Dolar
34.19
Euro
37.89
Altın
2,662.35
ETH/USDT
2,456.20
BTC/USDT
60,812.00
BIST 100
9,351.22
Ekonomi

Bayraktar TB3 ve ANKA III halka açık ilk uçuşunu TEKNOFEST'te yapacak

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Bayraktar TB3 ve ANKA III'ün halka açık ilk uçuş gösterisini TEKNOFEST Adana'da yapacağını bildirdi.

Ekip  | 01.10.2024 - Güncelleme : 01.10.2024
Bayraktar TB3 ve ANKA III halka açık ilk uçuşunu TEKNOFEST'te yapacak Fotoğraf: Özge Elif Kızıl/AA

Ankara

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.

TEKNOFEST mevsimi geldiğinde gençlerin heyecanına, coşkusuna ortak olduklarını dile getiren Kacır, TEKNOFEST'in gelecek Türkiye'nin fragmanı gibi olduğunu söyledi.

Kacır, 2018'den bu yana düzenlenen TEKNOFEST'in 7'inci yılında olunduğunu anımsatarak, şöyle devam etti:

"Her düzenlediğimiz TEKNOFEST'te aslında milletimiz, Türkiye'nin milli teknoloji hamlesi yolculuğunda elde ettiği kazanımları, gelecek yıllarda hem savunma sanayinde hem de sivil teknolojilerde kullanıma girecek, yaygınlaşacak teknolojileri deneyimleme ve görme imkanı buluyorlar. Bu yıl Bayraktar TB3 ve insansız savaş uçaklarımızdan ANKA-3 halka açık ilk uçuş gösterisini TEKNOFEST Adana'da yapacak. TEKNOFEST gökyüzünde adeta muazzam bir gösteri sahnesi. Türkiye'nin milli kanatları KIZILELMA, Akıncı, TB2, Anka, Aksungur, Hürkuş, Hürjet, Gökbey, Atak gökyüzünde muazzam gösteriler gerçekleştiriyor. Bunun yanında Türk yıldızları, Solo Türk yine muazzam gösterilerle ve yankısı çok geniş coğrafyaya yayılarak TEKNOFEST'i zenginleştiriyor."

Kacır, merkezinde teknoloji yarışmaları olan Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali'nin, Türk gençliğinin, TEKNOFEST kuşağının milli teknoloji hamlesine yol arkadaşı olmasına vesile olduğunu dile getirdi.

İlk TEKNOFEST'in düzenlendiği 2018'deki 14 teknoloji yarışmasına 20 bin gencin katıldığını anlatan Kacır, "Bu yılın TEKNOFEST'inde 790 bin takımda 1 milyon 650 bin gencimiz projeleriyle yarışıyorlar. 50 farklı kategoride TEKNOFEST yarışmaları düzenleniyor. Her yıl yeni yarışmalar ekleniyor TEKNOFEST'e. Bütün yarışmalar geleceğin teknolojilerine yönelik hazırlanıyor." diye konuştu.

Kacır, bu yılın festivalde kuantum hackathonu, nükleer enerji, akıllı Wi-Fi, hava savunma sistemlerine yönelik yarışmalarının yeni olduğunu vurgulayarak, bu yıl önceki yıla ilave olarak 11 farklı yarışmanın eklendiğini belirtti.

Söz konusu yarışmaların sadece proje yarışması olmadığını, gençlerin TEKNOFEST yarışmalarıyla hayallerini araştırma ve geliştirmeye, projelere ve nihayetinde teknoloji girişimcilerine dönüştürdüklerine işaret eden Kacır, "TEKNOFEST'ten her yıl yüzlerce yeni teknoloji gelişimi doğuyor. Bunların arasında yapay doku teknolojisi, yapay zeka dil modelleri gibi geliştirilen girişimler var. Geliştirdikleri teknolojik ürünleri, 21 farklı ülkeye ihraç eden, milyon doların üzerinde ihracat yapan gencecik kardeşlerimizin kurduğu girişimler var. Bunlar gerçekten geleceğin Türkiye'sinin gençlerinin ayak sesleri." değerlendirmesinde bulundu.

"TEKNOFEST katılımı rekorlara sahne olacak"

Kacır, bu teknoloji girişimlerini, toprağın altına ekilmiş tohum gibi gördüğünü dile getirerek, "Bir gün o toprak çatlıyor ve bir anda toprak yemyeşil oluyor. TEKNOFEST adım adım Türkiye'nin bu noktaya gelmesine vesile olacak. Bizim de hayatımıza anlam katan, hayatımız boyunca yaptığımız en kıymetli, anlamlı işlerin başında gelen bir proje, bir etkinlik." dedi.

Adana'da da 2-6 Ekim'de muhteşem bir TEKNOFEST'in yaşanacağını belirten Kacır, katılımcılara toplu taşıma ve ring araçlarını kullanmaları tavsiyesinde bulundu.

