Televizyonlarda anomalinin normalleştirilmesi: Temsiller gerçeği ne kadar yansıtıyor?
Televizyonda kurgulanan ve aktarılan görüntülerin gerçeklikle mesafesinin ne olduğunu ölçme noktasında izleyiciler yeterli araçlara ve donanıma sahip değildir. Ayrıca kurgulanan ile gerçekte olan arasındaki mesafenin ne olduğu da belirsizdir.

İstanbul
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın, televizyon programlarında ve dizilerde rastlanan etik dışı kurguların gerçeklik algısına etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Kitle iletişimin tarihi seyri, modern kamusallık ve kamuoyu ile doğrudan ilişkilidir. Kitle iletişimin ilk önemli temsilcisi olan gazetenin varlığını sürdürmesi ise, yayınlanan haberler sayesinde okuyucuların ilgisini çekmeye ve onlarda gazeteyi takip etmeyi sağlayacak bir merakın sürekli üretilmesine bağlı gelişmiştir. Elbette buradaki ilişkinin haberi üreten ve tüketen açısından karşılıklı bir ilişki ve dolayısıyla etkileşim olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Dergi, radyo ve daha sonra televizyon yayıncılığında kitle iletişim araçları değişse bile benzer bir işleyişin devam ettiğini söylemek mümkündür. Ancak bu araçların kurguladıkları bir haberin temsil ettiği iddia edilen gerçekliği hangi yönleri ile ne kadar yansıttığı daima tartışma konusu olmuştur.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Kurgular gerçeği ne kadar yansıtıyor?
Bu araçlarda, gerçekliğin kısmi yansıtılmasının ötesinde çarpıtılması ve olmuşların olmamış gibi, olmamışların da olmuş gibi aktarılması mümkündür. Burada okunan ve işitilen ile bakarak izlenen arasındaki yapısal farka da dikkat çekmek gerekiyor. Gazetede ve dergide okunan ya da radyoda işitilen bir haber ile televizyonda izlenen bir haberin doğruluğunu sorgulama noktasında insanlarda aynı zihinsel süreçler işlemiyor. Göz ile zihin arasındaki ilişki, televizyonda izlenen bir şeyi sorgulamadan kabul etme temayülüne sahiptir. Bu temayül dolayısıyla zamanla yaşanan teknik gelişmeler sayesinde daha çok yazıdan ve daha az fotoğraftan oluşan pek çok gazete ve dergi, daha çok fotoğrafa ve daha az yazıya doğru bir geçiş yaşamıştır. Görüntü odaklı televizyonun kitleler üzerindeki etkisi, gazete, dergi ve radyodan çok daha güçlü olmuştur.
İletişim sosyolojisi, benzer bir sistemle işlemelerine rağmen kitle iletişim araçlarının toplumsal sınıflara göre farklılaştığını gösteriyor. Bu sosyolojik farklılaşma, gazetelerin, dergilerin, radyo ve televizyon kanallarının içeriklerine göre farklı okuyuculara, dinleyicilere ve izleyicilere sahip olmalarına ve çeşitlenmelerine sebep olmuştur. Medya, izleyici kitlelerinin farklılıklarına göre üretilen haber ve programlar açısından çeşitliliklere sahiptir. Kanallara ve saatlere göre ise yayın içerikleri değişmektedir. Bu çeşitliliği dikkate alarak merak uyandırmak ve böylece daha fazla izleyiciye ulaşmak, medyanın en önemli motivasyon kaynaklarından biridir. Burada bütün kitle iletişim araçları için geçerli olduğu kabul edilen “köpeğin adamı ısırması haber olmaz ama adamın köpeği ısırması haber olur” ifadesindeki ilke işlemektedir. Aykırı, anormal ya da istisna kabul edilenin daha çok dikkat çekmesi ve ilgi uyandırması beklenir. Diğer kitle iletişim araçları ile kıyaslandığında televizyonun görüntüler yoluyla farklı programlar üzerinden bunu başarma gücü daha fazladır.
Türkiye’de yakın dönemde çokça tartışılan gündüz programlarını ve dizileri de kitle iletişim araçlarına dair bu genel değerlendirmeler ve tespitler açısından anlamak mümkündür. Bu tür programlarda daha çok geleneksel toplum yapısına ve değerlere aykırı, toplumun geneli için ayıp, yanlış ya da kötü olarak damgalanan pek çok olayın doğrudan aktörlerinin katılımlarıyla aktarıldığı görülmektedir. Öncelikle medyada görünen, dolayısıyla da gösterilen bir olayın gerçekliğin kısmi bir temsili olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Televizyonda kurgulanan ve aktarılan görüntülerin gerçeklikle mesafesinin ne olduğunu ölçme noktasında izleyiciler yeterli araçlara ve donanıma sahip değildir. Ayrıca kurgulanan ile gerçekte olan arasındaki mesafenin ne olduğu da belirsizdir. Bütün bunların ötesinde tartışılan gündüz kuşağı programlarını yayın hayatında tutan başlıca unsur, gerçekliği ne kadar doğru bir şekilde temsil ettikleri değil, özellikle gündüzleri boş vakitleri bulunan toplumsal kesim tarafından çokça izlenmeleridir. Böylece bu tür programları yayınlayan televizyon kanalları daha çok reklam almakta ve para kazanmaktadır.
