Bakan Tunç: ABD'de Türk öğrencinin Filistin davasını savunduğu için gözaltına alınması kabul edilemez
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ABD'de Türk doktora öğrencisi Rümeysa Öztürk'ün gözaltına alınmasına ilişkin, "Filistin davasını savunduğu için orada gözaltına alınmış olmasını kabul edemeyiz." dedi.

İstanbul
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde uluslararası basın kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi.
Burada açıklama yapan Tunç, ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bakan Tunç, bir soru üzerine, İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) yönelik yolsuzluk ve terör soruşturmaları sonrasında çıkan eylemlerde gözaltına alınan gazetecilerin tutuklanmasını hiç kimsenin istemeyeceğini, gazetecilerin toplumu doğru bilgilendirmek için görevlerini ifa eden kişiler olduğunu söyledi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı soruşturma sonrasında özellikle CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in çağrısının ardından başta İstanbul Saraçhane olmak üzere Türkiye'nin çeşitli yerlerinde gösteriler düzenlendiğini hatırlatan Tunç, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda bunun nasıl yapılacağının açık olduğunu kaydetti.
Tunç, gözaltı sürecinin ardından yapılan itiraz sonucu bugün sabah itibarıyla 7 gazetecinin serbest bırakıldığını dile getirerek, "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefetten başlayan bir soruşturma var. Burada gösteri sırasında şiddet eylemlerine katılmayanlarla ilgili olarak zaten yargı gerekli kararı verecektir. Burada önemli olan o gösteriler sırasında şiddete varan bir fiilde bulunup bulunmadığıdır. Bu zaten hakimin önüne gelecek olan dosyada tespit edilen delillerle ortaya çıkacaktır." diye konuştu.
Hiçbir hukuk devletinde şiddetin kabul edilemeyeceğini vurgulayan Tunç, toplantı ve gösteri yürüyüşü ile düşünce ve ifade özgürlüğünün en temel insan hakkı olduğunu fakat şiddet çağrısı ve buna yönelik eylemlerin hiçbir hukuk düzeninde ve demokratik hukuk devletinde kabul edilemeyeceğini kaydetti.
Adalet Bakanı Tunç, şiddet olaylarına karışmayanlarla ilgili olarak yargının kararını vereceğini dile getirdi.
Türkiye'de gazetecilerin tutuklandığına yönelik daha öncesinden de devam eden yanlış bir algı çalışması olduğunu anlatan Tunç, şöyle devam etti:
"Sanki Türkiye'de gazeteciler yazdıkları için, kendi görevlerini yaptıkları için tutuklanıyormuş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu böyle değil. Burada ceza infaz kurumlarında mesleğini basın çalışanı olarak beyan eden ve çeşitli medya organlarınca basın mensubu olan, ceza infaz kurumlarında bulundukları iddia olunan toplam 77 kişi var. Bu 77 kişiden 68'i hükümlü olarak bulunuyor. Bunlar kendilerini gazeteci olarak ifade ediyorlar. Bu 68 hükümlü, 6'sı hükmen tutuklu, 3'ünün de tutukluluk yargılaması devam ediyor. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarına baktığımız zaman gazeteci olduğunu ifade eden bu 77 kişiden 18'nin basın meslek gruplarına ilişkin kaydının olduğunu görüyoruz. Yine İletişim Başkanlığı kayıtlarına baktığımız zaman basın kartına ilişkin sorgu sonucunda 77 kişiden 67'si hakkında herhangi bir kayıt yok, 10 kişinin de basın kartının iptal edilmiş olduğunu görüyoruz."
"Türkiye'de gazetecilerin tutuklandığı yönündeki algı tamamen gerçek dışı bir algı"
Tunç, toplam 77 kişinin 39'unun adam öldürme, uyuşturucu suçları, cinsel suçlar, yağma, dolandırıcılık, yaralama, hırsızlık ve sahtecilik suçlarından ceza infaz kurumlarında bulunduğunu belirterek, "Biri çıkar amaçlı suç örgütü kapsamında, 37'si de terör örgütü soruşturma ve kovuşturması kapsamında cezaevlerinde hükümlü ya da tutuklu olarak bulunuyorlar. Bunlar gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezaevinde bulunuyor değiller. Yani genel olarak Türkiye'yle ilgili özellikle Türkiye'de gazetecilerin tutuklandığı yönündeki algı tamamen gerçek dışı bir algı." diye konuştu.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'ndeki basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye'nin alt sıralarda olduğunun aktarılması üzerine Tunç, listede İsrail'in Türkiye'nin üstünde olduğunu gördüklerini söyledi.
