UNESCO korumasındaki Buhara, İslam mimarisinin eşsiz eserlerine ev sahipliği yapıyor
Türk-İslam mimarisinin örneklerinden çok sayıda medrese, cami, türbe ve kervansaraya ev sahipliği yapan Özbekistan'ın Buhara şehri, devlet korumasına alınmış 700'e yakın tarihi ve kültürel miras niteliğinde yapıtla ziyaretçilerini adeta büyülüyor.
İstanbul
"Kale", "tapınak" anlamına gelen "vihara" kelimesinden türediği rivayet edilen Buhara'nın geçmişi 2 bin 500 yıl öncesine dayanıyor.
Zerefşan Nehri havzasında yer alan ve yüzyıllar boyunca kervanların geçtiği önemli ticaret yollarına ev sahipliği yapan Buhara, bu özelliğiyle farklı dinlere mensup toplumların yollarının kesiştiği en kadim şehirlerinden biri olarak kayıtlara geçiyor.
Buhara, uzun yıllar Zerdüştler, Budistler, Hristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlara ev sahipliği yaptı. Buhara'da bugün de Özbekler, Tacikler, Ruslar, Türkmenler, Kırgızlar, Uygurlar ile az sayıda Ukraynalı ve Yahudi yaşıyor.
Şehir 1599'dan 1920'ye kadar hüküm süren Buhara Hanlığı'na başkentlik yaptı. Buhara'da Moğol istilasında ve 1920'deki Sovyet işgali sırasında iki kez büyük yıkım yaşandı ve çok sayıda tarihi yapı zarar gördü. Bu tarihi yapıların çoğu Sovyet döneminde geçen 70 yıl boyunca kaderlerine terk edildi.
Türk-İslam mimarisinin en güzel örneklerinin görülebileceği ihtişamlı camilere, yüksek minarelere, mavinin farklı tonlarının kullanıldığı kervansaraylara ve çinilerle kaplı medreselere sahip olan Buhara'daki bu tarihi yapılar, bağımsızlığın kazanıldığı 1991'den sonra restore edilmeye başlandı.
Son 5 yıldır hız kazanan restorasyon çalışmaları halen yoğun bir şekilde devam ediyor. Bu tarihi yapılar, 1993'de UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alındı.
Şehirdeki bu görkemli yapılar, ilk olarak Samaniler tarafından inşa edilirken, bugüne kadar varlığını sürdüren eserlerin önemli bir kısmı, Karahanlılar döneminde yapılmış eserler olarak öne çıkıyor.
Leb-i Havuz Kompleksi
UNESCO "Dünya Kültür Mirası Listesi"nde yer alan kadim kent Buhara'nın merkezinde bulunan Leb-i Havuz kompleksi, kentin görülmesi gereken en önemli yerlerinin başında geliyor.
"Rezervuar" anlamına gelen Leb-i Havuz, 1620 yılında yaptırılmış suni ve dekoratif bir havuz. 42 metreye 36 metre boyutunda, 5 metre derinliğinde.
Buhara şehrinde hayatta kalan birkaç yapay göletten biri olan Leb-i Havuz, Sovyet dönemine kadar, şehrin ana su kaynağından biriydi. Havuzdan kanallar aracılığıyla şehre giden su, hastalık yaydığı gerekçesiyle havuz, 1930'larda dolduruldu. Kompleks, kuzeyde Kukeldaş medresesini, batıda Hanaka ve doğuda Nadir Divan-Beyi medresesini kapsıyor.
Leb-i Havuz'un kenarında İpek Yolu kervanlarını simgeleyen deve heykelleri ile Özbekistan'da da çok sevilen eşeğe düz binmiş Nasrettin Hoca'nın heykeli bulunuyor. Kompleksin etrafında turistlerin ilgisini çekebilecek oldukça güzel kafeler, restoranlar ve yöresel hediyelik eşyaların satıldığı çok sayıda dükkan da yer alıyor.
