Uluslararası Adalet Divanının UNRWA'nın yasaklanmasına ilişkin danışma görüşü duruşmaları başladı
Uluslararası Adalet Divanının (UAD), İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşlarına yönelik kısıtlamalarının hukuki sonuçlarını değerlendiren danışma görüşü duruşmaları başladı. BM, İsrail'i uluslararası hukuk yükümlülüklerine uymaya çağırdı.

Lahey
İsrail'in BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansını (UNRWA) yasaklamasına ilişkin duruşmalar, Hollanda'nın idari başkenti Lahey'deki Barış Sarayı'nda 5 gün boyunca sürecek.
İlk gün BM, Filistin, Mısır ve Malezya'nın sunum yapacağı duruşmalarda, Türkiye dahil 39 devlet ve 4 uluslararası kuruluş, İsrail'in BM kuruluşlarına yönelik kısıtlamalarına ilişkin kanaatlerini sunacak.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
BM adına sunum yapan Hukuk İşleri Genel Sekreter Yardımcısı Elinor Hammarskjöld, BM'nin, İsrail'in Filistin'de devam ettirdiği saldırıların sona erdirilmesi için çaba sarf etmeyi sürdürdüğünü belirterek, "Acilen ateşkese dönülmesi ve tarafların uluslararası hukuk yükümlülüklerine saygı göstermesi gerekiyor." dedi.
Gazze'ye 2 Mart'tan bu yana insani yardım girişine izin verilmediğine dikkati çeken Hammarskjöld, "Bu da Gazze'de yıkıcı sonuçlara neden oluyor. BM, ihtiyaç sahibi tüm insanlara yardım ulaşması noktasında çağrıda bulunmaya devam ediyor." diye konuştu.
İsrail'in saldırıları sonucu BM çalışanlarının da hayatını kaybettiğini aktaran Hammarskjöld, "Gazze'de 7 Ekim 2023'ten bu yana 295 BM personeli öldü." ifadesini kullandı.
Hammarskjöld, yerinden edilen nüfusun gıda, su, barınak ve hijyen ihtiyaçlarının sağlanmasının gerekliliğine vurgu yaparak, insani yardım için bölgede bulunan tıbbi yardım ve BM personelinin hiçbir şekilde hedef olamayacağının altını çizdi.
"Uluslararası hukuk ciddi şekilde ihlal edilmiştir"
Hammarskjöld, özellikle işgal altındaki Filistin topraklarında BM'ye ve personeline yönelik ihlallere ilişkin ciddi endişelerini dile getirerek, BM Tüzüğünün yasal çerçevesinin silahlı çatışma sırasında bile BM tesislerinin, varlıklarının ve personelinin "mutlak korunmasını" zorunlu kıldığını hatırlattı.
Ocak ayından bu yana BM'ye bağlı okullara izinsiz girişler, personellerine vize kısıtlamaları ve tesislerine saldırılarak olmak üzere UNRWA'ya karşı artan sayıda ihlallerin kaydedildiğini söyleyen Hammarskjöld, BM ve personelinin ayrıcalık ve dokunulmazlıklarının korunması gerektiğinin altını çizdi.
Hammarskjöld, BM binalarının, mülklerinin ve varlıklarının dokunulmazlığına saygı gösterilmesinin faaliyetlerini yerine getirmesi için elzem olduğunu belirterek, "Devam etmekte olan çatışmanın tarafları tarafından uluslararası hukuk ciddi şekilde ihlal edilmiştir ancak bir tarafın ihlali diğer tarafların ihlallerini mazur göstermez." şeklinde konuştu.
"Mart ayından bu yana Gazze Şeridi'ne hiçbir insani yardımın girmesine izin verilmemektedir"
UNRWA'nın BM Güvenlik Konseyi ve BM Genel Kurul kararları ile çeşitli BM organları tarafından sağlanan yetkilerle faaliyet yürüttüğüne işaret eden Hammarskjöld, İsrail'in BM üyesi olarak BM'ye bağlı organlarla tam işbirliği, yardımları kabul etme, BM kuruluşları dahil olmak üzere tıbbi hizmet veren kurumların faaliyetlerini sürdürmesini sağlama yükümlülükleri olduğunu anımsattı.