Bakan Tunç, "İsrail son bir yılda 200'den fazla gazeteciyi öldürmedi mi?" diye sorarak, "Anadolu Ajansının kameramanı öldürüldü, şehit edildi. Orada gazetecilere saldırılar oldu. Dolayısıyla bir yılda 200'den fazla gazeteciyi öldüren İsrail'i basın özgürlüğünde Türkiye'nin üzerinde gösteren bir listeye itibar edilebilir mi? Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün listesi." değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'de 25 bin hakim ve savcının, yılda 13 milyon 900 bin karar veren bir yargı mekanizmasının sadece birkaç örneğini öne çıkararak ülkede yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı yokmuş algısı oluşturmaya yönelik bir çaba olduğunu da vurgulayan Tunç, Türkiye'nin yüksek standartlı demokrasi ülkeleri arasında yer aldığını kaydetti.
Yargının bağımsız ve tarafsız bir şekilde görev yaptığını dile getiren Tunç, "Bakınız dün bir karar verildi. Ana muhalefet partisinin kongresinin durdurulmasıyla ilgili olarak kendi üyeleri, kendi delegeleri ihtiyati tedbir kararı istedi. İşte yargı taraflı ve bağımlı olsa o talebi kabul edebilirdi ama reddetti. Dolayısıyla gazetecilerin serbest kalması, bu soruşturmaların neticesinde sonuçta yine yargı kendi içinde karar verecektir." ifadelerini kullandı.
Tunç, her meslek grubunda suç işleyenlerin olabileceğini ama gazetecilik sıfatının da kişiye dokunulmazlık kazandırmayacağını, gazetecinin de suça karışabileceğini kaydetti.
Bir gazetecinin, eylemlerde gözaltına alınanların tutuklanma gerekçeleriyle ilgili sorusunu yanıtlayan Tunç, gösteriler sırasında şiddete varan eylemlerin olduğunu, taşlı sopalı müdahalelerde çok sayıda polisin yaralandığını ve tarihi eserlere zarar verildiğini aktararak, güvenlik güçlerinin zor kullanmadan topluluğu yatıştırma çabası içerisinde olduğunu gördüklerini belirtti.
"Her gözaltına alınan tutuklanmıyor"
Bakan Tunç, İçişleri Bakanlığının sokak eylemlerinde 24 ilde 1568 kişinin gözaltına alındığını, bunlardan 222'sinin tutuklandığını açıkladığını aktararak, "Her gözaltına alınan tutuklanmıyor. Dosyadaki delil durumuna göre orda özellikle şiddete varan eylemlere karışmışsa bu noktada hakim dosyaya göre takdir ediyor. 338 kişi hakkında adli kontrol kararı var. 350 kişi serbest ve halen gözaltında olanlar var." dedi.
Tutuklamanın bir tedbir olduğuna dikkati çeken Tunç, şunları kaydetti:
"Özellikle ülkemizde yaşanan birtakım tecrübeler, Gezi Parkı eylemlerinde nasıl olayların çok daha şiddete vardığını hep birlikte gördük. Başlangıçta tedbir almak ister güvenlik güçlerimiz. Çünkü milletin huzur ve güvenliğini sağlamakla görevli kişiler adına burada özellikle kişilerin şiddete varan eylemlerde bulunması durumunda hakim bunu takdir eder. Dosyadaki delil durumuna göre takdir eder. Bir kişi yüzünü kapatıp, kaldırım taşını söküp kalabalığın üzerine fırlatırsa bu suçtur. Dolayısıyla bunları yapmaması gerekir. Bunu hoş görmek mümkün değil. Demokratik hukuk devletlerinde şiddet kabul edilemez."
Tunç, bir soru üzerine, İBB'ye yönelik başlatılan soruşturmaların Başsavcılıkça devam edildiğini, bunun neticesinde dış bağlantıların olup olmadığının ortaya çıkacağını söyledi.
Bir gazetecinin, İBB Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanma gerekçesini sorması üzerine Tunç, soruşturmadaki gizlilik kararına riayet edilmesi gerektiğini, ortaya atılan suçlamaların gerçek olup olmadığını yargının ortaya koyacağını ifade etti.
Şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma tehlikesi bakımından sulh ceza hakimliğinin tutuklama tedbirine başvurmasının yargının takdirinde olduğunun altını çizen Tunç, "Anayasamızın 10. maddesine göre herkes kanun önünde eşittir. Hiç kimsenin ayrıcalığı yoktur. Bir kişinin belediye başkanı olması ya da bir kamu görevinde bulunması ona dokunulmazlık kazandırmaz." diye konuştu.
Adalet Bakanı Tunç, Türkiye'de ilk tutuklanan belediye başkanının İmamoğlu olmadığını, cezaevinde tutuklu ya da hükümlü olan belediye başkanlarının bulunduğunu, bunlar arasında AK Partili belediye başkanlarının da olduğunu kaydetti.
"Hukuk devletinde hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yoktur"
Tunç, bir gazetecinin, İstanbul gibi büyük bir şehrin seçilmiş belediye başkanının tutuklanmasının kendisini üzüp üzmediği sorusuna ilişkin şu ifadeleri kullandı:
"Hiç kimsenin hiçbir siyasetçinin tutuklanmasını istemeyiz. Ancak suç şüphesi varsa buna yargı karar verir. Burada isnat edilen suçlamalar ciddi suçlamalar. Kişisel veriler ihlalinden tutun da belediye şirketlerinin gerçekleştirmiş olduğu ihalelerdeki usulsüzlükler, rüşvet, irtikap, dolandırıcılık, nitelikli dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırma gibi çok ciddi suçlamalardan bahsediliyor. Bunlar iddialar, bunlar soruşturma soncunda ortaya çıkacak hususlar. Suçların ağırlığına baktığınız zaman ve örgüt kapsamında işlenen bir suç olması hasebiyle çok sayıda şüphelinin bulunması ve serbest yargılama sırasında delillerin karartılma ihtimalini düşünerek yargı böyle bir karar vermiştir."
Avrupa ülkelerindeki seçilmiş siyasetçilerle ilgili yargı kararlarını aktaran Tunç, "Dolayısıyla hukuk devletinde hiçbir kimsenin suç işleme özgürlüğü yoktur. Sıfatı ne olursa olsun bir kişi suç işlediğinde 'Onun makamı var, bu ileride şuraya aday.' denilerek soruşturmadan kurtulması mümkün olamaz." diye konuştu.
Yargının zamanlamaya bakmayacağını, CHP içinden gelen ihbarların söz konusu olduğunu belirten Tunç, "Bu yeni bir soruşturma gibi görünüyor ama asıl 2019 yılında başlayan bir para sayma görüntüleriyle ortaya çıkan CHP'nin İstanbul İl binasının alımı sürecindeki izah edilemeyen ve soruşturması devam eden bir dosyaydı. Sonrasında farklı soruşturmalarla devam eden adli soruşturma söz konusu. Bugün ortaya çıkmış değil, bunun olmadığını zaten Cumhuriyet Başsavcılığının açıklamasından görmek mümkün." değerlendirmesini yaptı.
Bakan Tunç, İmamoğlu'nun diplomasının iptal edilmesine ilişkin soruya ilişkin şunları söyledi:
"Burada diplomayla ilgili konu tamamen üniversitenin mevzuatına göre yapılan araştırma sonucunda ortaya çıkan bir husus. Yine orada diplomanın usulsüz olduğuna ilişkin şikayetler ve ihbarlar neticesinde bir araştırma yapılmış ve İstanbul Üniversitesi böyle bir karar almıştır. Tabii bu karar idari bir karardır, bu karar yine yargı denetimine tabiidir. İdari mahkemede kişi bu konuda dava açabilecektir. 30 yıl önce hak etmediği bir şekilde Türkiye'deki üniversiteyi kazanamayan yeterince puan tutturamadığı için Kuzey Kıbrıs'taki bir üniversite aracılığıyla yatay geçiş yapılmasıyla ilgili bir iddia söz konusu. Buradaki hatalı işlemlerin ileriye dönük sonuç doğurup doğurmayacağına karar verecek olan öncelikle o kararı alan yönetim. Bu yönetimin aldığı kararın hukuka uygun olup olmadığına karar verecek olan kişi eğer yargıya başvurursa idari yargıdır. İdari yargı süreci önemlidir, o süreci beklemek gerekir."
"Türkiye'nin AİHM kararlarına uyma oranı ortalamanın çok daha üstünde; yüzde 90,57"
Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararlarına uymadığına yönelik algının yanlış olduğunu dile getiren Tunç, 2024 yılı AİHM istatistiklerine bakıldığı zaman 4 bin 450 yeni başvurunun Hükümete bildirildiğini aktardı.