Kacır, TEKNOFEST katılımının rekorlara sahne olacağını dile getirerek, geçen yıl İstanbul, Ankara ve İzmir'de düzenlenen 3 TEKNOFEST'e 4,5 milyon misafirin katılım sağladığını anımsatarak şöyle konuştu:

"Bu, dünyada eşi benzeri olmayan bir iş. TEKNOFEST adeta toplumsal dip dalgaya dönüştü. 7'den 77'ye, küçücük çocuklarını yanlarına alan anne-babalardan, 70'li yaşlarındaki büyüklerimize kadar herkes, Türkiye'nin bu yolculuğuna ortak olma heyecanı yaşamak arzusunda. Bu da çok anlaşılır çünkü Türkiye için bu işler, yitik sevda gibi. Türkiye'de her birimiz Vecihi Hürkuş'ların, Nuri Demirağ'ların hikayelerini dinleyerek büyüdük. Devrim otomobilinin yaşadığı makus talihi, akamete uğratılmış hikayesini okuduk, filmlerde izledik. Bazı büyüklerimiz, bizzat o günleri yaşadı. Şimdi o günlerden bugünlere gelindi. Savunma sanayinde dünyanın lider ülkelerinden biri olduk. İHA gibi alanlarda dünya birincisi bugün Türkiye. Savunma sanayi sistemlerinin yüzde 80'den fazlasını kendi imkanlarıyla karşılayan bir ülke. Kendi evlatlarının alın teriyle, akıl teriyle başarabilen bir ülke. Bu heyecana ortak olmak Türk milletinin hakkıdır. TEKNOFEST'ler bu heyecanla devam edecek. Adana'da hep birlikte bu heyecanı yaşayacağız."

Türkiye'nin astronotlarının TEKNOFEST'te olacağını, uzay yolculuklarına ilişkin deneyimlerini gençlerle paylaşacaklarını anlatan Kacır, Türkiye'nin otomobilinin festivalde olacağını söyledi. Özellikle çocuklar için hazırlanan alanların bulunacağını ifade eden Kacır, çocukların hayallerinde milli teknoloji hamlesi bilincinin oluşmasının kıymetli olduğunu kaydetti.

 "Siber güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasına dönük tedbirlerimizi artırıyoruz"

Bakan Kacır, 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in "canlı yayında soykırım" yaptığını, dünyanın da bu soykırımı izlediğini ifade ederek "Türkiye olarak bir an evvel bu zulmün ve katliamın durması için Filistinli kardeşlerimizin ve tüm coğrafyanın huzura yeniden kavuşması için Sayın Cumhurbaşkanı'mızın liderliğinde hem diplomatik kanallardan hem insani yardımlar yoluyla elimizden geleni en ileri düzeyde yapmaya gayret ediyoruz. İsrail saldırıları, etik ve ahlaki değerler üzerine yükselmeyen teknolojinin insanlık için ancak felaket olacağına dair tarihte yaşadığımız bir örnek." diye konuştu.

İsrail'in sahip olduğu teknolojik üstünlükleri hiçbir hak, hukuk tanımaksızın başka ülkelerin topraklarını işgal etmek, masum insanların canını almak için hunharca kullanabildiğine dikkati çeken Kacır, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki konuşmasını hatırlattı. Kacır, Lübnan'da çağrı cihazlarına yönelik yapılan saldırının hiç umulmadık teknolojik ürünlerin saldırı aracına dönüşebileceğini gösterdiğine işaret ederek buralarda siber güvenlik açıklarının olması ya da tedarik zincirlerinde güvensiz halkaların bulunmasının, ülkeleri hiç umulmadık ürünler üzerinden bir tehdit ve tehlikeyle karşı karşıya bırakabileceğini gösterdiğini anlattı.

Kacır, son dönemde pek çok cihazın siber saldırılara açık hale geldiğine işaret ederek şu değerlendirmede bulundu:

"Türkiye, merkezi ve kritik altyapılarını siber saldırılara karşı koruma konusunda çok kuvvetli imkanlara ve kabiliyetlere sahip. Bu konuda Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi ve bu merkezle birlikte yürütülen çalışmalar, bizim TÜBİTAK çatısı altında Siber Güvenlik Enstitümüz, üzerlerine düşen vazifeleri yerine getiriyorlar ama diğer pek çok devlette olduğu gibi bizim de aslında bu yarışta çok dinamik, çevik bir gayret içinde olma zorunluluğumuz var. Çünkü tehditler çeşitleniyor, farklılaşabiliyor. Daha önce çok daha sınırlı sayıda cihazla bağlantılı iken bugün hayatımızda pek çok cihaz artık internete açık. Kullandığımız saatten buzdolaplarına, çamaşır makinelerine, elektrikli süpürgelere, otomobillere kadar pek çok cihaz siber saldırılara açık hale geldi. Tabii ki biz de devlet olarak endüstriyel ürünlerdeki siber güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasına dönük tedbirlerimizi artırıyoruz."

Siber Güvenlik Başkanlığı TBMM'nin ilk işlerinden olacak

Kacır, bu cihazların patlayıcı hale gelebileceği gibi bir düşüncenin ortaya çıkmaması gerektiğini belirterek "Siber riskler açısından bu cihazların kontrolü, denetimi konusunda yeni adımlar atıyoruz, atacağız. Avrupa'nın bu konuda Siber Güvenlik Yasası var. Bu, gelecek yıllarda devreye girecek. Biz de bu yasayla uyumlu adımlar atıyoruz." ifadelerini kullandı.

Bunların sanayinin ihracat kabiliyeti açısından da önemli olduğunu vurgulayan Kacır, Türkiye'nin 262 milyar dolarlık ihracatının 100 milyar dolarının Avrupa'ya yapıldığını, Avrupa Birliği'nin bu konudaki Siber Güvenlik Yasası kapsamında ortaya koyduğu düzenlere uyup aslında endüstrinin ihracat kabiliyetinin sürmesi için de bunların önem taşıdığını bildirdi. Kacır, bunlardan daha önemlisinin de milletin güvenliği olduğunu dile getirdi.

Bu konuda daha dinamik bir gayret içinde olacaklarına işaret eden Kacır, şöyle konuştu:

"Önümüzdeki dönemde Meclis'imizin gündemindeki ilk işlerden biri Siber Güvenlik Başkanlığına ilişkin yasa çalışması olacak. Böylelikle yeni bir otorite kurulmuş olacak. Türkiye'nin siber güvenlik alanında önümüzdeki dönemde atacağı adımları daha kuvvetli şekilde atması, kamuda farklı birimler arasında koordinasyonun güçlenmesini sağlayacak. Biz Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak hem TÜBİTAK bünyesinde Siber Güvenlik Enstitüsü eliyle bu hizmetleri kamu kurumlarına sunmaya devam ediyoruz hem de önümüzdeki dönemde endüstriyel ürünlerin siber güvenliğine ilişkin üzerimize düşecek görevlere hazırlanıyoruz."

