Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerinde Trump etkisi
Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirme ve tekrardan bir şekilde canlandırma çabaları 20 Ocak'ta ABD Başkanı seçilen Donald Trump'ın göreve başlamasıyla birlikte farklı bir ivme kazandı.
İstanbul
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Aylin Ünver Noi, Türkiye ve AB ilişkilerinin son dönemde nasıl seyrettiğini ve ABD Başkanı Donald Trump döneminin ilişkilere etkisini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Önümüzdeki süreçte Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump'ın politikalarının Avrupa Birliği (AB) devletleri üzerinde önemli bir etkisi olması bekleniyor. Hatta bazı ülkelerde müdahaleler daha Trump göreve gelmeden başladı. Örneğin, ABD'de Hükümet Verimliliği Bakanı olarak görev yapacağı açıklanan Elon Musk, Almanya'nın aşırı sağ partisi Almanya için Alternatif'in (AfD) lideri Alice Weidel ile röportaj yaparak Alman halkından parti için oy istedi. Bu durum, AB içinde ABD'nin yeni yönetiminin içişlerine karıştığı algısıyla özellikle muhalefetin tepkilerine neden olmuştu. Tam da bu algının olduğu bir dönemde 23 Şubat'taki Almanya erken seçimine giderken mevcut Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, kendisiyle gerçekleştirilen röportajda Türkiye ve AB'nin yeniden görüşmelere, diyaloğa ve tartışmaya başlaması için yoğun çaba harcadığını söyledi.
Türkiye, AB için bir alternatif olabilir mi?
Trump'ın göreve başladığı 20 Ocak'tan beri ABD yeni yönetimi müttefiki AB ile temasa geçmedi. Hatta 27 Ocak'da AB'nin ABD ile ilişkilerini ele aldıkları AB Dışişleri Bakanları toplantısı sonrasında düzenlenen basın toplantısında AB Dış İlişkiler ve Güvenli Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Grönland konusunu ABD ile müzakere etmeyeceklerini ifade etti. Bu noktada, ABD ve AB arasında savunmadan ticarete ve hatta Grönland'ı satın alma talebine kadar pek çok konuda farklılıkların ciddi boyutta olduğu görülüyor. Bu gelişmeler önümüzdeki süreçte Transatlantik ilişkilerinde Trump'ın ilk dönemine benzer gerilimli bir sürece işaret ediyor.
Trump'ın dış ve güvenlik politikasındaki odak noktasının ne Avrupa ne de Orta Doğu olmayacağı göz önünde bulundurulduğunda bu bölgelerdeki ülkelerin sorunlarını kendi çabalarıyla çözme ihtiyacı içinde olacağı varsayımı pek de yanlış sayılmaz. Bu ortaya çıkan yeni durumda AB kendilerine sorunlarını çözmede destek olacak stratejik ortak arayışında olacaktır. Halihazırda farklı coğrafyalarda geliştirdiği ilişkilerle buralarda barış ve istikrar için arabulucu rolüyle çözüm getiren Türkiye'nin katkısı ve AB'nin ülkemizle bu açıdan yakalayacağı dış ve güvenlik politikasındaki uyum pek de göz ardı edilebilecek bir durum değildir.
Ayrıca, ABD'nin müttefik veya düşman ayrımı yapmaksızın yeniden uygulayacağı tarifeler ve korumacı ekonomi politikaları önümüzdeki süreçte etkisini gösterecek. Bu yüzden, Türkiye ve AB arasındaki bu uyum sadece dış ve güvenlik politikalarında değil aynı zamanda ticaret ve ekonomik politikaları için de daha önemli hale gelecektir. AB'nin Türkiye ile yıllardır güncellemeye direndiği Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve modernizasyonunun bu süreçte tekrar ele alınması bu uyumu yakalamak için önemlidir. Tabii bir de AB'nin son yıllarda savunma alanında geliştirdiği stratejik otonomiyi NATO üyesi olan ama AB üyesi olmayan Türkiye'yi de dahil etmesi hem AB'nin hem de Türkiye'nin savunma ve güvenliğine de katkı yapacaktır.