Tunç, ''Bu sayı ile ülkemiz 46 ülke arasında birinci sırada görünüyor. Ancak nüfus oranına baktığımız zaman her 10 bin kişiye düşen yeni başvuru sayısında ülkemiz Avrupa Konseyinin 46 ülkesi arasında 24'üncü sıradadır. 1 Ocak 2025 tarihi itibarıyla AİHM'deki başvuru dosyamız Türkiye olarak 21 bin 600'dür. Yine burada da böyle sayı olarak baktığımızda birinci sıradayız. Ancak nüfus olarak baktığımızda her 10 bin kişiye düşen toplam başvuru sayısında ülkemiz 46 ülke arasında 7'nci sırada." değerlendirmesini yaptı.
FETÖ darbe kalkışmasını hatırlatan Tunç, şu anda AİHM'deki 21 bin 600 dosyanın yüzde 80'inin FETÖ'den yargılanan ve AİHM'e başvuranların dosyaları olduğunu söyledi.
Tunç, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bunu hariç tuttuğumuzda yani FETÖ hain darbe kalkışması olmasaydı, bu dosyaların dışındaki dosyalara baktığımız zaman Türkiye'nin 46 ülke arasında orta sıralarda olduğunu görmek mümkün. Uyum bakımından en çok da bu tartışılıyor. 2024'te 67 ihlal kararı verilmiş Türkiye hakkında. Bu sayede ülkemiz 46 ülke arasında 3'üncü sırada görünüyor ama nüfus bakımından baktığımızda her 10 bin kişiye düşen ihlal sayısında ülkemiz 46 ülke arasında 29'ncu sırada. 2024'te tüm üye ülkeler hakkındaki ihlal kararlarının sonuçlandırılan başvuru oranına baktığımız zaman yüzde 2,72, ülkemiz yönünden verilen ihlal kararlarının oranına baktığımız zaman yüzde 1,09. Genel ortalamanın altında gözüküyor. AİHM kararlarına uyum konusu; 2024 yılında kapanan dosya sayısı 88, bu sayıda ülkemiz 46 ülke arasında 2'nci sırada. Kapanan bu dosyaların 16'sı emsal dosya olup, ülkemiz bu sayıyla 2024 yılında en fazla emsal dosya kapatan ülke konumunda. Şu rakam önemli. Bütün üye ülkelerin AİHM kararlarını uygulama oranı tüm ortalama yüzde 79,75. Kararları uygulamayan çok ülke var ama Türkiye'nin aynı kararları uygulama oranı bu ortalamanın çok daha üstünde; yüzde 90,57."
"Selahattin Demirtaş'ın yargı süreci devam etmektedir"
Tunç, Selahattin Demirtaş'ın durumuna ilişkin soruya, "Selahattin Demirtaş bu kararla birlikte tutuklu değil hükümlü olarak cezaevinde bulunuyor. Bununla birlikte ağır ceza mahkemesi tutukluluğa ilişkin değerlendirme yaparken AİHM kararını detaylı bir şekilde incelemiş ve mevcut tutukluluğun AİHM tarafından verilen kararın konusu olmadığı, ayrıca AİHM tarafından incelenmeyen yeni deliller bulunduğu sonucuna varmıştır. Halihazırda ilgili hakkında derdest bir başvuru bulunmaktadır. Bu başvuruyla ilgili olarak AİHM incelemesi devam etmekte olup, bu konuda henüz bir karar verilmemiştir. Ayrıca ilgilinin Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru da derdesttir. Görüldüğü üzere halihazırda yargı süreçleri devam etmektedir. Bağımsız ve tarafsız yargının verdiği kararlara herkesin saygı duyması gerektiğini düşünmekteyiz. Bakanlar Komitesindeki süreci de takip etmekte ve komiteyi yaşanan gelişmelerden bilgilendirmekteyiz." yanıtını verdi.