Ürün güvenliğinin artık geleneksel olarak yürütülen çalışmalardan ibaret olmadığını, bunun önemli bileşenlerinden birinin siber güvenlik haline geleceğini vurgulayan Kacır, gelecek dönemde Bakanlığın yetki ve sorumlulukları çerçevesinde özellikle endüstriyel ürünlere ilişkin tedbirleri almayı, denetimleri ve kontrolleri gerçekleştirmeyi amaçladıklarını sözlerine ekledi.

Kacır, Togg için yabancı ortaklığın söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine yüksek teknoloji alanlarında uluslararası işbirliklerinin mümkün olduğunu söyledi.

Togg'un batarya teknolojileriyle ilgili şirket kurduğuna dikkati çeken Kacır, bu şirketin Çinli bir şirketle ortaklığı olduğunu ifade etti.

Kacır, ortaklık kapsamında, batarya üretiminin ve AR-GE çalışmalarının Türkiye'de yapılmasının hedeflendiğini dile getirerek, "Bunun gibi işbirlikleri önümüzdeki dönemde çoğalabilir. Togg'u kuvvetlendirecek her türlü işbirliğini biz de olumlu karşılarız. Togg bizim milli markamız, bu anlayışla doğdu, bu anlayışla büyüyecek. Burada farkı bir manipülasyon oluşmasını arzu etmem." diye konuştu.

"Şarj konusunda önemli adımlar attık"

Türkiye'de elektrikli otomobillere ilişkin altyapının durumunun sorulması üzerine Kacır, elektrikli araçların sessizlik, çevre dostu ve kullanım maliyeti açısından kullanıcılarına avantajlar sunduğunu anlattı.

Kacır, elektrikli araçlarda menzil kaygısının yeni kullanıcılar için soru işareti oluşturduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:

"Aracınızı kendi eviniz veya iş yerinizde şarj edebiliyorsunuz. Bunun yanında halka açık şarj istasyonları da çok önemli. Bunun için Bakanlık olarak önemli adımlar attık. Geçtiğimiz dönemde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) ile işbirliği yaparak bu alanda bir düzenleme çalışmasını yaptık. Bir lisans mekanizması kuruldu, bu alana özel sektör şirketlerinin yatırım yapmasının önü açıldı."

Halihazırda Türkiye'de 23 bin 400 halka açık elektrikli şarj ünitesi bulunduğunu ve bunların 8 bin 850'sinin hızlı şarj ünitesi olduğunu belirten Kacır, "Hızlı şarj ünitelerinden kastımız, ortalama konuşuyorum, 25 dakikada aslında bataryanızı doldurabileceğiniz üniteler. Bizim bir hızlı şarj ünitesi destek programımız oldu. Şu anda 81 şehrin tamamında hızlı şarj üniteleri kurulmuş oldu. Türkiye elektrikli araç başına düşen şarj ünitesi sayısı açısından Avrupa'da lider konumda. Dolayısıyla kullanıcıların bu konuda artık bir kaygı yaşamamaları gerekir diye düşünüyorum." dedi.

Elektrikli araç pazarının ve buna bağlı olarak şarj ünitelerinin artacağını anlatan Kacır, eksik bölgelerde şarj ünitelerinin yatırımlarını hızlandırmak için destek programları oluşturduklarını bildirdi.

Kacır, elektrikli araçlar için Türkiye'nin altyapısının oldukça yeterli olduğunu vurgulayarak, kullanım yaygınlaştıkça altyapının gelişimini sürdüreceğini söyledi.

"HIT 30, son dönemde attığımız en önemli adımların başında geliyor"

HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programı'nın hedeflerine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Bakan Kacır, şu ifadeleri kullandı:

"HIT 30 son dönemde attığımız en önemli adımların belki de başında geliyor. Sayın Cumhurbaşkanı'mız dünyaya Türkiye'nin yüksek teknoloji yatırım programını ilan etti. HIT 30'daki 30'un 2 anlamı var. Bir anlamı hedef 2030, 2030'a dek bu programı sürdürmeyi amaçlıyoruz. Bir diğer anlamı da bu programla 30 milyar dolarlık bir teşvik paketini yüksek teknoloji yatırımlarına sunmayı amaçlıyoruz. Ülkede katma değerli üretimi ve yüksek teknoloji ihracatını artırmak için yatırımları artırmanız lazım, özellikle uluslararası yatırımları çekebilmeniz lazım."

Kacır, Kovid-19 salgınından sonra dünyanın ucuz, tek merkezden tedarik yapması konusunda ciddi soru işaretleri doğduğuna işaret ederek, bu modelin risklerini bütün dünyanın deneyimlediğini anlattı.

Türkiye'nin yüksek teknolojili ihracatını artırmasının önemini vurgulayan Kacır, şöyle devam etti:

"Bunun için yeni yatırımları Türkiye'ye kazandırmalıyız. HIT 30 programıyla şunu yaptık. Özellikle elektrikli araçlar, batarya, yarı iletkenler yani çip üretimine ilişkin yatırımlar, güneş hücreleri, rüzgar türbinleri, veri merkezi yatırımları ve benzeri alanlarda çok kapsamlı teşvik paketleri hazırladık. Doğrudan nakit teşvikler, istihdam destekleri ve vergi avantajları sunduğumuz paketler hazırlanmış oldu. Elektrikli araçlarda 5 milyar dolar, çip yatırımlarına ilişkin 5 milyar dolar, batarya yatırımlarına ilişkin 4,5 milyar dolar, güneş hücrelerine ilişkin 2,5 milyar dolar, rüzgar türbinlerine ilişkin 1,7 milyar dolar, AR-GE merkezlerine ilişkin 1 milyar dolarlık kaynağı bu alanda gerçekleşecek yatırımlara önümüzdeki dönemde, inşallah, sunacağız."

