişmelere bağlı olarak Rus ekonomisinin de zayıflaması, sistemi daha sorgulanır hale getirdi. Nitekim son yıllarda küresel sistemde etkin bir rol oynamaya başlayan Moskova, ilerleyen süreçte kendi sınırları içinde bir hesaplaşmayla karşılaşabilir.

[İNSAMER Avrasya araştırmacısı olan Burak Çalışkan Orta Asya siyaseti, Rus dış politikası ve Avrasya jeopolitiği konularında çalışmaktadır]

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.