İmamoğlu'nun tutuklanma nedenine ilişkin soruya karşılık Tunç, "İki soruşturma var; biri terör soruşturması. Terör soruşturmasıyla ilgili olarak kamuoyuna yansıyan 'Özellikle seçim öncesi terörle irtibatlı kişilerle görüşüldü.' iddiası, bu tamamen yargının takdir edeceği bir husus. Burada tutuklama kararı verilip verilmemesi de yine savcılık tutuklama yönüyle sorgu hakimliğine sevk etmiştir ama mahkeme böyle bir takdirde bulunmuştur. Terör bakımından tutuklamaya yer olmadığına karar vermiştir. Yolsuzluk bakımından da delillerin kapsamı itibarıyla soruşturmanın kişi sayısının ve isnat edilen suçlamaların ağırlığı bakımından da tutuklama tedbirine başvurmuştur. Dolayısıyla tamamen yargının vermiş olduğu bir karar söz konusundur." ifadelerini kullandı.
"Savcılık makamı kimseye bilgi vermez"
Tunç, soruşturmanın gizli olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a soruşturma dosyasıyla ilgili bilgi verilip verilmediğinin sorulması üzerine, şunları kaydetti:
"Soruşturma bakımından savcılık makamı hiç kimseye bilgi vermez. Dolayısıyla burada Sayın Cumhurbaşkanımızın soruşturmayla ilgili olarak söylediği ifadeler dosyanın gizliliğiyle alakalı konular değil. Özellikle soruşturma başladığı andan itibaren CHP Genel Başkanı ve CHP'lilerin bu soruşturmanın adli bir soruşturma olmadığını, İBB Başkanı'nın suç işlemediği, tamamen bunun hatta darbe söylemleri de kullanılarak toplumsal olaylara yönelik sokak çağrısı yapması neticesinde Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu bir tepkidir. Dolayısıyla bahsedilen iddialar, savcılığın basın açıklamasında, soruşturmanın gizliliği kapsamında, benim de açılış konuşmasında bahsettiğim iddialar. Bu iddiaların neler olduğunu yargı ortaya çıkaracak. Dolayısıyla yargının bu şekilde etkilenmesinin doğru olmayacağını, yargı mensuplarının baskı altında tutulamayacağını etkili cümlelerle ifade etmesinden ibaret olan bir husustur. Dolayısıyla bunlarla ilgili olarak Sayın Cumhurbaşkanımıza ya da başka makamlara bilgi verilmesi, Adalet Bakanlığına bilgi verilmesi, bakın hem Hakimler Savcılar Kurulu Başkanı olarak dosyanın kapsamıyla ilgili bizim bilgi sahibi olmamız mümkün değil. Dolayısıyla biz neyi biliyoruz? İsnat edilen fiilleri savcılığın açıklaması çerçevesi içerisinde biliyoruz. Soruşturma içerisinde sorulan sorular karşısında başka hususlar da çıkabilir. Bunu bilemiyoruz. Bunlar tamamen soruşturmanın neticesinde ortaya çıkacak hususlar. "
Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin aday ülkesi olduğunu vurgulayan Tunç, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taraf olunduğunu söyledi.
Tunç, Türkiye'nin Avrupa için değerli bir ülke olduğunu kaydederek, şunları paylaştı:
"Dolayısıyla Avrupalı ülkeler ile iyi ilişkilerimizi biz ısrarla sürdürüyoruz. Son zamanlarda ikili ilişkiler daha da yoğunlaşmaya başladı. Fasılların da açılması gibi bir sonuca doğru gidilse çok memnun da oluruz. Özellikle çevremizdeki gelişmeler Rusya-Ukrayna Savaşı'nda Türkiye'nin arabuluculuk rolü, bunlar dünya tarafından takdir edilen hususlar, Orta Doğu'daki gelişmeler, Türkiye'nin terörle mücadelesi. Dünya barışı noktasında özellikle Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın, insanlığın barışı konusunda, insan haklarının, insan onurunun korunması noktasında başta Filistin konusu olmak üzere büyük bir gayreti var. Bu konuda önümüzdeki süreçte Avrupa ile Türkiye ilişkilerinin iyileşme süreci artarak devam eder, bizim temennimiz bu."
"Şüpheyi ortadan kaldırmaya yönelik çaba sokakta değil yargı makamında gösterilir"
Tunç, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Ekrem İmamoğlu'nun tutukluluğuna ilişkin soruya, şu yanıtı verdi:
"İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, popüler bir belediye başkanı olduğu için tutuklanmıyor. Onun popüler bir belediye başkanı olması, seçimle geliyor olması onun suç işlemesini gerektirmez, böyle bir özgürlük kapsamında değildir. İhbarlar karşısında, ortaya çıkan savcılığın tespit ettiği iddialar karşısında soruşturma yapılmaması hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz. O zaman herkes 'Benim suç işleme özgürlüğüm var, ben popülerim, seçildim, bana dokunmayın' der. Burada bir suç şüphesi söz konusudur, bu şüpheyi ortadan kaldırmaya yönelik çaba sokakta değil, yargı makamında gösterilir."