Kacır, program kapsamında 50'ye yakın firmayla görüşmeye başladıklarının altını çizerek, söz konusu firmaların 10'unun fizibilite paylaşımı aşamasına geldiğini söyledi.

Salgın döneminden sonra Türkiye'nin avantajlı bir konuma geldiğini anlatan Kacır, bu avantajları değerlendirmeyi amaçladıklarını vurguladı. Kacır, HIT 30'un yüksek teknoloji yatırımlarında bir dönem noktası oluşturacağını da belirtti.

Bakan Kacır, teknoloji girişimciliğinin yeni nesil ekonominin lokomotifi olduğuna dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:

"Bu yeni nesil şirketlerin Türkiye'de sayılarını artırmak öncelikle hedeflerimizden biri. Bunun ekonomimiz için dönüştürücü bir güç ortaya çıkaracağına inanıyoruz. Son 22 yıl bu alanda temellerin atıldığı bir dönem oldu. 2002'de Türkiye'de 2 teknopark vardı. Bu 2 teknoparkta da 56 şirket araştırma, geliştirme, inovasyon yapıyordu. Bugün Türkiye'de teknoparkların sayısı 104'e yükseldi. Buralarda 10 bin 800 şirket AR-GE, inovasyon yapıyor. Bunların 3 bine yakını yeni doğan şirketler. Türkiye'nin AR-GE insan kaynağı 10 misline çıktı, AR-GE harcamaları da 10 misline çıktı, 1,2 milyar dolardan 12 milyar dolara geldi Türkiye'nin AR-GE harcaması. Yeni nesil şirketleri ortaya çıkaran AR-GE çalışmaları."

Yeni nesil teknoloji şirketlerinin finansmana erişiminin de önemli olduğunun altını çizen Kacır, bu konuda son dönemde çeşitli adımlar attıklarını kaydetti.

Kacır, AR-GE teşviklerine yönelik de düzenlemeler yaptıklarını bildirerek, büyük şirketlere AR-GE teşviklerinden sağladıkları kazanımları teknoloji girişimlerine yönlendirme zorunluluğu getirdiklerinin altını çizdi.

Türkiye'de son 3,5 yılda teknoloji girişimlerine 4,5 milyar dolar yatırım yapıldığını belirten Kacır, bu yatırımların daha önceki dönemlere göre çok fazla arttığını söyledi.

Kacır, 2030'da 100 bin teknogirişimin Türkiye'den doğmasını hedeflediklerini vurgulayarak, 100 girişimin de milyar dolar değerini aşmasını hedeflediklerini dile getirdi.

"Yenilikçi teknolojilere yönelmemiz çok önemli"

Türkiye'nin doğrudan sermaye yatırımları açısından son 22 yılda önemli başarılar elde ettiğine işaret eden Kacır, AK Parti hükümetleri döneminde 262 milyar doların üzerinde doğrudan yabancı sermayenin Türkiye'ye geldiğini söyledi.

Kacır, küresel doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında Türkiye'nin payının binde 2'lerden yüzde 1'lere çıktığını bildirerek, şimdi bu payı yüzde 1,5'e yükseltmeyi hedeflediklerini aktardı.

Yeni teknolojilerin Türkiye'de geliştirilmesi ile AR-GE ve inovasyon yatırımlarını önemsediklerini dile getiren Kacır, sadece Batılı ülkelerden değil, yüksek teknolojide önemli atak yapan Çin'den gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını artırmak istediklerini anlattı.

Kacır, bu kapsamda gerçekleştirdiği Çin seyahatinin amacının, elektrikli araç ve batarya teknolojilerinde Türkiye'ye yatırım çekmek olduğunu belirterek, "Çin'den yatırım çekmemiz, önümüzdeki dönemde küresel piyasalarda güçlenen oyuncularla Türk sanayisini kuvvetlendirmemiz anlamına gelecek. Türkiye, otomotivde de iddialı bir ülke. Otomotiv, ihracatta lokomotif sektörümüzdür. Türkiye'nin yıllık 35 milyar dolar otomotiv ihracatı var. 8 küresel şirket Türkiye'de halihazırda bu alanda üretim yapıyor. Bu şirketlerin 100'den fazla tedarikçisi var. Türkiye'de bu sektörün kuvvetini sürdürmesi, rekabet gücünü koruması çok önemli. Bunun için de yenilikçi teknolojilere yönelmemiz çok önemli." diye konuştu.

