Sınırı olmayan Moskova-Pekin dostluğu
Herkes Ukrayna sınırına asker yığarken Rusya ile Çin, ortak tehditleri açıklayıp birlikte hareket edeceklerini dile getiriyor.
İstanbul
Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, Ukrayna’daki gelişmeler çerçevesinde Rusya-Çin yakınlaşmasını AA Analiz Masası’na değerlendirdi.
***
2021 yılının son aylarından itibaren yeniden uluslararası kamuoyunun gündemine oturan Ukrayna meselesinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Her ne kadar Ukrayna sınırına asker yığan Rus yetkilileri ısrarla Ukrayna’ya askeri müdahalede bulunmayacağını dile getirseler de -hatta Ukraynalı yetkililer dahi bu konuda ikna olsalar da- ABD, Doğu Avrupa’ya asker; Avrupa ülkelerinin bir kısmı da Ukrayna’ya askeri teknolojiler göndermeye devam ediyor. Yapılan tüm bu hazırlıklara ve açıklamalara rağmen bölgede büyük çatışmaların yaşanması mantıklı görünmüyor. Zira savaş ne Rusya ne Ukrayna ne de bölge ülkelerinin çıkarına. Diğer taraftan Ukrayna krizi ilginç birlikteliklere yol açtığı gibi gerek AB gerekse NATO’da birtakım çatlakların olduğunu da gösterdi.
Kimi fikir ayrılıkları ve sorunlara rağmen iki ülke, 2001’de Dostluk Anlaşması’nı imzaladıklarından itibaren tüm bunları kendi aralarında çözme(me)yi ve "ev"in dışına çıkarmamayı başardılar.
Ukrayna kriziyle görünür olan birliktelikler
Almanya, baştan beri Ukrayna’ya silah gönderilmesine karşı çıkarken Hırvatistan yetkilileri de NATO’nun askeri müdahalede bulunması durumunda tüm askerlerini NATO’dan çekeceğini dile getirdi. ABD’nin yanı sıra Kanada ve İngiltere’nin aktif siyasetleri de dikkatlerden kaçmıyor. Kanada’nın Ukrayna meselesinde aktif siyasetini Kanada’daki Ukrain diasporası ve Ukraynalı Yahudilerin etkisiyle açıklamak mümkünken İngiltere, AB’den ayrıldıktan sonra kendini aktif ve bağımsız bir oyuncu olarak ispatlamaya ve uluslararası arenada kendisine yeni bir yer bulmaya çalışıyor. Yine İngiltere; Polonya ve Ukrayna ile yeni bir siyasi blok, ABD ve Avustralya ile savunma ve güvenlik alanında AUKUS paktını kurdu.
Moskova ile Pekin’in “sınırsız dostluk” ilanı
Söz konusu blok ve paktların önümüzdeki dönemde aktif faaliyetlerde bulunup bulunmayacağını kestirmek zor olsa da bu adımlar Ukrayna’daki son gelişmelerle birlikte Rusya ile Çin’in de "güven tazelemesine" yol açtı. Nitekim Vladimir Putin’in 24. Kış Olimpiyatları’nın açılışına katılmak üzere gerçekleştirdiği Çin ziyareti sırasında iki lider ikili iş birliğinin yanı sıra günümüz uluslararası ilişkileri hakkında da ortak bildiri yayımladı. Buna göre iki ülke, uluslararası ilişkilerdeki yeni kuralları aynı şekilde yorumladıklarını ve dünyanın ABD’nin direttiği kurallara göre yaşamaması gerektiğini dile getirdi. Bu görüşme sırasında taraflar karşılıklı destekte bulundular. Örneğin Çin, Rusya’nın NATO’nun genişleme sürecine son vermesi ve 1997 sonrasında Avrupa’ya yerleştirdiği askeri teknolojilerini geri çekmesi gibi Rusya’nın taleplerini desteklerken, Rus lider de bir kez daha Tayvan’ın Çin’in ayrılmaz bir parçası olduğunu dile getirdi. Yine taraflar AUKUS’un kuruluşundan da ABD’nin hem Rusya hem de Çin yakınlarında askeri teknolojiler yerleştirmesinden de rahatsız olduklarını ileri sürdüler. Bunun yanı sıra iki lider, “dostluklarının sınırının olmadığını”, “iki ülke arasındaki iş birliğinde de yasak bölgelerin olmadığını” dile getirdi.
Rusya-Çin ortak bildirisinin önemi
Bildiri aslında yeni bir yaklaşım içermiyor. Zira her iki lider de ele aldıkları konularla ilgili bu yöndeki görüşlerini daha önce defalarca dile getirmişti. Ancak bu belge yine de bazı açılardan önem arz ediyor. En başta taraflar belki de ilk kez tüm konuları bir araya getirip ortak bir bildiri yayımladılar. Diğer taraftan bildirinin yayımlanma tarihi de çok önemli. Herkes Ukrayna sınırına asker yığarken, Rusya ile Çin ortak tehditleri açıklayıp birlikte hareket edeceklerini dile getiriyor. Böylece Putin, Batılı ülkelerin yetkililerinin açılışa katılmayarak protesto ettikleri Olimpiyatlarda Çin’i yalnız bırakmazken Çin lideri Şi Cinping de Ukrayna meselesinde Rusya’nın yalnız olmadığını göstermiş oldu.