Yargıda herkesin savunma hakkının olduğunu belirten Tunç, "O suçlamaları tek tek 'Böyle değildir' diye açıklar, delilleriyle ortaya koyar. Suçların maddi gerçekliğinin olup olmadığı, soruşturmanın sonunda ortaya çıkacaktır. Soruşturma ve tutuklama sonrasında belediyeye kayyum tayin edilmemiştir. Aklandığında, suçlu olmadığı ortaya çıktığında yine görevine devam edecektir." diye konuştu.
"Avrupa'daki imajımızı olumlu etkilemesi lazım"
Bakan Tunç, bir soru üzerine, "Avrupa'daki imajımızı olumlu etkilemesi lazım, neden? Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Eğer yolsuzluk iddiası varsa 'Yargının ondan da hesap sorabildiğini gösteren bir hukuk devletidir' demesi lazım Avrupalı dostlarımızın. Burada ön yargılı olmamak lazım. Bazı ülkeler hemen açıklama yaptı, neye bakarak açıklama yaptı? Dosyayla ilgili bilgisi mi vardı o ülkelerin temsilcilerinin? Nereden biliyorsunuz suç işlemediğini ya da işlediğini? Burada gizlilik kapsamında yürüyen bir soruşturmada peşin bir yargıya vararak 'Bu bir siyasi soruşturma' demek, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Bu bir adli soruşturmadır." değerlendirmesinde bulundu.
Tunç, kayyum tayininin nasıl yapıldığına ilişkin soruyu, "Suç soruşturması durumunda İçişleri Bakanlığına yetki veren bir Anayasa maddemiz var, geçici görevden alma yetkisi. Burada terör suçlarından soruşturma yapıldığında belediye meclisi dışından görevlendirme yapabilir Bakanlık, böyle bir yetkisi var. Diğer suçlar bakımından söz konusu olunca belediye meclisi üyeleri arasından seçim yapılır. Bunlar geçici başkan vekili olarak görev yapacaklar. Terör soruşturması ile ilgili soruşturma devam etmekte. Tutuklama tedbirine hakim başvurmadığı için, İBB için böyle bir kayyum tayini söz konusu olmamıştır." diye yanıtladı.
"Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili olarak bir endişe söz konusu değil"
Bakan Tunç, Türkiye'de yargı bağımsızlığının esas olduğunu vurgulayarak, buna yönelik eleştiriler özelikle bazı yargı uygulamalarından kaynaklanıyorsa, bu yargı uygulamalarının denetiminin kendi iç mekanizmasında zaten olduğunu aktardı.
Sürecin beklenmesi gerektiğini dile getiren Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İlk derece mahkemesinin verdiği bir hatalı karar, İstinafta, Yargıtay'da düzeltilme imkanı var. Yargının kendi içinde hak arama yolları, denetim mekanizmaları tamamen işler durumda olan bir ülkedir Türkiye. Dolayısıyla yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili de herhangi bir endişe söz konusu değildir. Elbette ki her ülkenin eksiklikleri vardır ama Türkiye'deki yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili olarak bir endişe söz konusu değildir. Çünkü kendi içinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından denetlenen bir mekanizma vardır. Yapılan propaganda, özellikle muhalif kanadın, bu başlayan soruşturmaları siyasi alana çekip, adli soruşturmayı karartmaya, dosyaların üzerini örtmeye yönelik bir çaba olduğunu görüyoruz. Bu çabaya gerek yok. Zaten belli bir süre sonra her şey ortaya çıkacak."
Tunç, suçlar somut delillere dayanmıyorsa, kamuoyunun bunu tüm şeffaflığıyla göreceğini belirterek, "Bu süreci beklemekten başka çaremiz yok. Yargının başlattığı bir soruşturmada sonucu beklememiz lazım. Hukuk devleti ilkesine saygı gösterilmediğine yönelik algı çalışmasının farkındayız. 15 Temmuz hain kalkışmasıyla beraber o kişiler hakkında yapılan yargılamalar, yurt dışına kaçan irtibatlı kişilerin sosyal medya üzerinden bir dezenformasyon yaptığının da farkındayız." ifadesini kullandı.