"Fabrika arazisine ilişkin altyapı hazırlıkları yürütülüyor"

Elektrikli araç üreticisi BYD'nin Türkiye'ye yatırım kararı aldığını anımsatan Kacır, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çok sıkı bir çalışma yürüyor. 2026'da üretim başlayacak, imzalar atıldı. BYD, Manisa Organize Sanayi Bölgemizde yer tahsis sürecini tamamladı, fabrika inşaatına ilişkin izin başvurularını gerçekleştirdi, bu başvurular en hızlı şekilde değerlendirilecek, sonuçlandırılacak. Fabrika arazisinde altyapı hazırlıklarına ilişkin Manisa Organize Sanayi Bölgemizle birlikte yürüttüğümüz çalışmalar var. 160 hektarlık bir alandan söz ediyoruz. Orada hem bir AR-GE merkezi hem 150 bin araçlık fabrika hem de bir tedarikçi parkı olacak. Tedarikçi firmalar da burada yatırım yapacak. Türkiye, yüksek teknolojide çok önemli bir adım atmış olacak. 650 binden fazla çalışanı olan, 110 binden fazla AR-GE çalışanı olan, her gün 32 patent geliştiren bir markanın Türkiye'de AR-GE merkezi kurması, nitelikli mühendislerimizi, araştırmacılarımızı istihdam edecek olması, doğrudan 5 bine yakın, dolaylı olarak 20 binin üzerinde bir istihdam potansiyeli oluşturacak olması ve bütün bu yatırımı yüzü dışarıya dönük olarak, ihracat pazarlarını hedefleyerek gerçekleştirmesi çok değerli, çok kıymetli."

"Başka markalarla Türkiye'nin potansiyelini paylaşmaya devam edeceğiz"

Kacır, Chery'nin uluslararası başkanının Yatırım Danışma Konseyi Toplantısı'na katıldığına da işaret ederek, "Sayın Cumhurbaşkanımız da kendisini kabul etti, Türkiye'de potansiyel bir yatırımın nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin istişarelerde bulunduk. Chery ile de geçtiğimiz yıl sonundan beri çok sıkı bir iletişim ve diyalog halindeyiz, o yatırım için de son basamaklara geldik. Hedefimiz, orada da neticeye erişebilmek. Gerek Chery ile gerek başka markalarla Türkiye'nin potansiyelini paylaşmaya devam edeceğiz." ifadesini kullandı.

Amerika Birleşik Devletleri'nde de yatırımcı toplantıları gerçekleştirdiklerini bildiren Kacır, ABD'li ve küresel markaların gündeminde Türkiye'de yeni yatırımlar gerçekleştirmek olduğunu aktardı.

Kacır, hem elektrikli araç hem batarya hem de diğer yüksek teknoloji alanlarında gelecek dönemde ciddi neticeler elde edilmesini beklediklerini belirterek, böylece geçen yıl 9 milyar doları aşan yüksek teknoloji ihracatının 2028'de 19 milyar doları aşmasının hedeflendiğini söyledi.

"Togg'u desteklemeyi sürdüreceğiz"

BYD ve diğer firmaların Türkiye'de yatırım yapmasının Togg'un rekabet gücünü etkileyip etkilemeyeceğine ilişkin soruya da yanıt veren Kacır, şu değerlendirmede bulundu:

"Togg yeni bir teknoloji markası aslında. Her yeni markanın doğduğu, emeklediği, büyüme aşamasında olduğu süreçlerde ciddi bir sahiplenme ve destek ihtiyacı var. Dünyanın en kıymetli elektrikli araç markasının 5'inci, 6'ncı yılında geldiği üretim hacmine aslında Togg'un bir yılda geldiğini görüyoruz. Bu hepimizin sahiplenmesiyle mümkün oldu. Millet olarak Togg'a 60 yıl öncesindeki 'Devrim otomobili' hayalimizle, Sayın Cumhurbaşkanımızın tabiriyle "devrin otomobili" olarak gerçekleştiren bir proje olarak yaklaştık ve sahip çıktık. Togg da elbette bunun hakkını veriyor, verecek. Her yeni teknolojik üründe yaşanabilecek bazı sorunlar da yaşanıyor. Hep birlikte Togg'daki canla başla çalışan, alın teri döken, akıl teri döken bu ülkenin evlatlarına, pırıl pırıl mühendislerine destek olmaya gayret ediyoruz. Giderek teknolojik olarak da iyileşmenin hızlandığını görüyorum. Rekabetin ana unsuru AR-GE, inovasyon, yeni nesil ürünler ve hizmetler geliştirebilmek. Togg bu anlamda çok ciddi gayret ortaya koyuyor. Hem elektrikli araç teknolojisi, batarya ve elektrik motoru teknolojileri hem de otonom sürüş teknolojileri tarafında ciddi bir araştırma, geliştirme çabası içinde. Ama elbette bütün bunlar zaman alacak ve biz bu zaman boyunca Togg'u desteklemeyi sürdüreceğiz."

"Togg sadece Türkiye yollarında değil, Avrupa yollarında da görülecek, satılacak"

Kacır, bu markaların sadece Türkiye'de yatırım yapmadığını, Avrupa'nın farklı ülkelerinde de yatırım yapacaklarını aktararak, "Bu rekabete hazırlanmak bizim için elbette ki bir zorunluluk. Sadece Türkiye pazarında ürün satarak bir küresel markanın ortaya çıkması mümkün değil. İnşallah ihracat da yapacağız. Togg sadece Türkiye yollarında değil, Avrupa yollarında da görülecek, satılacak. Bütün bu pazarlarda onlarca, yüzlerce marka ile modelle rekabet edeceğiz. Bu rekabete hazırlanma sürecinde, bizim hem devlet hem millet olarak milli markamızı sahiplenmemiz çok önemli." dedi.

Togg projesi sürecinde bazı çevrelerce eleştirilerde bulunulduğunu ancak şimdi 37 bin Togg'un piyasada olduğunu belirten Kacır, "Ama şöyle bir algı oluşmasın. Biz Türkiye'nin tüm sanayi sektörlerinin mesuliyetini taşıyoruz ve bu sektörlerde Türkiye'nin tüm milli kabiliyetlerini yükseltmemiz lazım. Yeni nesil yatırımların Türkiye'ye gelmesi, aslında yeni nesil teknoloji geliştiren bir milli markamız için de iyidir." diye konuştu.