İki ülkenin bu adımından şöyle bir sonuca da varmak mümkün: Bu tarihten itibaren Rusya ile Çin, Batı ile ilişkilerini daha koordineli bir şekilde götürecek, güncel gelişmelere karşı ortak tepki vereceklerdir. Bugüne kadar özellikle BM platformlarında Çin, Rusya’nın Doğu Avrupa’da Batı ile mücadelesine pek karışmazken Rusya da Çin’in Asya Pasifik’te ABD ile verdiği mücadeleyi pek yorumlamıyordu. Ukrayna meselesinde Batı ülkelerinin ayrıca bloklaşmalara gitmesi, Rusya-Çin iş birliğinin de farklı bir platformda gelişmesi gerektiği ihtiyacını ortaya koydu. Söz konusu birlikteliğin sonraki aşaması bilinmese de bu süreçte her iki ülkenin de Batı ile ilişkilerinin önemli rol oynayacağını söyleyebiliriz.
“Enerji”k iş birliği
Görüşme sırasında uluslararası kamuoyunun dikkatlerini çeken bir başka konu da tarafların enerji alanında vardıkları anlaşma. Görüşme sırasında iki lider Rusya’nın Çin’e ihraç ettiği doğalgaz ve petrol miktarının artırılması konusunda anlaşmaya vardı. Her ne kadar Avrupa ülkelerinin Rus enerji kaynaklarına bağlılığı devam etse ve Kuzey Akım-2 hayata geçirilecek olsa da Batı ile yaşanan kriz çerçevesinde Çin’in Rusya’dan aldığı enerji kaynaklarını artırması, şüphesiz Moskova’nın elini güçlendiren bir gelişme oldu. Yine Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacmi de artmaya devam ediyor. 2021’de iki ülke arasındaki ticaret hacmi salgına rağmen yaklaşık yüzde 35 oranında artarak 146 milyar doları geçmiş bulunuyor. İki lider, bu sayıyı önümüzdeki yıllarda 200 milyara çıkarma konusunda kararlı. Siyasi yakınlaşmada olduğu gibi ticaret hacminin artmasında da tarafların Batı ile ilişkilerinin etkili olduğu görülüyor.
Sınırsız dostluk mu, zorunlu dostluk mu?
21. yüzyılın hemen başında, 2001 yılında, Rusya ile Çin, aralarındaki sınır sorununu çözerek "İyi Komşuluk, Dostluk ve İşbirliği Anlaşması" imzaladı. Bu anlaşma günümüze kadar artarak gelişen çok yönlü iş birliğinin de temelini oluşturdu. Taraflar ekonomik alandaki iş birliğinin yanı sıra 2021 yılında kuruluşunun 20. yıldönümünü kutladıkları Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) çerçevesinde güvenlik alanında da birlikte hareket etti, ABD’nin Orta Asya’daki varlığını minimum seviyeye indirdi. Son on yılda iki ülke liderinin 40’tan fazla kez görüşmelerinin de ikili münasebetlere olumlu katkısı oldu.
Bununla birlikte diplomasi, ekonomi, enerji alanlarında geliştirilen çok yönlü iş birliğinde Batı faktörü de önemli rol oynuyor. Taraflar böylece bir taraftan diplomatik ve ekonomik yaptırımları minimum zararla atlatmaya çalışırken diğer taraftan da kendi “etki bölgeleri” olarak gördükleri coğrafyalarda dışarıdan müdahaleleri azaltmaya çalışıyor. Dolayısıyla “sınırsız dostlukta” Rusya ve Çin’in ABD ile gergin münasebetlerinin etkisinin küçümsenmeyecek olduğu söylenmelidir. Nitekim Batılı uzmanlar dahi Ukrayna krizi dahil Rusya ile yaşanan gerginliğin, Rusya-Çin yakınlaşmasını arttıracağını dile getiriyor.
Diğer taraftan dostluğun da sınırsız olduğunu söylemek mümkün değil. Moskova yalnızca ABD’nin değil, Çin’in de Orta Asya’da güçlenmesini istemiyor. Nitekim Kremlin ŞİÖ’den ziyade Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütüne (KGAÖ) önem veriyor, bölge ülkeleriyle Çin’in yer almadığı örgütler çerçevesinde iş birliğini artırmaya gayret ediyor.
Yine Moskova, son yıllarda SSCB döneminde güçlü olunan birçok coğrafyaya “geri dönüş” sağlamasına rağmen Balkanlar ve Asya Pasifik için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Balkan cumhuriyetleri AB ve NATO üyesi olurken, Asya Pasifik de Çin’in etkisi altına girmiş bulunuyor. Ayrıca Rusya, Çin ile ilişkilerini dengelemek için Hindistan ile münasebetlerini de arttırmaya çalışıyor. Bu husus da Çin’i rahatsız ediyor. Yine Pekin, Ukrayna ile ilişkilere önem verdiğinden ve kendisinin içyapısından dolayı Kırım konusunu hiç gündeme getirmezken Moskova da Tayvan’ı Çin’in bir parçası olarak görmesine rağmen Tayvan ile ilişkilerinin de bozulmasını istemiyor.
Dolayısıyla Rusya-Çin ilişkilerinde aslında gündeme getirilmeyen ve aralarında sorun oluşturabilecek çok sayıda konu mevcut. Ancak bu tür fikir ayrılıkları ve sorunlara rağmen iki ülke, 2001’de Dostluk Anlaşması’nı imzaladıklarından itibaren tüm bunları kendi aralarında çözme(me)yi ve “ev”in dışına çıkarmamayı başardılar. Bugüne kadar bunda karşılıklı çıkarların yanı sıra Batı faktörünün de etkisi büyüktü. Son gelişmelerin gösterdiği gibi bu faktör bundan sonrasında da Rusya-Çin münasebetlerinde etkili olmaya devam edecek.
***
[Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesidir]
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.