İsrail tarafından UNRWA'nın tarafsızlığına ilişkin iddialara da değinen Hammarskjöld, BM'nin bu suçlamaları ciddiye aldığını, gerekli adımların atıldığını ve bu doğrultuda bağımsız soruşturmalar yürütüldüğünü anlattı.
Hammarskjöld, İsrail'in Gazze Şeridi'ne sürdürdüğü saldırıların yol açtığı sonuçlara değinerek, "İsrail'in Gazze'ye yıkıcı saldırılar düzenlemeye devam ettiği ve bu saldırılarda aralarında BM personelinin de bulunduğu yüzlerce sivilin hayatını kaybettiği sonucuna varıyorum. Ayrıca mart ayı başından bu yana Gazze Şeridi'ne hiçbir insani yardımın girmesine izin verilmemektedir." dedi.
İsrail'in saldırıları sebebiyle BM'nin bölgedeki varlığını azaltmak zorunda kaldığını da dile getiren Hammarskjöld, bu durumun bölgedeki insani krizi daha da derinleştirdiğini vurguladı.
BM'nin başta Gazze olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında sivillerin hayati ihtiyaçlarını karşılamaya yardımcı olma görevini yerine getirmeye kararlı olduğunu vurgulayan Hammarskjöld, BM kuruluşlarının görevlerini yerine getirebilmesi için tüm tarafları BM binalarının mutlak dokunulmazlığını koruma ve BM personelinin bağımsızlığına ve statüsüne saygı gösterilmesini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmeye çağırdı.
Hammarskjöld, sunumunu şu sözlerle tamamladı:
"Bu bağlamda, İsrail'in uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uyması, BM kuruluşlarının işgal altındaki Filistin topraklarında ve bu topraklarla ilgili görevlerini yerine getirebilmeleri için esastır. Uluslararası hukuka saygı, sivillerin korunması ve BM'deki meslektaşlarımızın tahammül edilemez risklerle karşı karşıya kalmadan sivillerin hayatlarını kurtarmak için çalışmaya devam edebilmeleri için de aynı derecede elzemdir. Tüm tarafların uluslararası hukuka saygı göstermesi, İsraillilerin ve Filistinlilerin güvenliği ve adaleti için olduğu kadar kalıcı barış için de tek seçenek olmaya devam etmektedir."
"İsrail, Filistinlileri sistematik şekilde mülksüzleştiriyor, köklerinden ayırıyor, katlediyor ve hapsediyor"
Duruşmalarda Filistin adına sunum yapan Filistin'in Hollanda ve Uluslararası Kuruluşlar Nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Hicazi "Filistin halkı İsrail tarafından aç bırakılıyor, bombalanıyor ve zorla yerinden ediliyor. İsrail son iki aydır Gazze'ye yiyecek, su, ilaç, tıbbi malzeme ve yakıt girmesine izin vermiyor." dedi.
İsrail'in sebep olduğu "insan yapımı felaketin" Gazze'de hayatın kendisini hedef aldığını vurgulayan Hicazi, BM Genel Kurulunun mahkemeden danışma görüşü talep etmesi üzerine, İsrail’in yasal yükümlülüklerinin belirlenmesi, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı dahil acilen ihtiyaç duyulan insani yardımların Gazze'ye ulaştırılması için toplandıklarını söyledi.
Sunumu sırasında İsrail'in yasa dışı politikalarının Filistin ve halkı üzerindeki yıkıcı sonuçlarına ilişkin kanıtlar sunacağını aktaran Hicazi, İsrail'in yol açtığı "yasal ve ahlaki krizin" sadece 18 aylık bir mesele olmadığını ve bu devletin yıllardır Filistin halkının devredilemez haklarını açıkça hiçe sayarak Filistinlileri "sistematik şekilde mülksüzleştirdiğini, köklerinden ayırdığını, katlettiğini ve hapsettiğini" anlattı.
Hicazi, "İsrail bu politikayı uygulamak için Filistin halkına, demografisine, maddi varlığına, ulusal kimliğine, tarihine, mirasına ve tam olarak insanlığa karşı amansız bir yok etme kampanyası başlattı." diye konuştu.