Kacır, kamuoyunda "süper teşvik" olarak bilinen proje bazlı devlet desteğine değinerek, her yıl 15 bine yakın teşvik belgesi düzenlediklerini, Türkiye'de bölgesel, sektörel ve farklı ölçekteki yatırımlara ilişkin teşviklerin çok geniş şekilde uygulandığını ifade etti.

"Cari açığı düşürücü yatırımları önceliklendiriyoruz"

Ülke açısından daha yüksek katma değer sağlayacak ve daha kritik alanlarda üretim yapılmasını hızlandıracak teşvikleri proje bazlı devlet desteği olarak tanımladıklarını belirten Kacır, şunları kaydetti:

"Bu sistem kapsamında Türkiye'de bugüne dek 60'a yakın projeye teşvik verdik. Bu projeler tamamlandığında 33 milyar dolar cari açığı düşürücü etki oluşturacaklar. Yaklaşık 39 milyar dolar yatırımla 50 binden fazla istihdam sağlanmış olacak. Burada özellikle cari açığı düşürücü yatırımları çok önceliklendiriyoruz. Örneğin, petrokimya yatırımları çok önemli. Bu alanda değer zincirinde yüksek düzeyde ithal ettiğimiz ürünlerin yerli üretimi bizim için çok değerli. Türkiye petrokimya gibi bir ana sektöre yılda 16 ila 20 milyar dolar harcama yapıyor ve bunun tamamına yakını ithal. Dolayısıyla bu alanda yapılacak her bir yatırım Türkiye'nin cari açığını düşürücü bir etkiye sahiptir."

Kacır, proje bazlı devlet desteklerinin ilerleyen dönemlerde de etkin şekilde uygulanacağını bildirdi.

"Türkiye'nin uydu teknolojilerindeki çalışmaları 20 yıllık başarı hikayesidir"

Türkiye için 2024 yılının adeta bir "uzay yılı" olduğunu vurgulayan Kacır, bu yıl Türkiye'nin ilk astronotu Alper Gezeravcı'nın ilk uzay bilim misyonunu gerçekleştirerek Uluslararası Uzay İstasyonu'na (ISS) gittiğini, Tuva Cihangir Atasever'in ise yörünge altı araştırma uçuşunu tamamladığını hatırlattı.

Kacır, gelecek dönemlerde insanlığın uzay araştırmalarına somut projelerle daha etkin ve aktif katılmasına yönelik hazırlıklar yaptıklarını da ifade ederek, şunları söyledi:

"Uluslararası Uzay İstasyonu'nun bir ömrü var. Bunun yenilenmesine ilişkin bir çalışma sürdürülüyor. Bu çalışmalarda Türkiye'nin sanayi ekosisteminin sürece dahil olmasını amaçlıyoruz. Bizim hem savunma sanayisinde, 3 bine yakın firmamızla, elde ettiğimiz kabiliyetler hem uydu teknolojilerini elde ettiğimiz kabiliyetler ki Türkiye, en son Türksat 6A'yı bu yıl uzaya gönderdi. Türkiye'nin uydu teknolojileri alanında yaptığı çalışmalar 20 yıllık bir başarı hikayesidir. Bütün bu kabiliyetler bizim sanayimizi çok geliştirdi. Üretim altyapılarımızı kurduk. Hedefimiz, Uluslararası Uzay İstasyonu'nun yenilenmesi projesinde ya da diğer insanlı uzay programlarında başka ülkelerin ve uluslararası işbirliklerinin gerçekleştirecekleri araştırmalar gibi programlarda Türkiye, geliştirdiği ürünlerle bu programlara dahil olabilsin. Buna yönelik ciddi bir hazırlık içindeyiz."

Türkiye'de uydu geliştirmeye yönelik çalışmaların devlet kurumlarının çalışmalarından ibaret olmadığına işaret eden Kacır, Selçuk Bayraktar başta olmak üzere teknoloji girişimcilerinin de bu alana yöneldiklerini söyledi.

Kacır, Selçuk Bayraktar'ın Fergani'de öncülük ettiği çalışmalarda özellikle Türkiye'nin bir stratejik kazanım elde etmesinin hedeflendiğini ifade ederek, "Konumlama ve zamanlama sisteminde Türkiye'nin bağımsız hale gelebilmesine dönük bir inisiyatif başlattılar. Bunu da çok değerli gördüğümü ifade etmek istiyorum." dedi.

Alçak yörünge denildiğinde erişim maliyetleri daha düşük, aynı zamanda düşük gecikme ve hızlı iletişim olanağı sunan ve takım yıldızları gibi yerkürenin etrafını ören takım uydulardan söz ettiklerini dile getiren Kacır, bu alandaki çalışmaları tetikleyen unsurun uzaya erişimin ucuzlaması olduğunu anlattı.

Kacır, fırlatılan roketlerin geri kazanılması ve bunların birinci kademelerinin tekrar uzaya gönderilir hale gelmesinin 1 birim yükün uzaya gönderim maliyetini neredeyse 10'da 1 seviyesine düşürdüğünü bildirdi.