Görünür olanın model alınması ve sorgulanmadan kabulü
Kavgayı ve mahremiyeti görünür hale getiren kurgu, sadece gündüz kuşağı programlarında değil ilginç bir şekilde yemek yapılanlar da dahil olmak üzere yarışma programlarının çoğunda ve dizilerde özellikle şiddet, aldatma, gayrimeşru ilişkiler ve dedikodu gibi kullanışlı unsurlar dolayısıyla görünürlük kazanmaktadır. Mahrem kalması gereken ve ayıp kabul edilen pek çok olay ve ilişki, daha çok merak uyandırmakta ve daha çok izleyici çekebilmektedir. Bu tür programlar sadece televizyonda bir yayın olarak kalmamakta, sosyal medyada kısa videolar üretmek, paylaşımlara ve tartışmalara konu olmak şeklinde ayrıca bir etkileşim döngüsüne dahil olmaktadır. Haliyle bu programlardaki bazı sıra dışı olaylar, kavgalar ya da dizilerdeki kurgular gündem olduğunda bir ahlak tartışması ortaya çıkmaktadır. Burada arz-talep ilişkisine dayanan bir piyasa etkileşiminin olmadığı söylenemez. Bu nedenle “gündüz kuşağı programları ve diziler toplumun ahlakını bozuyor” şeklindeki genel ifade üzerinde düşünmek gerekmektedir. Böyle bir etki hiçbir şekilde yoktur denilemeyeceği gibi bütün olumsuzlukların bu programlara ihale edilmesi de işin kolayına kaçmak olacaktır.
Televizyonun izleyiciler açısından göz ve zihin arasında doğrudan ilişki kurması sebebiyle diğer kitle iletişim araçlarından farklılaştığı göz önünde bulundurulduğunda bu tür programlarda görünür hale getirilen, detaylarıyla aktarılan çatışmaların ve olayların yaygınlaşması beklenebilir bir durumdur. Sürekli görünürlük dolayısıyla yaygınlaşma, normalleşmeye katkı sağlamaktadır. Örneğin, gerçek hayatta insanı günlerce etkileyip alt üst edecek bir şiddet olayı ekranda çay ve çerez eşliğinde izlenebilir. Görünür olanın model alınması ve sorgulanmadan kabulü, küçümsenmemesi gereken ciddi bir risktir.
Medya ve televizyon odaklı araştırmaların çoğunda bu tür programlardan duyulan rahatsızlık ifade edilmektedir. Ayrıca Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’na (RTÜK) en çok şikayet edilen programlar, diziler, gündüz kuşağı programları ve özellikle insanların birbirlerine düştükleri ve kavga ettikleri yarışma programlarıdır. Televizyon sahipleri ve yapımcıları tarafında arz-talep ilişkisine dayanan piyasacı bir popülerlik üzerinden sürdürülen rekabet, toplumun farklı kesimlerinde hem izleme hem de şikayet etme şeklinde bir bölünmüşlük ortaya çıkarmaktadır. Ancak medya ve özellikle de televizyon konusunu başından itibaren ahlaki bir tartışma alanına çeken en önemli husus buradaki arz-talep ilişkisinin pazardaki sebze, meyve ya da herhangi bir nesne alışverişinden farklılaşmasıdır. Her iki tüketim ilişkisinde de üretici tarafından manipüle edilme riski bulunmasına rağmen televizyonun bu konuda insanı daha pasif bir tüketiciye çevirdiğinde şüphe yoktur.
Pek çok tartışmaya ve şikayete rağmen milli ve manevi değerlere zarar verdiği düşünülen bu programlar yeni biçimlerde kendilerini üretmeye ve sunmaya devam etmektedir. Medyanın yoktan bir şey sunamayacağı ve toplumsal gerçeklik ne ise onu yansıttığı iddia edilmektedir. Bu iddia tamamen reddedilemez. Ancak gündüz kuşağı programlarında kavgalarını stüdyoların kurgu ortamına taşıyanların ya da dizilerde senaryolara göre kurgulanan rollerin Türk ailesini temsil ettiğini söylemek aşırı bir iddia olacaktır. Burada kurgulanan ve sunulanlarda toplumsal gerçekliğe dair bir temsil varsa da bu temsilin bütünü ya da geneli yansıttığı şüphelidir. Medya ve sosyal medyada sadece bu tür kurgulara maruz kalan birisinin her şeyin kötü, güvenilmez ve gayriahlaki bir hal aldığını düşünmesi de kaçınılmazdır. Ailelerde, akrabalıklarda, komşuluklarda, arkadaşlıklarda, iş yerlerinde süre giden hayat, iyilik lehine pek çok durumun da yaşandığı bir çeşitlilik sunmaktadır. Medya ve sosyal medya normal olandan çok anormal olanı sunduğunda doğası gereği daha fazla ilgi çekmeye devam edecektir. Burada ayrıca farklı ülkelerde büyük ilgi gören Türk dizilerinin Türkiye’yi temsilinin de üzerinde düşünülmesi gerekmektedir.
[Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.