UAD'nin, Gazze'ye insani yardımların engelsiz şekilde girmesi yönünde daha önce yayınladığı geçici tedbirlerin de İsrail tarafından uygulanmadığını hatırlatan Hicazi, İsrail'in "bu kararlara ve hukukun üstünlüğüne meydan okuyarak" Filistin halkını zorla yerinden etmeyi ve haklarını yok saymayı "resmi politikası" olarak belirlediğini dile getirdi.
Gazze "ampute çocuklar yurdu" oldu
Hicazi, UNESCO verilerinin İsrail'in Gazze'de her gün 100 Filistinli çocuğu öldürdüğünü ya da yaraladığını gösterdiğini, İsrail'in bugüne kadar 15 bin çocuğu öldürdüğünü ve "soykırım kampanyasının" Gazze'yi ampute çocuklar yurdu" haline getirdiğini belirtti.
Bu çocukların uzuvlarının bazen bir ağrı kesici veya uygun ilaç olmadan kesildiğini ve birçoğunun hayatta kalamadığının altını çizen Hicazi, İsrail'in "soykırım kampanyasının" insani yardım çalışanlarını da hedef aldığını kaydetti.
Hicazi, Gazze'de yaklaşık 300'ü UNRWA çalışanı 408 kadar insani yardım çalışanının öldürüldüğünü hatırlatarak, "(İsrail’in Gazze'de yardım çalışanlarını öldürmesi) kaza değil, kasıtlı. Bu defalarca kanıtlandı." ifadelerini kullandı.
Gazze'de beklenen yaşam süresinin savaşın başından bu yana yarı yarıya azaldığını vurgulayan Hicazi, "Bu, İsrail'in, işgalci bir güç, BM üyesi olarak yasal yükümlülüklerinin ağır ihlali anlamına geliyor." şeklinde konuştu.
"Gazze'de açlık var"
Hicazi, her 10 Gazzeli'den 9'unun güvenli içme suyuna erişiminin olmadığını ve uluslararası yardım kuruluşlarının Gazze'deki depolarının boşaldığını dile getirerek, "Açlık burada (Gazze'de.) İnsani yardım bir savaş silahı olarak kullanılıyor." dedi.
UNICEF'in çok sayıda yetersiz beslenme kliniğini kapatmak zorunda kaldığına işaret eden Hicazi, İsrail'in Filistin'i, özellikle de Gazze'yi, Filistinliler ve onlara yardıma gelenler için "toplu bir mezara dönüştürdüğünü" ve Gazze'de hastaneleri de hedef alarak ünlü cerrahlar dahil yüzlerce doktor ve sağlık çalışanını öldürdüğünü vurguladı.
İsrail'in sadece Gazze'de değil işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te de yıkıcı politikalarını sürdürdüğünü söyleyen Hicazi, Batı Şeria'da gıda yardımına ihtiyaç duyan sivillerin sayısının neredeyse yüzde 100 arttığına dikkati çekti.
Hicazi, mahkemeye hitaben, "Bugün sizin karşınızda zulüm gören ve hayatta kalmak, topraklarımızda özgürce yaşamak isteyen insanlar adına duruyorum. Bu bizim devredilemez ve en temel hakkımızdır. Mahkemenin de defalarca dile getirdiği gibi kimsenin (bu hakları) vermesi veya geri çekilmesi söz konusu olamaz." diye konuştu.
- Gazze'ye insani yardımların engelsiz ulaştırılması "ahlaki yükümlülüğümüz"
Filistin adına sunum yapan hukukçu Paul S. Richler de yaklaşık 2 aydır Gazze'ye tüm insani yardımların engellendiğini hatırlattı.
Filistinlilerin yiyecek, su ve ilaca erişiminin engellenmesini "vicdansızlık" olarak tanımlayan Richler, bunun "açık şekilde UAD emirlerine ve uluslararası insancıl hukuka aykırı" olduğunu bir kez daha ifade etti.
Richler, İsrailli yetkililerin de Gazze'ye yönelik insani erişimi engelleme kararlarını "yüksek sesle" duyurduklarını ve bunun kanıt gerektirmediğini söyledi.
