Tunus'ta popülist siyasetin yükselişi
Tunus'ta eski rejim kalıntılarının siyaset sahnesinde aktif biçimde rol almaya devam etmesi ve devrimci aktörlerin ülkedeki siyasi süreçlerin başat aktörü haline gelememesi, Tunusluların umutsuzluğa kapılmasına neden oluyor.
İstanbul
Arap devrimleri sürecinin kilit ülkelerinden Tunus’ta halk yeni cumhurbaşkanını belirlemek üzere sandığa gitti. Henüz resmi sonuçların açıklanmadığı seçimde katılım yüzde 45 gibi düşük bir oranda kalırken, Sigma Konsey şirketinin yaptığı gayriresmi çıkış anketlerine göre seçimde anayasa hukuku profesörü Kays Said sürpriz bir sonuçla yüzde 19,5 oy oranıyla en fazla oyu alan aday oldu. Vergi kaçırmak ve kara para aklamak suçlarından Ağustos ayında hapsedilen ve son günlerde başlattığı açlık greviyle popülaritesini artıran medya patronu Nebil Karvi ise yine aynı ankete göre aldığı yüzde 15,5 oyla sandıktan ikinci sırada çıktı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucu ne İslami hareket üyelerini ne de ülke siyasetindeki kemikleşmiş seküler kesimleri tam anlamıyla memnun etti.
Bu iki adayın sandıktan önde çıkması Tunus siyasetinde geleneksel aktörlerin toplumsal düzeyde karşılığının giderek zayıfladığı şeklinde yorumlanabilir. Anayasa profesörü olan Kays Said seçim kampanyasını herhangi bir parti üyeliği ya da teşkilatı olmadan yürüttü. Ülkedeki 100’den fazla seçim bölgesini ziyaret ederek buralarda kafe ve toplanma alanlarında halkla doğrudan temasa geçen Said, geniş katılımlı mitingler de organize etmedi. Said’in şimdiye kadarki en önemli özelliği, toplumsal ve hukuki meselelere dair dini referanslarla verdiği çözüm önerilerinin toplumun geniş kesimlerince kabul edilmesi oldu. Öte yandan daha önce siyasete bulaşmamış olması, Said’in “daha güvenilir bir aday” imajının toplum nezdinde güçlenmesini sağladı. Yine dini referanslardan hareketle idam cezasının getirilmesini savunan, eşcinselliğin cezalandırılmasını isteyen ve yönetim biçiminde esaslı bir değişimi savunan Said'in, ciddi manada kampanya yürüten birçok adayı geçerek en yüksek oyu alması, tam anlamıyla bir sürpriz olarak görülüyor.
Seçimden önce yapılan tahminlerde şans verilen adayların ciddi bir varlık gösteremediği bir ortamda, ülkedeki geleneksel aktörlerin aksine yeni ve toplumsal hassasiyetlere odaklanan, yani popülist bir çizgi benimseyen adayların ön plana çıktığı görülüyor.
Karvi'nin tartışılmalı kampanya stratejisi
Öte yandan seçimde en fazla ikinci oyu alan Nebil Karvi ise Tunus’ta eski rejim dönemindeki faaliyetleri ve dış aktörlerle ilişkileriyle dikkat çeken bir isim. 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçiminde Baci Kaid es-Sibsi’nin kampanyasının en ateşli destekçisi olan Karvi, 2019’un Haziran ayında “Tunus’un Kalbi” partisini kurarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olabilmesinin önünü açmıştı. Özellikle toplumun dar gelirli kesimlerine yönelik yürüttüğü yardımlarla öne çıkan Karvi, kurduğu Halil Tunus Vakfı aracılığıyla önemli bir kitleye doğrudan ulaşırken, sahibi olduğu Nessima TV ile de bu faaliyetlerini kamuoyunun geniş kesimlerine duyurdu. Kendisini mevcut siyasi elitlerden farklı bir şekilde resmeden Karvi, “unutulmuş Tunus” olarak isimlendirdiği toplumun dar gelirli kesimlerine yönelik faaliyetleri kampanyasının merkezine oturttu. Bu nedenle geniş kitleler tarafından destek gören Karvi’nin bu popülaritesi Ağustos ayında vergi kaçırmak ve kara para aklamak suçlarından tutuklanmasının ardından daha da arttı.