"Hedef gösterilmesi ve haksız bir uygulama ile karşı karşıya kalması kabul edilemez"
Adalet Bakanı Tunç, ABD'de Türk öğrenci Rümeysa Öztürk'ün gözaltına alınmasına ilişkin, şunları söyledi:
"Gözaltına alınan Rümeysa ile ilgili Dışişleri Bakanlığımız bir açıklama yaptı. Filistin davasını savunduğu için orada gözaltına alınmış olmasını kabul edemeyiz. Rümeysa'ya yapılan bu uygulama doğru bir uygulama değil. Sırf Filistin'i desteklediği için hedef gösterilmesi ve haksız bir uygulama ile karşı karşıya kalması kabul edilemez. Soykırım sözleşmesinin ihlal edildiği ortadadır. Sözleşmeyi ihlal ettiği için, soykırım suçu işlendiği için İsrail, Uluslararası Adalet Divanı'nda yargılanmaktadır. Alınan tedbir kararları maalesef uygulanamamaktadır. Çünkü icra edecek makam Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK). BMGK bu kararları maalesef oy çokluğu ile tanımakta. Uluslararası sistemin, insanlığın sorunlarına çözüm bulamadığına yönelik, uzun zamandır Sayın Cumhurbaşkanımız bunu seslendirmektedir ve 'Daha adil bir dünya mümkündür' derken, 'Uluslararası sistem bir revizyona tabii tutulmalı' derken, bunu kastetmektedir. Hep birlikte çocuklara sahip çıkalım, çocuklar, kadınlar, masum insanlar ölmesin. Türkiye oradaki mazlumların hakkını savunmaya devam edecek."
"Yargıyı baskı altına almaya yönelik çabalar hukuk devletinde sonuç vermez"
İBB'ye yönelik soruşturmalarla ilgili soruya Tunç, şu cevabı verdi:
"Adli soruşturmaya 'Siyasidir' demenin, dosyadaki gerçekleri değiştirmeyeceğini söylemek lazım. Dosyada delil varsa ya da yoksa, dışarıdaki söylemlerin o dosyanın içeriğini karartması mümkün değildir. Eğer savcılığın tespit ettiği deliller varsa bunlar eninde sonunda ortaya çıkacaktır. Sokak çağrılarının, sokaktaki gösterilerin yargıyı etkilemesi mümkün olmaz. Yargıyı baskı altına almaya yönelik çabalar hukuk devletinde sonuç vermez. Burada hep beraber bunun bir adli soruşturma olduğunu kabul edelim, masumiyet ve lekelenmeme hakkı çerçevesinde hep beraber sonucu bekleyelim."
Tunç, bir basın mensubunun, Türkiye'deki basın özgürlüğü konusuna ilişkin sorusu üzerine, "Gazetecilik aynı zamanda bir kamu hizmetidir. Dolayısıyla kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi iktidar ve muhalefet açısından çok önemlidir. Gazetecilik faaliyeti nedeniyle bir kişinin tutuklanmasını kesinlikle kabul edemeyiz, ama gazeteciler de suç işleme özgürlüğüne sahip kişiler değildir. Her meslek grubundan suç işleyenler olabilir." değerlendirmesinde bulundu.
Tutuklanan İmamoğlu'nun ne kadar süre hapiste kalacağıyla ilgili soru üzerine Tunç, İmamoğlu'nun tutukluluk süresinin, soruşturmanın seyri, isnat edilecek suçlamalar ve iddianamenin düzenlenmesinin ardından ortaya çıkabileceğini, bu konuda fikir beyan etmesinin söz konusu olamayacağı belirtti.
Yılmaz Tunç, yeni anayasa çalışmalarının hangi aşamada olduğuyla ilgili soruyu da şöyle yanıtladı:
"Anayasa çalışmalarında Meclis Başkanımızın başlatmış olduğu bir süreç var. En başından beri Türkiye'nin, demokratik, sivil, katılımcı, TBMM üyelerinin yazdırdığı ve millet tarafından onaylanan yeni bir anayasa ihtiyacını hep dile getirdik. 1980 darbesi sonrası anayasamız 1982'de ilan edilmişti. Bu anayasada neredeyse madde sayısı kadar değişiklik yaptık. Özellikle son çeyrek asırda, anayasadaki hukuk devleti ilkesini güçlendirmeye, yönetim sistemini, Cumhuriyet'i daha da güçlendirmeye, halkın doğrudan doğruya cumhurbaşkanını seçebilmesine, yargı birliğinin sağlanmasına, temel hakların güçlendirilmesine, anayasadaki o darbeci anlayışın hakim olduğu maddeleri ve vesayetçi anlayışı ortadan kaldırmaya yönelik çok önemli değişiklikler yaptık. Biz diyoruz ki yeni anayasada, tümden sivillerin iradesinin tamamen ortaya konduğu, toplumun her kesiminin kendisini içinde bulduğu bir toplum sözleşmesi yapalım. Bu konuda uzlaşma olursa çok güzel olur."