Kukeldaş Medresesi
Kukeldaş Medresesi, Leb-i Havuz Kompleksi içindeki en önemli yapılardan biri olarak dikkati çekiyor. Sütkardeşi anlamına gelen Kukeldaş Medresesi, 1568 yılında Abdullah Han tarafından yapıldı. 160 odası olan 2 katlı bir yapı, 60×80 metre uzunluğundaki yapı, Buhara'nın en büyük medresesi olarak biliniyor.
Medresenin odaları, Özbek el zanaatı ustalarının iş yerleri olarak kullanılıyor.
Hanaka Medresesi
Hanaka Medresesi de kompleksin önemli yapılarından biri olarak görülüyor. Medrese, dönemin vezirlerinden Nadir Divani Bey tarafından 1620'li yıllarda inşa edildi. Sufi locası olarak inşa edilen bu yapı, cami olarak da kullanıldı. Medresenin ortasında yer alan tek kubbeli salonun köşelerinde sufi ve dervişler için inziva odaları bulunuyor.
Nadir Divan Bey Medresesi
Leb-i Havuz'da yer alan medresenin giriş kapısında güneş ve tavus kuşu figürlerinin yanı sıra Kur'an-ı Kerim ayetleri de yer alıyor.
Nadir Divan Bey tarafından 17. yüzyılda kervansaray olarak yapılıp ancak dönemin Buhara hanının isteği doğrultusunda medreseye dönüştürülen bu yapı, 1620 yılında inşa edildi. Medresenin odaları bugün daha çok geleneksel el işçiliğiyle yapılan ürünlerin yapılıp satıldığı iş yerleri olarak kullanılıyor.
Magak Attari Camisi
Magak Attari Camisi'nin, İslam öncesi dönemden bir Zerdüşt tapınağının kalıntıları üzerine inşa edildiği düşünüyor.
Cami çıkan bir yangında tahribata uğrayınca 12. yüzyılda Karahanlılar tarafından ortada kalan temelin üzerine yeni bir cami inşa edildi ve böylelikle bugünkü Magak Attari Cami ortaya çıkmış oldu.
Moğol istilası sırasında kumlar altında kaldığı için yıkılmaktan kurtulan ve bugüne kadar ayakta kalabilmiş şehrin en eski yapılarından biri olan caminin üstündeki kumlar, 17. yüzyılda Buhara Emiri tarafından kaldırıldı ve cami kullanıma açılmak üzere onarımdan geçirildi.
Bazı kaynaklarda söz konusu dönemde kentte bir sinagog olmadığı için Yahudilerin bir dönem ibadet için Müslümanlarla bu camiyi kullandığını aktarılıyor.
Leb-i Havuz kompleksinin yakınlarında dar sokaklarıyla ünlü bir Yahudi mahallesi de yer alıyor.
Yaklaşık 400 yıl önce inşa edilen ve bir sinagogun da bulunduğu mahallede, 200 civarında Yahudi aile ikamet ediyor.
Ark (Han Sarayı)
Buhara'nın en eski mimari yapıtları arasında Han Sarayı olarak bilinen, MÖ 3. yüzyılda inşa edildiği belirlenen ve 20 metre yükseklikte 4,2 hektar alana kurulu "Ark", tüm dönemlerde devleti yönetenlerin sarayı olarak kullanıldı.
Buhari Emiri'nin yanı sıra devlet erkanı ve hizmetlilerin yaşadığı "Ark" sarayında, devlet hazinesi, harem, zindan ve diğer binalar da bulunuyor.
Poyi Kalon Meydanı
Poyi Kalon Meydanı, tıpkı Leb-i Havuz gibi Buhara'nın en önemli dini ve turistik merkezlerinden birisi olarak öne çıkıyor.
Bu meydanda bulunan camiler, medreseler, hamamlar ve kentin simgesi olan minare, Buhara'nın manevi atmosferinin hissedildiği yerlerin başında geliyor.