Richler, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in 2023 sonunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini (BMGK) Gazze'de insani yardım sisteminin çökme riskine karşı uyardığını hatırlatarak, "Durum hızla Filistinliler için olduğu kadar tüm bölgenin güvenliği ve barışı için de potansiyel olarak geri döndürülemez sonuçları olan bir felakete dönüşüyor." ifadelerini kullandı.
İsrail'in BMGK'nin Gazze'de sivil nüfusa insani yardımların ulaştırılması ve kolaylaştırılması yönündeki kararlarını da ihlal ettiğini vurgulayan Richler, "Aslında İsrail kendisinden talep edilenin tam tersini yaptı." şeklinde konuştu.
Richler, Filistinlilerin su, gıda ve yaşamsal ihtiyaçlarından mahrum bırakılmasının ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimlerini de engellediğine ve dolayısıyla bu halkın kendi kaderini tayin hakkının tüm bileşenlerinin de İsrail tarafından ihlal edildiğine dikkati çekti.
Gazze'ye yardımların erişebileceği ana sınır kapısının Refah olduğunu söyleyen Richler, İsrail'in Filistin topraklarında yer alan bu sınır kapısından insani yardımların geçişine abluka uygulayarak aslında Filistin'in toprak bütünlüğünü de ihlal ettiğini dile getirdi.
İsrail'in Doğu Kudüs ve Batı Şeria'ya insani yardımları resmi olarak engellemediğini ancak bu topraklarda yardım kuruluşlarının faaliyetlerini yasama önlemleriyle baltalamayı sürdürdüğünü anlatan Richler, insani yardım çalışanlarının vizelerinin iptal edildiğine işaret etti.
Richler, İsrail'in, kasıtlı olarak Filistin halkını aç bırakmasının uluslararası hukukun ihlali olduğunu bir kez daha vurgulayarak, Gazze'ye insani yardımların tam ve sınırsız erişimini sağlamanın uluslararası toplumun "ahlaki yükümlülüğü" olduğunu kaydetti.
"İsrail, 57 gündür Gazze'ye hiçbir şeyin girmesine izin vermiyor"
Filistin adına sunuma devam eden İrlandalı avukat Blinne Ni Ghralaigh, İsrail'in ihlal ettiği yükümlülüklerin büyük ve sürekli olduğuna işaret ederek, şu ifadeleri kullandı:
"BM bile çalışanlarını İsrail'den koruyamaz hale geldi çünkü artık hiç kimse ve hiçbir yer güvenli değil. Son 18 ay BM'nin en ölümcül zamanları oldu, 295'i BM çalışanı olmak üzere 418'den fazla yardım görevlisi öldürüldü."
Gazze'nin Filistinliler ve onlara yardıma gelenler için toplu mezara dönüştüğünün belirtildiğini aktaran Ni Ghralaigh, "Birçok insani yardım temsilcisinin dediği gibi; Gazze'de hayatları kurtarmamız kasıtlı olarak engelleniyor ve bu yüzden siviller ölüyor. Burada yaşananlar ahlaka, insanlığa ve yasalara aykırıdır." diye konuştu.
Güney Afrika'nın İsrail'e karşı açtığı soykırım davasının avukatlarından Ni Ghralaigh, "İsrail, 57 gündür Gazze'ye yakıt, ilaç, gıda, su ve hiçbir şeyin girmesine izin vermiyor. (Gazze'de) 15 bin 600'den fazla çocuk vahşice öldürüldü. Gazze'de on binlerce çocuk da yaralandı ya da kayboldu ve hayatta kalanların çoğu o kadar travma geçirdi ki ölmek istediklerini açıkça ifade ediyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
Gazze'de herkes gibi çocukların da İsrail'in engellemeye devam ettiği acil yardıma muhtaç durumda olduğunu vurgulayan Ni Ghralaigh, "İsrail'in eylemleri sadece katilce ve insanlık dışı değil aynı zamanda soykırım niteliğindedir. BM Soruşturma Komisyonu ve diğerleri de bu sonuca vardı." şeklinde konuştu.
