Dolar
35.36
Euro
36.49
Altın
2,639.84
ETH/USDT
3,636.60
BTC/USDT
97,998.00
BIST 100
10,075.17
Analiz

Trump öncesi terör saldırıları: Amerika içinde silahlı kutuplaşma artıyor

Amerikalı "Gazilerin" Trump'ın iktidara gelmesi nedeniyle "beyaz" Amerikalılara karşı eylemlere başlaması tehlikeli. Bu durumda ABD'nin iç "silahlı" kutuplaşma ile karşı karşıya olduğunu iddia etmek abartı olmaz.

Doç. Dr. Murat Aslan  | 03.01.2025 - Güncelleme : 03.01.2025
Trump öncesi terör saldırıları: Amerika içinde silahlı kutuplaşma artıyor

İstanbul

Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Kıdemli Araştırmacısı Dr. Murat Aslan, ABD'de gerçekleşen terör saldırılarının arka planını AA Analiz için kaleme aldı.

***

11 Eylül 2001'de Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) İkiz Kulelere yapılan saldırı Amerikan halkının "güven" hissini zedeledi. O ana kadar iki okyanusun arasında sorunsuz bir hayat yaşayan Amerikan halkı, ülkelerinin terörün erişemeyeceği bir ülke olmadığını anladı. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush'un Haçlı Savaşı'na başladıklarını ilan etmesiyle Afganistan ve Irak'ta somutlaşan Amerikan müdahaleciliği milyonlarca insanın ölmesine ve yaralanmasına, şehirlerin yıkılmasına, etnik ve mezhebi bölünmeler nedeniyle yeni tür istikrarsızlıkların ortaya çıkmasına neden oldu ve bunlarla beraber radikalleşme öne çıktı.


O dönemde, Amerikalıların "önleyici" müdahaleleri devam ederken etki-tepki zinciri radikalliği tahrik etti. Nitekim El Kaide marjinalleşirken Irak'ta ortaya çıkan DEAŞ Suriye dahil diğer devletlere yayıldı. Amerikalılar her ne kadar DEAŞ'ı yendiklerini ifade etseler de terör örgütü uygun koşullar olgunlaştıkça, bir virüs gibi birbirlerinden kopuk bir şekilde canlanmaya ve yayılmaya başladı.

ABD'nin New Orleans şehrinde 1 Ocak sabahı saat 03.45'te, DEAŞ bayrağı asılı bir aracı kalabalığın üzerine süren Şemseddin Cabbar, 15 kişinin ölümüne neden oldu. Hemen ardından New York'ta bir gece kulübüne ikinci bir saldırı gerçekleştirildi. Ayrıca Las Vegas'taki Trump Oteli girişinde Tesla bir araç havai fişek ve yakıt tankları yüklüyken alev aldı ve patladı. Böylece koordineli bir şekilde terör saldırısı yapıldığına dair şüpheler arttı. O halde bu saldırıları öncelikle kapsam ve yöntem bağlamında değerlendirmek ve sonra da muhtemel sonuçlarına eğilmek gerekiyor.

Saldırıların yöntemi ve faillerin kimlikleri

İlk değerlendirilmesi gereken konu saldırıları yapan şahıslar. New Orleans saldırısını Şemseddin Cabbar isimli Afrika kökenli bir Amerikalı gerçekleştirdi. Şahsın en dikkat çeken özelliği Amerikan ordusunda astsubay olarak görev yapmış olmasıdır. Müslüman kimliği ile basını meşgul eden Cabbar'ın, sıkı bir güvenlik soruşturması protokolü olan Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin personel araştırma protokollerine takılmaması oldukça ilginç.

İkinci husus ise saldırıda DEAŞ bayrağı olan bir aracın Amerikan caddelerinde yol alabilmesi. Yılbaşı gecesinde o kadar güvenlik önlemi alınmasına rağmen araç trafiğe kapatılmış bir caddeye o bayrakla zayıf (!) bariyerleri de aşarak girebiliyor.

Üçüncü husus araçta el yapımı patlayıcıların olması. ABD ordusunda bilgi işlem teknisyeni olan, diğer bir ifadeyle bilgisayar ve bilgi ağı işletmenliği yapan Cabbar'ın el yapımı patlayıcıları ya kendisinin imal etmesi ya da birilerinden temin etmesi gerekiyor. Kendisi düzeneği hazırlasa da bu işin eğitimini alması ve patlayıcıları bulması doğal olarak örgütlü bir yapının varlığına işaret ediyor.

New York'taki silahlı saldırı ise Amazura isimli gece kulübü önünde doğum günü partisi için bekleyen bir kalabalığa 3-4 kişilik bir grubun ateş açmasıyla gerçekleştirildi. Saldırıyı gerçekleştirenlerin kimliği ve motivasyonu hakkında henüz bir bilgi mevcut değil. Bu saldırı bir adi suç da olabilir. Ancak Las Vegas'ta bir Cybertruck'un yanması ve infilak etmesi koordineli saldırı şüphesini artırıyor. Aracın, Colarado'da yaşayan Matthew Livelsberger isimli bir Amerikalı "Gazi" asker tarafından kiralandığı tespit edildi. İlginç olan husus ise her iki aracın da aynı şirketin araç kiralama uygulaması ile temin edilmesi. Aynı şekilde saldırıyı yapan her iki Amerikalı da "Gazi" asker.