Bu durumun uzaya gönderilen uydu sayısında muazzam düzeyde artışa yol açtığını anlatan Kacır, şunları kaydetti:

"10 yıl önce ile kıyaslarsak, yılda yaklaşık 200 uydu uzaya gönderebiliyorken, şimdi yılda 2 bin 600'den fazla uydu uzaya gönderiliyor ve alçak yörünge bu düşük gecikmeli hızlı iletişim olanağı sunan takım uydularla donatılıyor. Dolayısıyla Türkiye'de bu alandaki inisiyatiflerin hızlanmasını, inşallah, bizler de amaçlıyoruz. Bütün bu alanlarda Türk sanayisinin uluslararası işbirliklerine girebilmesini de önemsiyoruz. Yani bu küresel projelerden, Uluslararası Uzay İstasyonu'nu yenileme projesi gibi projelerden pay almayı hedefliyoruz. Uzay ekonomisi aslında ana başlık ve burada yılda 600 milyar doları aşan bir ekonomik hacimden söz ediyoruz. Yakında bu 1 trilyon dolara gelecek. Yüzde 1 pay alsak 10 milyar dolar eder. Yüzde 5 pay alsak 50 milyar dolar eder. Dolayısıyla bizim bu konuda hazırlıklarımızı hızlandırmamız lazım. Geleceğin Türkiye'si bu işleri yapan bir ülke olacak. Nasıl son 20 yılda savunma sanayisinde, havacılıkta çığır açtı Türkiye, işte bu atılan adımlar, insanlı uzay araştırmalarında başlatılan çalışmalar ve pek çok proje, önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde Türkiye'nin uzay teknolojilerinde de benzer bir başarı hikayesi yazmasına vesile olur."

Kacır, Türkiye'nin yapay zeka alanındaki hazırlıklarına ilişkin soruyu da yanıtlayarak, yapay zeka konusunun "derin" bir mesele olduğunu söyledi.

Bilgisayarın ve internetin keşfi kadar büyük bir dönüşümün yapay zekayla ortaya çıkarılacağının öngörüldüğüne dikkati çeken Kacır, yapay zekanın bireysel yaşamda tüm iş süreçlerini, her şeyi çok hızlı değiştirdiğini dile getirdi.

"Riskler doğurabileceğinin farkında olmalıyız"

Bakan Kacır, kendileri için konunun Türkiye'nin bu sürecin neresinde olacağı meselesi olduğunu bildirerek, şu değerlendirmede bulundu:

"İnsanlık için şöyle bir riski ifade etmemiz lazım. Bugün yapay zekayı dünyada devletler, üniversiteler, araştırma enstitüleri gibi topluma karşı sorumluluk taşıyan yapılardan daha çok küresel teknoloji şirketleri geliştiriyor. Bunlar da adeta tekelleşen bir seviyedeler. Hem yapay zeka geliştirme imkanı sunan çip ve sunucu altyapılarıyla hem de bu alana ayırabildikleri devasa bütçelerle aslında bu yarışta arayı çok hızlı açıyorlar. Küresel teknoloji tekeli olan şirketlerin bu alanda tekel konumlarını daha da perçinlediklerini görüyoruz. Bu şöyle bir riski beraberinde getiriyor. Bu şirketlerin topluma karşı doğrudan bir sorumluluğu yok. Yapay zeka gibi insanlığın geleceğini doğrudan dönüştürebilecek çok büyük etkisi olacak bir teknolojinin kontrolsüz, kuralsız gelişiminin riskler doğurabileceğinin de farkında olmalıyız."

Bu alanda faaliyet gösteren özellikle küresel düzeydeki inisiyatiflere dahil olmaya gayret ettiklerine vurgu yapan Kacır, Türkiye'nin yapay zeka küresel ortaklığının üyesi olduğunu ve Dijital Avrupa Programı'na katıldığını ifade etti.

Kacır, özellikle sorumlu, etik çerçeveye oturtulmuş bir yapay zeka yaklaşımının benimsenmesi için çaba gösterdiklerini belirterek, yaptıklarının bununla sınırlı olmadığını, bir yandan da Türkiye'nin milli kabiliyetlerini geliştirmeye gayret ettiklerini söyledi.

TÜBİTAK bünyesindeki Türk Ulusal Bilim e-Altyapısı'nın (TRUBA) milli hesaplama altyapısı olduğunu ve burada son dönemde özellikle yapay zeka çiplerine ilişkin yatırımlar yaptıklarını bildiren Kacır, "Şu anda dünyada, zannediyoruz, 321'inci en güçlü bilgisayarı ARP hesaplama kümesini Türkiye'ye kazandırdık. Ama son attığımız adımlar, yatırımlarla muhtemelen ilk 300'de, belki de 200'e girmiş olacağız." dedi.

Kacır, araştırmacılarının ulusal altyapının yanında uluslararası altyapılardan yararlanmalarını önemsediklerini anlatarak, şu ifadeleri kullandı:

"Bunun için de Avrupa Birliği (AB) projelerinden biri olan 'Euro HPC MareNostrum5' projesine ortak olduk. Bu yapay zeka geliştiricilerle büyük kurumlar arasında işbirliklerini tetikliyoruz, destekliyoruz. TÜBİTAK çatısı altında Ulusal Yapay Zeka Enstitüsünü kurduk. Bu enstitümüz bir katalizör rol üstleniyor. Kamu kurumlarıyla yapay zeka start uplarını bir araya getiriyoruz. Önümüzdeki dönemde HIT-30 kapsamında bu alanda büyük ölçekli yatırımları da harekete geçirmek istiyoruz. Yapay zekanın endüstriyel üretimde de çok ciddi bir katkısı olduğunu gözlemliyoruz. Endüstriyel robotların yaygınlaşmasını amaçlıyoruz. Dolayısıyla çok yönlü, çok katmanlı bir süreç Türkiye'de ilerliyor."

"Kendi kaynaklarımızla beslenen yapay zeka çözümlerinin sayısı artsın istiyoruz"

En önemli çalışma başlıklarından birinin güvenli yapay zeka çalışmaları olduğunu belirten Kacır, bu konuda özellikle AB'nin son dönemde bir yapay zeka kanunu çalışmasının bulunduğunu söyledi.

