Yazar Murat Güzel, Sezai Karakoç'un şiirlerini anlattı
Murat Güzel, Sezai Karakoç'un, klasik kültürün ana temalarını şiirleştirerek gerek mazmunlarına gerekse figürlere üflediği nefes ve nefhanın modern hayatımızı zenginleştirici, anlam bahşedici bir boyut kazandırdığını söyledi.

İstanbul
"Ağaçların Diyalektiği", "Uzak Koku", "Modern Türk Ruhunun Trajedisi" kitaplarına imza atan yazar Güzel, Anadolu Ajansının (AA) "Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni" başlıklı dosya haberleri kapsamında, Türk şiirinin önemli temsilcilerinden Karakoç'a ilişkin AA muhabirine değerlendirmede bulundu.
Karakoç'un, Türk şiirindeki son büyük atılım olarak adlandırılan İkinci Yeni Hareketi'nin kurucularından olduğunu ifade eden Murat Güzel, söz konusu hareketin, "Sezai Karakoç'la Cemal Süreya'nın sohbeti" olarak da yorumlanabileceğini söyledi.
Güzel, Karakoç'un İkinci Yeni içinde değerlendirilmeyi yeğlemediğini vurgulayarak, "Bunun sebebi ortada; İkinci Yeni içindeki kimi eğilimler, Sezai Karakoç açısından önemsizken sonradan o eğilimler bütün İkinci Yeni'yi kuşatmış ve Karakoç'un kendini bu akım içinde değerlendirmesini güçleştirmiştir. Ayrıca, Karakoç, 'Diriliş' adıyla andığımız daha geniş bir tarihsel-toplumsal projenin sahibidir. Bu itibarla Ahmet Oktay'ın deyimiyle yazınsal iktidarın dışladığı bir şair olarak Sezai Karakoç, İkinci Yeni ile anılmak istememiştir. Yine de Sezai Karakoç şiirinin İkinci Yeni ortaya çıkarken önemli olduğu da açıktır." diye konuştu.
"Yahya Kemal ile temsil edilen şairaneliğin tasfiyesi belki de bir imkandır"
Sezai Karakoç'un şiiriyle İkinci Yeni arasında duyarlılık farkı olduğunu vurgulayan Güzel, şunları kaydetti:
"Onun İkinci Yeni'nin sadece bir figürü olarak yorumlanmasının bizi hataya sürükleyeceğini söylemek gerekir. Deyim yerindeyse onun şiiri ne büsbütün İkinci Yeni'nin içinde ne de dışındadır. Elbette İkinci Yeni ile birliktedir ama onun çok ötesindedir de. İkinci Yeni'ye dahil edilebilecek şairler içinde hem ideolojik hem de hayatı yorumlayış bakımından Sezai Karakoç'un farklı olduğu vurgulanmalıdır. Orhan Veli'nin öncülük ettiği 'Garip' şiiri, Türk şiirinde vezin ve kafiye gibi bazı önemli şekli unsurları tasfiye etmiş, 'basit adam'ın anlatımını şiirin ekseni haline getirmişti. Ama daha önemlisi, dildeki metafizik çağrışımların, dini duyarlılığın, geleneğe dayalı hayat tasavvurunun, ruhsal gerilimin ötelenmesi, Garip şiirinin basit anlatımında iyice görmezden gelinmişti. Sezai Karakoç şiirinin ve İkinci Yeni'nin ortaya çıkışı, bir anlamda bu basit anlatımın üstesinden gelinmesidir. Garip şiirindeki o kurgusal basit adamın Sezai Karakoç şiirinde ete kemiğe büründüğünü, gerçek hale geldiğini görürüz."
Murat Güzel, Karakoç'un şiirlerinin Türk şiirinde ontolojik bir arayışın temsilcisi olduğunu kaydederek, "Sezai Karakoç'ta aşk, hürriyet, arayış ve ölüm gibi var olmanın dinamitlendiği noktalar, trajik espriyi, irrasyonele, absürde bulanmış 'mutlakı zapt etme' yönünde gelişir. Bu tavrın geçerliliğini şiirinin dilinde de izlemek mümkündür. Çok sıradan, dolaşıma yeni girmiş bir kelimenin yanında uzunca bir süre kullanılmış, bu sebeple birçok tedai kazanmış, dini-metafizik çağrışımları bulunan başka bir kelime görmek mümkündür. Bu iki farklı öbeğe ait kelimelerin rahatça, herhangi bir anlam belirsizliğine ya da tağşişine uğramadan bir arada oluşu kimilerince irrasyonelin yükselmesi olarak yorumlanabilir. Oysa Sezai Karakoç, kelimeleri ve şiiriyle hakikat önündeki perdeleri küremeye çalışmaktadır." ifadelerini kullandı.