Buhari'nin ders verdiği Kalon Camisi
Cuma Camisi de denilen ilk cami, Batı Karahanlı Hükümdarı Arslan Han tarafından 1121 yılında yaptırıldı.
Kalon Camisi, Moğol istilası sırasında ciddi hasar gördü. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'ne göre, 13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın başlarında aynı yerde yeni bir caminin yapıldığı kazı çalışmalarla kanıtlandı. Fakat bu bina çabuk harap oldu, 16. yüzyılın birinci çeyreğinde bugünkü biçimiyle ve ilk binanın temel izleri üzerinde yeniden inşa edildi. Ünlü hadis alimi Buhari, bu camide bir dönem hadis dersleri verdi.
Kalon Minaresi (Monorai Kalon)
Buhara'nın en önemli sembollerinden biri Kalon (Büyük) Minaresi, şehirdeki en yüksek yapı olarak yerli ve yabancı turistlerin dikkatini çekiyor.
Yaklaşık 47 metre yüksekliğindeki minare, adını Özbek dilinde "büyük" anlamına gelen "Kalon" kelimesinden alıyor.
Kalon Minaresi'nin, 1127 yılında Karahanlı hükümdarı Arslan Han tarafından Bako adlı bir mimara yaptırıldığı belirtiliyor. 105 basamaklı minare, 13 kuşaktan oluşuyor. Her kuşakta farklı desen ve şekiller yer alıyor. Buhara'nın en görkemli ve yüksek minaresi olan yapının bazı kesimleri turkuaz çinilerle işlendi ve minarenin gövdesinin orta kısmı kufi yazıyla süslendi.
5 asırdır eğitime devam eden Mir-i Arab Medresesi
Poi Kalon Meydanı'nda yer alan Mescid-i Kalon'un tam karşısında bulunan Mir-i Arap Medresesi 16. yüzyıl ortalarına doğru Ubeydullah Han tarafından Abdullah Yemeni adına yaptırılıyor. "Arapların reisi" anlamına gelen "Mir Arap", halk arasında Abdullah Yemeni için kullanılan bir lakap olarak biliniyor.
Kur’an’daki 114 sureyi temsilen 114 oda ve iki kattan oluşan medresenin alt katı derslik, üst katı ise yatakhane olarak kullanılıyor. Mir-i Arap Medresesi, 5 asırdan bu yana, Sovyet işgali de dahil olmak üzere Buhara'da eğitimine devam eden tek medrese olarak yerini alıyor.
Bitlis'in Ahlat ilçesi, Afganistan'ın Belh şehri ile birlikte Kubbet-ül İslam" (İslam'ın Kubbeleri) unvanına sahip 3 şehirden biri olan Buhara ve çevresinde bunların haricinde çok sayıda tarihi yapı bulunuyor.
Buhara çok sayıda ilim insanına da ev sahipliği yaptı
Köklü tarihinin yanı sıra bir dönem ilim ve sanatın önemli merkezlerinden Buhara, çok önemli alim, şair, bilim ve devlet insanı da yetiştirdi.
Modern tıbbın babası Batı'da "Avicenna" olarak tanınan İbn-i Sina, ünlü muhaddis İmam Buhari, Türk-İslam dünyasında "Yedi Pir" diye bilinen Abdülhalık Gucdevani, Muhammed Arif er- Rivegeri, Mahmud Encir Fağnevi, Ali Rametani, Muhammed Baba Sammasi, Seyyid Emir Külal ve Bahauddin Nakşibend gibi birçok isim Buhara'da yetişti.
Yaklaşık 3 milyon turisti ağırlayan Buhara'ya, Türk Hava Yolları'nın İstanbul Havalimanı'ndan 7 Haziran'da itibarıyla başlattığı direkt seferlerle 4,5 saatte ulaşmak mümkün.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.