Ancak Nebil Karvi ile ilgili kimi endişeler Tunus’taki bazı siyasi gruplar ve seçmenler tarafından da dile getiriliyor. Özellikle Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerle finansal ilişkileri konusunda eleştirilen Karvi’nin bu ülkelerdeki siyasi aktörler tarafından desteklendiğine dair yorumlar yapılıyor. Özellikle Nahda Hareketi Partisi, Karvi’nin dış aktörler tarafından desteklenebileceği ihtimali karşısında tepki göstermiş ve ülkedeki siyasi süreçlerin bu tür müdahalelerden bağımsız bir şekilde gerçekleşmesi çağrısı yapmıştı.
Karvi’nin kampanyasını “dar gelirlilere yardım” üzerinden yürütmesi de Nahda hareketinin tepkisini çekmiş ve mali imkanların kitlelerin siyasal manipülasyonu amacıyla kullanıldığı eleştirileri yapmasına neden olmuştu. Bu durumun önüne geçmek amacıyla Nahda üyesi milletvekilleri ve parlamentodaki bazı siyasi gruplar finansman kaynağı tam olarak bilinmeyen yardımların seçim kampanyası olarak kullanılmasının önünün kesilmesi için hazırlanan yasa tasarısını kabul ettiler. Ancak, Haziran ayında kabul edilen bu düzenleme Cumhurbaşkanı Baci Kaid es-Sibsi tarafından bir süre bekletildi. Sibsi’nin hayatını kaybetmesinin ardından da düzenleme yasalaşamadı ve bu şekilde seçim sürecine gidildi.
Nahda'nın oyu beklentilerin altında kaldı
Nahda hareketinin cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yaşadığı endişelerin doğruluğu oy verme işlemlerinin sona ermesi ve sonuçların açıklanmasıyla da ortaya çıkmış oldu. Normal şartlar altında yüzde 25 ila yüzde 30 oy potansiyeli olan Nahda hareketi, beklemediği bir sonuç aldı. Tunus toplumsal hayatında en geniş ağa sahip hareket olan Nahda’nın adayı ve hareketin kurucularından Abdülfettah Moro yüzde 11 civarında oy alarak üçüncü yarışı sırada tamamladı. Moro’nun bu derece düşük oy almasında, Nahda adayının yanlış bir seçim propaganda süreci yürütmesi, Kays Said gibi muhafazakar kabul edilebilecek bir adaya oy kaymalarının olması ve Nebil Karvi’nin dar gelirli kesimlere yönelik kampanya stratejisinin başarılı olması gibi faktörler rol oynadı. Öte yandan Moro’nun adaylığının Nahda hareketindeki kimi figürlerin tepkisini çekmesi ve bu durumun hareket tabanında görüş ayrılıklarına neden olması da oy oranlarını etkiledi. Nahda’nın önde gelen isimlerinden Zübeyr Şehudi, 17 Eylül’de yaptığı açıklamayla Şura Konseyi üyeliğinden istifa ettiğini duyurdu ve hareketin lideri Raşid el-Gannuşi’nin de görevlerinden istifa ederek siyasetten tamamen çekilmesi çağrısı yaptı. Son olarak, Nahda’nın seçim stratejisinde Ekim ayında yapılacak parlamento seçimlerinin daha ön planda yer alması da Moro’nun oy oranının düşük kalmasına neden oldu.
Nahda hareketinin 6 Ekim’de yapılacak parlamento seçimlerinde yüksek bir oy oranı alabileceği tahmin edliyor. Devrimin ardından 2011 yılında yapılan ilk parlamento seçimlerinde yüzde 37, 2014’teki seçimlerde de yüzde 27 oy oranına ulaşan Nahda, 2018’de düzenlenen yerel seçimlerde de önemli bir başarı göstermişti. Başkent Tunus’ta Nahda adayı Suad Abdurrahim seçimin galibi olmuş ve başkente belediye başkanlığı yapacak ilk kadın olmayı başarmıştı. Buradan hareketle yerel destekçi kitlesiyle Nahda’nın parlamento seçimlerinde ve yerel seçimlerde yüksek oy oranlarına ulaştığı, ancak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aynı başarıyı gösteremediği görülüyor.