Türk şiirindeki eksik modernliğin dildeki karşılığının Garip şiiri olduğunu aktaran Güzel, şöyle devam etti:
"Bu, temel bir eksikliktir esasen öze mütealliktir. Özün eksikliği, mutlağın eksik bırakılışı. Basit adamın anlatılışı da bu yüzden basittir. Orhan Veli'nin eski şairaneliği, Yahya Kemal'e ve kendinden önce gelen şairlere has şairaneliği tasfiye ederken kapıldığı yanılgı belki de budur. O, anlatımı şairanelikten arındırarak, vezin ve kafiyeden uzaklaştırarak, sıradan adamı şiirine dahil etmeye çalışmasıyla dikkati çeker. Ortaya aslında karikatürize bir adam çıkmıştır ve deyim yerindeyse şiir de karikatürize edilmiştir. İşte, Karakoç şiirinin ve neorealizmin aştığı bu basitliktir. Yahya Kemal ile temsil edilen şairaneliğin tasfiyesi belki de bir imkandır."
"Karakoç, şiirinin tazeleyici kuvvetini bize hissettirecek ölçüde modern bir deyişle onları ele alır"
Güzel, Karakoç'un ürünlerini vermeye başladığı 1950'li yılların ikinci yarısında şiir dilinin yenilendiğine işaret ederek, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Ece Ayhan gibi isimlerin yazdığı şiirlerin Turgut Uyar'dan Oktay Rıfat'a, İlhan Berk'ten Edip Cansever'e birçok şairi etkilediğini dile getirdi.
Sezai Karakoç şiirine dair yapılacak linguistik, etik, estetik gibi değerlendirmelerin beşeri bir eksende olması gerektiğini söyleyen Güzel, şu bilgileri verdi:
"Karakoç, konu edindiği beşeri durumun güncelliğini gözettiği kadar, onun metafizik açılımlarını da önemser. Söz gelimi yayınlanmış ilk şiir toplamı olan 'Hızırla Kırk Saat'in ilk kısmında yer alan, 'Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz / Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz / Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı / Günlere geldim bunu bana öğretmediniz / Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı / Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim / Bunu bana söylemediniz / İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler / Bunu bana öğretmediniz' dizelerinde bunu fark ederiz. Çeşitli insanlık durumlarının geçmişi ile güncel hallerini kıyaslayan bu dizeler beşeri olandaki eksikliği, bilmezliği de gösterir. Aslında bu dizelerde güncel oluşun eleştirel bir tasvirini de buluruz. Üstünlüğün kendiliğinden mutlu olmaya, yönetici seçiminin adaleti sağlamaya yetmediği, teknolojik kimi başarıların beşeri olanı büsbütün değiştiremediği bu dizelerde belirtilir."
Murat Güzel, Karakoç'un Latin alfabesine geçildikten sonra eserlerini veren ilk şairlerden biri olduğunu vurgulayarak, "Onun şiir dünyasında yer verdiği temalar ve konular, klasik edebiyatımızda da sık sık ele alınan konulardır. Ama Sezai Karakoç'un kendi şiir dünyasında bu konulara dönük yaklaşımının tazeleyici kuvveti, söz gelimi Genceli Nizami ya da Fuzuli'nin 'Leyla vü Mecnun' mesnevilerinden gerek dil gerekse duyuş bakımından çok farklı bir 'Leyla ve Mecnun' kitabı okumamızı sağlar. Ama bu farklılık ruhen değildir. Sanki Leyla ve Mecnun'un modern maskeleri devrededir. Karakoç, şiirinin tazeleyici kuvvetini bize hissettirecek ölçüde modern bir deyişle onları ele alır; 'Anladım onlar ölmediler / Ölüm adına / Ölüm maskesini takınarak / Dönüştüler bir ışığa.' değerlendirmesinde bulundu.
Usta şairin şiirini oluşturan temaların çok boyutlu ve anlam ürüten bir mahiyete sahip olduğunu aktaran Güzel, şunları kaydetti:
"Sezai Karakoç'un klasik kültürümüzün ana temalarını şiirleştirmesinin, onun gerek mazmunlarına gerekse temel figürlerine üflediği nefes ve nefhanın, modern hayatlarımızı zenginleştirici, anlam bahşedici bir boyut içerdiği söylenebilir. Taşıdığı bu özelliğiyle onun şiirinin, insani durumda kalıcı olanı keşif çabasına bir katkı olarak anlaşılması mümkündür. Karakoç şiirinde bir yanda Fuzuli, Yunus Emre gibi klasik şiirimizin ustaları ve onların mazmun ile deyişleri yer alırken diğer yanda da Apollinaire, Eluard gibi çağdaş şiirin ustaları buluşur. Böylelikle Karakoç, şiirimizin biçimci bir duruştan çok anlatımcı bir yönelime sahip olmasını önerir. Daha 1953'te yazdığı 'Karayılan' adlı şiirde kendisini 'güneyli çocuk' olarak niteleyen Sezai Karakoç, bir yerde hakikatin geleneksel yeniden biçimlenişinin peşindedir; 'Güneşin yeni doğduğunu sana haber veriyorum / Yağmurun hafifliğini toprağın ağırlığını.' Kendisinden sonra gelen birçok şair üzerindeki etkisini de bu bakımdan yorumlamak gerekir."