Kacır, bu çalışmayı da dikkatli takip ettiklerine dikkati çekerek, "Türkiye kendi özgün yol haritasında ilerliyor. Yani bütün bunlarda diğer uluslararası yapıların neler yaptığına bakıp Türkiye için en doğru olanı yapmak gibi bir amacımız var. Biz, buradan kazançlı çıkabilecek ülkelerden biri olacağız. Çünkü bizim yapay zeka teknolojilerinin getireceği katma değerle elde edeceğimiz büyük kazanımlar var." diye konuştu.

Bu konuda alternatifleri çoğaltmaları gerektiğini aktaran Kacır, "Kendi kaynaklarımızla beslenen, kurallarını bildiğimiz ve hakikate erişimimizi kolaylaştıracak yapay zeka çözümlerinin hem nitelikleri yükselsin hem sayıları çoğalsın istiyoruz." dedi.

Yapay zeka gibi, endüstriyi, bütün hizmet alanlarını, kişisel bilgiye erişim yaklaşımı tümüyle dönüştürecek bir alanda tümüyle küresel çözümlerin gelişmesini beklemelerinin gelecek adına kendilerini bir tehlikeyle baş başa bırakabileceğini söyleyen Kacır, şunları kaydetti:

"Bunun için inisiyatif almalıyız. Donanımından insan kaynağına, bu alanda yetkinlik geliştirmeye pek çok iş yapıyoruz. Yapay zeka uzmanları yetiştiriyoruz, Bakanlık olarak bu alanda programlar başlatıyoruz. Deneyap Atölyeleri'ni 81 ile yaygınlaştırdık. 140'tan fazla Deneyap Teknoloji Atölyesi'nde, 11 yaşından itibaren, çocuklarımız bu alanlarda yetişiyor. Dolayısıyla bu insan kaynağı ama aynı zamanda ihtiyaç duyulan teknik teknolojik altyapı ve aldığımız başlattığımız inisiyatifler bu konuda Türkiye'nin millileşme atılımını daha da tahkim edecek."

"Yüksek katma değere, yüksek teknoloji yatırımlarına daha fazla odaklandık"

ABD ve Çin'e gerçekleştirdiği ziyaretlere de değinen Kacır, "Geçen yılki ziyaretimizden bu yılki ziyaretimize ilginin çok daha kuvvetlendiğini de gözlemledim. Geçen yıl da ciddi bir ilgi vardı." diye konuştu.

Kacır, Türkiye'nin farklı ülkelere ihracat yaptığına işaret ederek, bunların Türkiye'nin üretim kabiliyetinin somut göstergesi olduğunu belirtti.

"Amerikan şirketlerinin Türkiye'de yatırıma ilişkin yüksek ilgilerini müşahede ettim"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Türkevi'nde bir yatırım konferansı gerçekleştirdiklerini anımsatan Kacır, "Orada 40'a yakın Amerikan şirketi vardı. Tamamına yakını Türkiye ile ilgili yeni yatırım fikirlerinden, projelerinden söz ettiler. Bir kısmı zaten geçtiğimiz aylarda bu yatırımlara ilişkin adımlar da attılar." diye konuştu.

Kacır, Citibank'ın ev sahipliğinde de toplantı gerçekleştirildiğine işaret ederek, şu ifadeleri kullandı:

"Orada da hem sanayi sektörlerinde hem yüksek teknoloji sektörlerinde Amerikan şirketlerinin Türkiye'de yatırıma ilişkin yüksek ilgilerini müşahede ettim. HIT-30 Programı'nı çok kapsamlı konuştuk. Böyle bir çerçevenin sunulması da aslında çok etkili oluyor yatırımcılar nezdinde. Hemen dönüşümüzden itibaren teması sürdürenler oldu. Şimdi önümüzdeki günlerde onlar Türkiye'ye gelecekler. Ekiplerimiz de çok etkin şekilde bu temasların devamını takip ediyor."

Ziyaretin diplomatik sonuçları kadar ekonomik, ticari ve yatırıma dair sonuçları da olduğuna dikkati çeken Kacır, şu ifadeleri kullandı:

"Oradaki gündemin de belki diplomatik başlıklar kadar ekonomiyle ilgili olduğunu da ifade etmeliyim. İnşallah Amerikan şirketleri bu konuda Türkiye'yi önümüzdeki dönemde daha etkin değerlendirecekler. Bizim kapımız onlara da açık, Avrupa şirketlerine de açık, uzak Asya, Çin şirketlerine de açık. Türkiye'de taş üstüne taş koyacak, Türkiye'ye değer katacak, Türkiye ekonomisini güçlendirecek, istihdam sağlayacak, ihracatı artıracak, yatırımları, üretimi, icadı, AR-GE’yi artıracak, inovasyonu artıracak her bir proje bizim için baş tacıdır.

Önceliğimiz Türk milletidir, önceliğimiz milletimizin öncelikleridir. Dolayısıyla uluslararası şirketlere kapımızı açıyoruz, davetlerde bulunuyoruz. En etkin şekilde onlara aslında Türkiye'de imkanlar sağlıyoruz. Şunu da ifade edeyim. Bu tabii Sayın Cumhurbaşkanı'mızın Türk siyasetine getirdiği muazzam bir yenilik ve kazanımdır. Memnuniyetle pek çok yatırımcıdan şunu duydum. Dediler ki 'Biz Türk hükümetinin yetkilileri kadar etkin iletişim kurabildiğimiz, anlık görüşebildiğimiz başka bir ülke hükümet yetkilisi tanımıyoruz.' dediler. Bu da Sayın Cumhurbaşkanı'mızın tarz-ı siyasetinin devlet yönetiminde etkin, anlık, çözüm odaklı yaklaşımının somut bir sonucudur. Türkiye bu dinamizmi korudukça Allah'ın izniyle önümüzdeki dönemde çok daha iyi sonuçlar alacağız."

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.