"Terörsüz bir Türkiye istiyoruz"
Bakan Tunç, Terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın, örgütün silah bırakmasına yönelik çağrısının ardından herhangi bir gelişme olup olmadığına yönelik soru üzerine, şu bilgileri verdi:
"Bu çağrıda bir al-ver sürecinin, pazarlığın söz konusu olmadığını görüyoruz. Bu çağrının bir an önce yerine getirilmesi, 40 yıldan bu yana ülkemizin gelişmesinin, kalkınmasının önünde engel olan, en çok da Kürt kökenli vatandaşlarımızı sıkıntıya sokan, bölgenin gelişmesi ve kalkınmasının önünde engel olarak duran, binlerce insanın ölmesine, şehit olmasına neden olan terör örgütünün artık kendisini yok etmesi gerekir. Çünkü lideri, elebaşı bunu söylüyor. Dolayısıyla bir an önce kongreleri toplayıp fesih kararı almaları, tüm grupların silah bırakması yönündeki çağrıya cevap verilmesi gerekir."
Bir pazarlığın söz konusu olmadığını vurgulayan Tunç, "Terörün, şiddetin olmadığı bir ülke istiyoruz. Terörsüz bir Türkiye istiyoruz. Tüm amacımız bu." dedi.
"Acıları istismar eden açıklamalarda bulundu"
Bolu Kartalkaya'daki otel yangınına ilişkin hazırlanan bilirkişi raporunun ardından, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in dile getirdiği iddialar hatırlatılan ve soruşturmadaki son gelişmeler sorulan Tunç, yangını söndürme çalışmaları devam ederken bir yandan da adli soruşturma başlatıldığını anımsatarak, başsavcılığın talimatıyla oluşturulan bilirkişi heyetinin raporunun henüz başsavcılığa takdim edilmeden kamuoyuyla paylaşıldığını anlattı.
Resmi bir nitelik kazanmayan raporun, metin olarak Özel tarafından kamuoyuna sunulduğunu kaydeden Tunç, "Sunarken de birilerinin sorumluluktan kaçırılmaya yönelik çaba olduğunu ve iktidarın bazı kişileri korumaya çalıştığı yönünde bir takım hiç de hoş olmayan, acıları istismar eden açıklamalarda bulundu. Tabi imzasız bir metin. Ben de hemen ardından açıklama yaptım, 'Bu resmi değeri olmayan bir belge' dedim." sözlerini sarf etti.
Tunç, başsavcılığın, İTÜ Afet Bilimleri Enstitüsü'ndeki akademisyenler ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nden bir idare hukuku profesöründen oluşan heyetten rapor hazırlanması talebinde bulunduğunu belirterek, yerinde yapılan çalışmaların ardından 200 sayfadan oluşan bir raporun başsavcılığa ibraz edildiğini anımsattı.
Raporda bir takım sorumlular tespit edilerek, kurumlarla ilgili değerlendirmelere yer verildiğini ifade eden Tunç, "(Özgür Özel) Rapor geldikten sonra bir tek cümle edemedi çünkü biz diyoruz ki 'Ucu nereye dokunursa dokunsun mutlaka soruşturulsun'. O diyor ki 'Ucu buraya dokunmasın, sadece bu kadar soruşturulsun'. Aramızdaki fark bu." diye konuştu.
Bakan Tunç, rapor geldikten sonra da yeni tutuklamalar olduğunu belirterek, "Dün gece itibarıyla 6 şüpheli daha tutuklandı. Şu anda soruşturma kapsamında 20 tutuklu var. Çok önemli bir olay. Kusuru olanlar, bu yangının çıkmasına sebebiyet verenler, yangının söndürülmemesinde ihmali olanlar, tüm bunlar yargı tarafından değerlendirilecek ve bir sonuca varılacaktır. Yargı makamları, 78 canın hesabını, kusuru olanlardan soracaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.