Ni Ghralaigh, "(İsrail’in) Filistin halkının temel haklarına yönelik ihlalleri, BM’ye, BM yetkililerinin mülklerine ve binalarına yönelik saldırıları, örgütün çalışmalarını kasıtlı engellemesi ve BM'nin bir yan organının tamamını yok etme girişimi, örgüt tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir durum." ifadelerini kullandı.
"İsrail, Gazze'deki Filistin halkını ortadan kaldırmaya çalışıyor"
Queen's Üniversitesinde Uluslararası Hukuk Profesörü Ardi Imseis de UNRWA'nın herhangi bir insani yardım kuruluşu olmadığını vurgulayarak, "UNRWA, BM'nin 1947'den bu yana Filistinli mültecilerin durumu başta olmak üzere Filistin meselesinde oynadığı eşsiz rolle organik bağa sahiptir." diye konuştu.
Konuşmasında, İsrail'in kısa vadede Filistin halkını ortadan kaldırmanın peşinde olduğunun altını çizen Imseis, "İsrail, Gazze'deki Filistin halkını ve nihayetinde işgal altındaki Filistin topraklarının geri kalanını ortadan kaldırmaya çalışmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
Imseis, "Nüfusun neredeyse yüzde 80'inin 1948 olaylarıyla bağlantılı olarak kayıtlı mülteci olduğu Gazze'de, nüfusun neredeyse tamamını oluşturan yaklaşık 1,9 milyon kişi, İsrail'in ayrım gözetmeyen bombardımanı ve aç bırakma kampanyası yoluyla defalarca zorla nakledildi ve İsrail bu eylemlerini gizlemedi." dedi.
Öte yandan, İsrail'in, Filistinlilerin Gazze'yi gönüllü olarak terk edeceğine dair küstahça önerilerde bulunduğuna dikkati çekerek, "İsrail, sadece dünyanın zekasına hakaret etmekle kalmıyor, aynı zamanda dünyanın zekasının olmadığını varsayıyor." dedi.
"UNRWA'nın ortadan kaldırılması, İsrail'in korkunç planlarının başarısı için elzem"
Uluslararası Hukuk Profesörü Ardi Imseis, İsrail'in UNRWA'ya yönelik saldırılarına dikkati çekerek, ajansın tesislerini ve mülklerini koruma yükümlülüklerini defalarca ihlal ettiğinin altını çizdi.
Imseis, şu şekilde devam etti:
"UNRWA'nın ortadan kaldırılması, İsrail'in korkunç planlarının başarısı için elzemdir. UNRWA'nın başka hiçbir kuruluşun operasyonel olarak yapamayacağı şekilde Filistin halkına acil yardım, istikrar ve dayanıklılık sağlama kabiliyetlerinin kapsamı göz önüne alındığında, İsrail'in ajansı ortadan kaldırmakta neden ısrar ettiği acı şekilde ortadadır."
UAD'nin UNRWA'nın yasaklanmasına ilişkin duruşmalarında "adaletin sağlanması" çağrısı
Uluslararası Adalet Divanının (UAD), İsrail'in BM kuruluşlarına yönelik kısıtlamalarının hukuki sonuçlarını değerlendiren danışma görüşü duruşmalarında Filistin'in BM Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, İsrail'in Filistin toplumunu yok etmek için kasıtlı strateji izlediğini belirterek, uluslararası hukukun uygulanması ve Filistinlilerin haklarının korunması için "adalet" çağrısı yaptı.
İlk gün BM, Filistin, Mısır ve Malezya'nın sunum yapacağı duruşmalarda Türkiye dahil 39 devlet ve 4 uluslararası kuruluş, İsrail'in BM kuruluşlarına yönelik kısıtlamalarına ilişkin kanaatlerini sunacak.
"İsrail, uluslararası hukukun çok sayıda emredici normunu ihlal etmiştir"
Filistin adına sunum yapan Profesör Alain Pellet, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında "insanlık dışı ve gerçekten canavarca davranışlarının" şüpheye yer bırakmadığını vurguladı.
Mahkemeden işgalci bir güç ve BM üyesi ülke olarak İsrail'in BM'nin ve kurumlarının işgal altındaki topraklardaki varlığı ve faaliyetlerine ilişkin yükümlülüklerini belirlemesinin istendiğini hatırlatan Pellet, bu duruşmalar neticesinde UAD'nin "somut" bir adım atması gerektiğini vurguladı.