Irak ve Afganistan'da görev yapan askerlerin Amerikan toplumuna ve siyasilere tepkili oldukları sır değil. Feda ettikleri zaman, emek ve hayat nedeniyle kendi toplumlarını duyarsızlıkla suçlama eğilimleri güçlü. Ayrıca bu kişilerin siyasilerin keyfi kararlarının kendi hayatlarını dikkate almadığına inanan ve siyaseti sorgulayan bir zihin yapılar var. Seçilmiş ABD Başkanı Donald Trump'ın Amerikan Başkanlığı da bu düşünce yapısına sahip olanları tahrik eder nitelikte. Bu noktada bu saldırıların gizlice örgütlenmiş Amerikan "Gazileri" veya DEAŞ'a sempati duyan Amerikalılar tarafından gerçekleştirilmiş olma ihtimalleri dikkate alınmalı.

İlk seçenekte, Amerikalı "Gazilerin" Trump'ın iktidara gelmesi nedeniyle "beyaz" Amerikalılara karşı eylemlere başlaması tehlikeli. Bu durumda ABD'nin iç "silahlı" kutuplaşma ile karşı karşıya olduğunu iddia etmek abartı olmaz. Ancak, ikinci seçenekte, saldırının arkasında DEAŞ'ın olduğu ortaya çıkarsa çok yönlü bir analizin yapılması gerekiyor. Kısaca bu hususa değinmekte fayda var.

DEAŞ'la nasıl mücadele edilmeli?

Son yıllarda Afrikalı-Amerikalılarda İslam dinine olan ilgi arttı. Siyahilere karşı ayrımcılıktan ilham alan bu eğilim, Irak ve Afganistan'daki Amerikan müdahaleciliğine ve Gazze'de İsrail'e sağlanan desteğe tepkili. Ayrıca Müslümanlara "İslamist" nitelemesi yapan Amerikan zihni doğal olarak Amerikalı Müslümanları incitiyor. Bu nedenle İslam karşıtı Amerikalılar, Müslüman Amerikalıları hedef tahtasına koyarken Müslüman Amerikalıların da tepki geliştirmesi muhtemel görünüyor. Diğer bir ifadeyle DEAŞ gibi ilkel bir terör örgütünün başarmayı hayal bile edemeyeceği bir toplumsal kutuplaşmayı Amerikalıların kendisi yaratıyor.

Diğer bir husus ise ABD'nin Suriye'den çekileceği konuşulurken DEAŞ bağlantısı olduğu düşünülen saldırıların zamanlamasıdır. Aslında ispatı olmayan bu iddia komplo teorilerini tetikledi. DEAŞ'ın bir Amerikan-İsrail icadı olduğunu düşünenler son saldırıları Amerikan derin devletine bağlıyor. Ancak böyle faraziyelerden ziyade mevcut resmi okuyarak sonuç odaklı yorum yapmakta fayda var.

Trump'ın Suriye'den çekilmeyi haber veren söylemleri dikkate alındığında, Pentagon'un Suriye'de kalma konusunda ısrarcı olması ve kamuoyu oluşturması mümkün ancak çözüm değil. Amerikalı yöneticiler, PKK/PYD/YPG gibi terör örgütleri ile DEAŞ'ı kontrol altında tuttuğuna inansa da DEAŞ diğer coğrafyalarda yayıldı. DEAŞ, Afganistan ve Afrika'da etkili saldırılar düzenleyebiliyor bununla beraber, Irak ve Suriye'de tamamen yok edildiği iddiası ise gerçekle bağdaşmıyor. Demek ki PKK/PYD/YPG gardiyanlığı bir çözüm değil.

Suriye'de merkezi yönetimin kurulması ve tüm ülkede egemenliği tesis etmesi daha etkili bir çözüm. Irak'ta merkezi hükümetin güçlendirilmesi de aynı şekilde DEAŞ ile mücadeleyi takviye edebilir. Ancak asıl çözüm DEAŞ'ı besleyebilecek kaynakların kurutulması. Vatandaşlığın gerektirdiği eğitim, sağlık, hukuk ve güvenlik gibi devlet hizmetlerinden faydalanabilen insanların DEAŞ gibi bir radikal terör örgütüne itibar etmesi mümkün değil. Amerikalıların bu nedenle kapsamlı ve etkili çözümü hem kendi ülkesinde hem de diğer ülkelerde "akil" bir şekilde araması gerekiyor.

Öte yandan, bu saldırılar sonrasında Amerikan toplumunun kutuplaşması, yabancı düşmanlığının ve İslam karşıtlığının derinleşmesi kaçınılmaz görünüyor. Göçmen karşıtlığının bir devlet siyaseti haline geleceği de belli. Bu nedenle benzer saldırılara önümüzdeki günlerde de şahit olunabilir.

[Doç. Dr. Murat Aslan, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Kıdemli Araştırmacısıdır.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.