Türkiye-AB ilişkileri son dönemde nasıl seyrediyor?
Türkiye ve AB ilişkileri son yıllarda özellikle üyelik müzakere süreciyle ilgili bir ilerlemeler konusunda durağan bir şekilde sürüyor. De facto donmuş olan müzakere süreci dışında dönemin AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borell ve Avrupa Komisyonu'nun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Komiseri Oliver Varhelyi tarafından 29 Kasım 2023'te Türkiye ve AB ilişkilerine son yıllarda ivme kazandırmaya yönelik hazırlanan "Türkiye-AB Siyasal, Ekonomik ve Ticari ilişkilerinde Mevcut Durum" başlıklı ortak bildiride yer alan tavsiyeler gibi bir takım arayışlar olsa da önemli bir ilerleme söz konusu değildi. Halihazırda bu süreçte Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili değerlendirmeler sürdürüldü. Örneğin, AB tarafından Türkiye 2024 Raporu yayınlandı ancak rapora göre 2023'te ortak tebliğinde ortaya konulan AB ve Türkiye ilişkisinde karşılıklı çıkar alanlarında yeniden etkileşime girme çabası Kıbrıs meselesi engeline takıldı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 9 Ağustos 2024'te 5 yıl gibi uzun bir aradan sonra AB Dışişleri Bakanlarının Gayriresmi Toplantısı'na (Gymnich) katıldı ve bölgesel çatışmalar, jeopolitik riskler, ikili ilişkilerin kurumsal olarak nasıl ileriye götürülebileceği gibi konularda nasıl bir işbirliğinin geliştirilebileceği konuşuldu.
Son olarak, Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirme ve tekrardan bir şekilde canlandırma çabaları 20 Ocak'ta ABD Başkanı seçilen Donald Trump'ın göreve başlamasıyla birlikte farklı bir ivme kazandı.
Bu noktada, AB Dış İlişkiler ve Güvenli Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Trump'ın Başkanlık koltuğuna oturmasından sadece 4 gün sonra Türkiye ziyaretini gerçekleştirerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştü. Kallas her ne kadar sonrasında Türkiye'nin AB'ye aday ülke olduğunu söylese de ilk olarak Türkiye'yi önemli bir stratejik ortak tanımlaması dikkat çekiyor. Kallas'ın Türkiye-AB arasındaki işbirliğine dikkat çekerken Türkiye'nin Kıbrıs konusu ve Rusya yaptırımları gibi AB politikalarından farklı bir yaklaşım benimsemesinin de bu toplantıda vurguladığını görüyoruz. Aslında Türkiye'nin üyelik müzakere sürecinde AB'nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikalarına olan uyumu yüzde 90'ın üzerindeyken giderek kaybolan AB üyesi olma olasılığı ile beraber bir düşüş eğilimine girmişti. Bu süreçte, Türkiye ve AB'nin dış politika konularında birbirlerinden ayrıştığı ve uyumun azaldığı bir döneme tanıklık ettik. Türkiye ile ilişkilerini AB müzakere süreci dışında değerlendiren ve ilişkilerin ilerlemesini Kıbrıs sorununun çözümüne bağlayan AB anlayışının, ilişkilerin ilerlemesine ve Kallas'ın Türkiye'den beklediği Türkiye ve AB arasında dış ve güvenlik politikalarındaki uyumun gerçekleşmesine bir katkı sağlayacağını düşünmek gerçekçi olmaz. Bu noktada, Türkiye ve AB'nin üyelik sürecini tekrardan gözden geçirmesi ve başlatması ilişkilerde istenilen potansiyeli yakalamalarını sağlayacak en etkili yoldur.
[Prof. Dr. Aylin Ünver Noi Uluslararası İlişkiler Uzmanıdır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.