İsrail’in Gazze'ye saldırılarının 15 Ocak'ta kısa süreli ateşkes sürecinde dahi sürdüğüne, üstelik bu ateşkesin Batı Şeria'daki Filistinlilere fayda sağlamadığına dikkati çeken Pellet, Batı Şeria'da Filistinlilerin işgalci askerlerin saldırılarının kurbanı olduğunu dile getirdi.
Pellet, "İsrail, Gazze'ye tüm insani yardımların girişini engelleyerek ve işgal altındaki Filistin topraklarının geri kalanında bunu önemli ölçüde sınırlayarak uluslararası hukukun çok sayıda emredici normunu ihlal etmiştir." dedi.
İsrail'in bir an evvel Gazze'ye insani yardımların girişine izin vermesi, yardım merkezlerini hedef almayı durdurması ve Filistinlilerin amansızca yerinden edilmesine son vermesi gerektiğini vurgulayan Pellet, Ekim 2023'ten bu yana Gazze nüfusunun yüzde 90'ına denk gelen 1 milyon 900 bin Filistinlinin çoğu zaman birden fazla kez yerinden edildiğini hatırlattı.
Pellet, "İsrail, uluslararası örgütlerden veya devletlerden olsun, Filistin halkına yardım ulaştırılmasını yasaklayan veya kısıtlayan tüm önlemleri iptal etmekle kalmamalı, aynı zamanda işgalci bir güç olarak insani yükümlülüklerini de olumlu bir şekilde yerine getirmelidir." ifadelerini kullandı.
Ancak İsrail'in uluslararası hukuku hiçe sayan tutumunu sürdürdüğünü kaydeden Pellet, "Gerçekten de İsrail'in BMGK (BM Güvenlik Konseyi) dahil olmak üzere BM organlarının tavsiyelerini ve kararlarını görmezden gelmedeki ısrarı, İsrail'in mahkemenin kararlarını bariz küçümsemesi ve özellikle iyi niyet ilkesini açıkça ihlal etmesi karşısında ancak ciddi bir endişe duyulabilir." dedi.
Pellet, İsrail’in Gazze’de ve işgal altındaki Filistin topraklarında BM mülklerine verdiği zararı karşılaması gerektiğini açıklığa kavuşturmanın da UAD’ye düştüğünü belirtti.
"Filistinli olmak, hiçbir zaman bugünkü kadar acı verici olmamıştı"
Duruşmada Filistin adına sunum yapan Filistin'in BM Daimi Temsilcisi Mansur, kapanış konuşmasında sözlerine, "Filistinli olmaktan gurur duyuyoruz ancak Filistinli olmak, acıları da beraberinde getiriyor ve Filistinli olmak, hiçbir zaman bugünkü kadar acı verici olmamıştı." diyerek başladı.
Mansur, bu eylemlerin İsrail'in işgalini pekiştirmeyi, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkını reddetmeyi ve özellikle Gazze, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'daki C Bölgesi'nde ilhak çabalarını kolaylaştırmayı amaçladığını şu sözlerle anlattı:
"İsrail, bu hedeflerini açıkça itiraf etmektedir. İsrail Başbakanı (Binyamin Netanyahu), işgal ordusuna Gazze'deki Filistin topraklarına el koyması için açıkça talimat verdi. İsrail Hükümeti Batı Şeria'nın tamamının kendilerine ait olduğunu düşünüyor. İsrail, yardımları bilinçli olarak engellediğini ve yardımları bir silah olarak kullandığını itiraf etmiştir. İsrailli yetkililer, Gazze'de hiç kimseyi masum görmediklerini açıkça ifade etmişlerdir. Bir ulus olarak bu topraklardaki varlığımızı sona erdirmeye çalışıyorlar. Netanyahu, Filistin halkının bağımsız devlet kurma hakkı da dahil olmak üzere kendi kaderini tayin hakkını kullanmasına izin vermeyeceğini açıkça söylemiştir. İsrail Meclisi, haklarımızın ve bir ulus olarak varlığımızın bu şekilde inkar edilmesini sağlamlaştıracak yasaları kabul etmiştir. İsrail mahkemeleri, tüm bu suçları işleyenleri korudu."