"Kalıcı olan, ontolojik olandır"
Güzel, iyi şiir yazabilmek için gelenekten yararlanmak gerektiğinin oldukça sık dile getirildiğini, ancak faydalanmanın taklit ya da kopyalama olarak anlaşılmasının yanlış yorumlama olacağını söyledi.
Gelenekten yararlanmanın farklı biçimlerde gerçekleşebileceğini dile getiren Güzel, "Sezai Karakoç’un gelenekle kurduğu ilişki, gelenekte korunan canlı özü gözetmeyi gerektirir. O, bir anlamda, gelenekteki kalıcı unsura dikkati çeker. Gelenekle söyleşisi, bir yerde bu canlı özün absorbe edilişine yaslanır. Gelenek, Karakoç'un şiirine koruduğu canlılıkla dahil olur ya da diriliş deyişine uygun olarak, o canlı öz, Karakoç'un şiirinde yeniden harlanır. Karakoç, atalar sözüne uyup şiire gülle başladığında bile fark edilen bu noktadır. Böylelikle gelenekten nasıl yararlanmak gerektiği noktasında da Karakoç şiiri önemli ipuçları sağlar. Bu noktada gelenekten nasıl yararlanılması gerektiğine dair Karakoç şiirinin düşürdüğü ışık bu gelenekte kalıcı olanın ne olduğunun keşfine yaslıdır. Gelenekte kalıcı olan esasen bugün de sürendir. Geleneksel olanın yorumuna dayanan bu bakış aynı zamanda onunla söyleşmeyi de gerektirir. Esasen, kalıcı olanın keşfini kolaylaştıran bu söyleşidir. Gelenekle söyleşen bugünkü şiir, böylece bugün de süreni de görür, aktüelleşir, aktüelleştirir." ifadelerini kullandı.
Yazar Güzel, Karakoç şiirinin ontolojik kökleri olan bir anlamı haiz olduğunun altını çizerek, "Kalıcı olan, ontolojik olandır. Sezai Karakoç'un şiirinin gelenekle söyleşisinde kalıcı olanı, bugün de süreni keşfi, bu söyleşiye dayanır. Sezai Karakoç'un az önce ifade etmeye çalıştığım aşk, hürriyet, arayış ve ölüm gibi var olmanın dinamitlendiği noktalarda trajik espriyi, irrasyonele, absürde bulanmış mutlakı zapt etme yönünde gelişen tavrı, esasen bu ontolojik derinlik ve sürekliliği gözetir. Onun 'Masal' gibi şiirleri, içerdiği kültürel atmosfer ve politiklik kadar söz konusu ontolojik derinlik ve sürekliliğin, ontolojik kavrayışın, mutlak hakikate ilişkin arzunun dile gelişidir. Kalıcı özün irrasyonelin, absürdün külü ve tozuyla örtülmüş canlılığını açığa çıkardığı şiirlerinde Karakoç, ontolojik kavrayış aracılığıyla harlar bu canlılığı, kendine ait kılar." dedi.
Usta şairin ontolojik tavrının, kültürel, politik konu ve tonlarda da dışa vurduğunu dile getiren Güzel, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ötesini Söylemeyeceğim şiiri, bu noktada çok güzel bir örnektir. Bu şiirde Tunuslu konuşmacı ile sömürgeci Fransız arasındaki tenakuzun anlatıldığını görürüz. Bu zıtlaştırmanın en önemli bölümleri ise 'Ben yağmuru çok seviyorum Bay Yabancı / Sizin ıslak saçlarınızı hiç sevmiyorum / Tunusluların saçlarına benzemiyor sizin saçlarınız / Bizim saçlarımıza benzemiyor sizin saçlarınız' dizelerinde açığa çıkıyor. Çünkü anlatıcının dünyayı kavrayışı ile Bay Yabancı'nın dünyayı kavrayışı arasında tesis edilen zıtlaşma aslında yağmurun nasıl yağdığı bilgisiyle de iç içedir. Bilginin, yani doğal olayların, eşyanın kavranışının farklılaştırılması özünde ontolojik-politik farklılıktan neşet ediyor. Aynı şiir, sırf tesis ettiği bu farklılıktan dolayı söz konusu politikliği elbette yansıtıyor. Daha doğrusu ontolojik kavrayıştaki farklılığa politik farklılaşma yoluyla ulaşıyoruz. Ama aynı şiirde konuşan özne, kardeşi Ali'nin yabancıların çekip gitmesini istemesine karşı, onların gömleğini mutlaka giyeceğini de söylüyor. Batılılaşma sürecine, bu süreçteki kültüre, atmosfere ilişkin Karakoç şiirinde dile gelen buna benzer vukuflar diğer birçok şiirde de iletilir."
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.