Her ne kadar 2019 cumhurbaşkanlığı seçimleri de bu durumu doğrulamış bulunuyor olsa da Nahda adayı Abdülfettah Moro’nun halen şansının olduğunu söylemek yanlış olmayacak. Nitekim Ağustos ayından bu yana hapiste olan Nebil Karvi’nin yargılanmasına devam ediliyor ve muhtemel bir mahkumiyet kararı durumunda başkanlık yarışındaki konumu belirsiz bir hale gelecek. Tunus Yüksek Seçim Kurulu’nun Karvi’nin adaylığını iptal etmesi durumunda en fazla oyu alan üçüncü aday olan Moro, Kays Said’le başkanlık için yarışabilir. Ancak bu senaryoda dahi Said’in Nahda adayına karşı üstünlük kuracağı tahmini yapılabilir. Karvi’nin serbest kalması durumunda ise Kays Said ile cumhurbaşkanlığı için kıyasıya bir yarışa gireceği söylenebilir. Her halükarda cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu Ekim ayının son haftasına kadar gerçekleşmiş ve Tunus siyasetinin geleceğine dair önemli bir süreç sonuçlanmış olacak.
Küresel popülist dalga Tunus'ta da etkili
Son olarak, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turundaki dikkat çeken bir husus da katılımın düşük bir seviyede kalması oldu. Geleneksel seçmenin oy verme eğiliminde düşüş yaşanırken, özellikle ilk kez oy kullanan gençlerin ve dar gelirli kesimlerin seçime ilgi gösterdiği gözlemlendi. Seçimin yüzde 45 gibi düşük bir katılımla gerçekleşmiş olması, Tunusluların demokratik kurumlara ve süreçlere olan güvensizliğinin de devam ettiğini gösteriyor. Nitekim 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda katılım oranı yüzde 64 seviyesinde gerçekleşmişti. 2011’de yaşanan devrimin ardından eski rejim kalıntılarının siyaset sahnesinde aktif biçimde rol almaya devam etmesi ve devrimci aktörlerin ülkedeki siyasi süreçlerin başat aktörü haline gelememesi, Tunusluların bu anlamda umutsuzluğa kapılmasına neden olmakta. Bunun yanında ülkedeki ekonomik problemlerin çözülememesi, toplumsal gruplar arasındaki görüş ayrılıklarının keskinleşmesi ve bölgesel istikrarsızlığın devam etmesi gibi nedenler de Tunus’ta halkın siyaset kurumuna olan güvensizliğini artırmakta, bu ise seçimlerde katılım oranının düşük olmasına yol açmakta.
Tunus’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucu ne İslami hareket üyelerini ne de ülke siyasetindeki kemikleşmiş seküler kesimleri tam anlamıyla memnun etti. Kays Said ve Nebil Karvi gibi müesses nizamın tam anlamıyla bir parçası olmayan iki figürün seçimde en fazla oyu alması, seçmenlerin değişen talepleri ve ülke siyasetinin geleceğine dair de ipuçları veriyor. Seçimden önce yapılan tahminlerde şans verilen adayların ciddi bir varlık gösteremediği bir ortamda, ülkedeki geleneksel aktörlerin aksine yeni ve toplumsal hassasiyetlere odaklanan, yani popülist bir çizgi benimseyen adayların ön plana çıktığı görülüyor. Toplumun dışlanmış kesimlerine yönelik söylemlerin benimsendiği ve geleneksel siyasetçilerin yerine yeni isimlerin tercih edildiği bir atmosferin gözlemlendiği Tunus’ta, siyasi süreçlerin küresel popülist dalgadan etkilendiğini söylemek yanlış olmayacak.
[Orta Doğu siyaseti, Arap devrimleri, Mısır’daki devrim süreci ve Körfez siyaseti konularında uzman olan Doç. Dr. İsmail Numan Telci, Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü ve Orta Doğu Enstitüsü’nde öğretim üyesi olarak çalışmakta, aynı zamanda ORSAM Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir]
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.