BM'nin kurulmasının nihai amacının, gelecek nesilleri savaştan ve sonuçlarından korumak olduğunu hatırlatan Mansur, "Birbirini izleyen Filistinli nesiller, savaşlara ve işgale katlanmak zorunda bırakıldı ve bu Filistin nesli öldürülüyor ve soykırım herkesin görebileceği şekilde canlı yayımlanıyor ve görünürde bir sonu olmadan devam ediyor." diyerek uluslararası toplumun hesap verebilirliği sağlamadaki tutumuna tepki gösterdi.
"İnsanlık neden kurallar koydu?"
Mansur, uluslararası düzenin en önemli ilkelerinin İsrail tarafından ihlal edildiğini belirterek, buna rağmen İsrail'in cezasız kalmasını eleştirdi.
"Korunmaya hakkı olanlar zarar görecekse ve ihlallerinden sorumlu tutulması gerekenler korunacaksa insanlık neden kurallar koydu?" diye soran Mansur, Mahkemeyi ve BM üyesi devletleri Filistin halkının bağımsız bir devlette özgürce ve güven içinde yaşama hakkı da dahil olmak üzere haklarını korumaya davet etti.
Adaletin sağlanması çağrısında bulunan Mansur, "Uluslararası hukuka dayalı düzenin kalbinde yatan temel kuralların böylesine gelişigüzel, yaygın ve sistematik şekilde ihlal edilmesinin, bütün bir ulusu en korkunç kadere terk etmenin hiçbir haklı gerekçesi olamaz." dedi.
"İsrail, sistematik olarak yardıma bağımlı hale gelmemizi sağladı"
İsrail'in toprakları gasbederek, sivilleri öldürerek ve kaynaklara el koyarak Filistin halkını insani "yardıma muhtaç" bıraktığını dile getiren Mansur, "İsrail, sistematik olarak bizim yardıma bağımlı hale gelmemizi sağladı ve daha sonra bizi bu yardımdan kasten mahrum bıraktı." değerlendirmesinde bulundu.
Mansur, "BM üyesi bir devlet, bütün bir halkı açıkça yok ediyor. Bu duruma ne zamana kadar tahammül edilebilir? Hiçbir Filistinli hayatta kalmayana, hiçbir Filistinli çocuğun canı bağışlanmayana kadar mı?" ifadelerini kullandı.
İsrail'den duruşmalara tepki
Öte yandan, İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, duruşmalara katılmayacaklarını belirterek, "İsrail, bu sirkin bir parçası olmayacaktır." ifadesini kullandı.
"UAD'nin İsrail'e karşı bir başka utanç verici davanın müzakerelerine başladığını" iddia eden Saar, İsrail'in "çifte standarda" maruz kaldığını öne sürdü.
Saar, BM'nin "yozlaşmış, İsrail ve Yahudi karşıtı bir kurum haline geldiği" iddiasında bulundu.
İsrail'in BM kuruluşlarına yönelik kısıtlamaları UAD'de
İsrail Meclisi'nin 28 Ekim 2024'te UNRWA'nın faaliyetlerini kısıtlayan yasaları kabul etmesi ve 31 Ocak 2025'te Doğu Kudüs'teki UNRWA operasyonlarını sonlandırmasına ilişkin UAD danışma görüşü duruşmalarında; 39 ülkenin yanı sıra Arap Ligi, İslam İşbirliği Teşkilatı, Afrika Birliği ve BM de sunum yapacak.
Türkiye görüşünü 30 Nisan'da sunacak; duruşmaların tamamı ise 2 Mayıs'ta sona erecek.
Danışma görüşüne ilişkin yazılı beyanda bulunan İsrail, sözlü duruşmalarda yer almayacak.
Süreç, sözlü sunumların ardından Divan yargıçlarının danışma görüşünü hazırlamak için müzakereye başlamasıyla devam edecek.
UAD, danışma görüşlerini genellikle 4 veya 6 aylık bir süre içerisinde açıklıyor.