Dolar
35.23
Euro
36.75
Altın
2,622.57
ETH/USDT
3,348.70
BTC/USDT
96,530.00
BIST 100
9,724.50
Gündem, arşiv

28 Şubat millete karşı bir saldırıydı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "28 Şubat'ta Türkiye bir demokrasi katliamı yaşamıştı. Adına 'postmodern darbe' dediler. Ama bu millete karşı fütursuzca bir saldırıydı" diye konuştu.

28.02.2015 - Güncelleme : 28.02.2015
28 Şubat millete karşı bir saldırıydı

İSTANBUL 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (AKDER) tarafından Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen, "28 Şubatlar Binyıl Sürmez" programına katıldı. 

Konuşmasının başında dün vefatının 4. senesi olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ı rahmetle anan Erdoğan, "Hocamızın milletimize bıraktığı manevi mirasının gelecek nesiller tarafından da örnek alınacağına, takip edileceğine inanıyorum" dedi.

Erdoğan, ülkelerin, milletlerin, insanların hayatlarında önemli dönüm noktaları ve önemli yıl dönümlerinin olduğunu ifade ederek, bunların bir kısmının aydınlığa çıkışın, yeni bir dönemin perdesinin açılışının müjdecisi olduğunu anlattı. Erdoğan, "Bizim için Resul-i Zişan Efendimizin doğum tarihi olan miladi takvimle 571 böyle bir tarihtir. Aynı şekilde milletimiz için Malazgirt Zaferi'ni ifade eden 1071, Osmanlı'nın kuruluş tarihi kabul edilen 1299, İstanbul'un fethi 1453 böyle tarihlerdir. Millet meclisimizin açılış tarihi olan 1920'de böyle bir tarihtir" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir de karanlık tarihler ve acı yıl dönümlerinin olduğunu belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Cumhuriyet dönemine baktığımızda, 1960, 1971, 1980 hep böyle tarihlerdir. Bir de 1997 var tabi. 28 Şubat 1997. Bundan tam 18 yıl önce bugün Türkiye bir demokrasi faciası, bir demokrasi katliamı yaşamıştı. Adına 'postmodern darbe' dediler. Ama aslında bu milletin değerlerine, inançlarına, kültürüne karşı başlatılmış fütursuzca, nobranca bir saldırıydı. 28 Şubat bu konuda bir ilk değildi, son da olmadı. Milli şef özlemi içinde olanlar, 1960 darbesini ve bunun peşinde olanlar, neyin peşindeyseler, 28 Şubat'ı yapanlar da aynı şeyin peşindeydiler. Onun izdüşümü olan 1980 darbesini yapanlar, neyi murad ediyorlarsa, 28 Şubat'ı gerçekleştirenler de aynı gayeyi taşıyorlardı. Aynı şekilde 17-25 Aralık darbe teşebbüsünde bulunanlarla 28 Şubatçıların, hiçbir farkı yoktur. Görünüşte belki isimler farklıydı, yöntemler farklıydı, söylemler farklıydı ama amaç hep aynıydı. Amaç ülkenin yönetimini millete vermemekti. Amaç milletin kendi inancıyla tarihiyle değerleriyle kültürüyle yönetimiyle söz sahibi iktidar olmasını engellemekti. İktidar sahibi olmayı engellemeye gayret edenler bunu başarabildiler mi? Hayır. Fakat onlar öyle kararlıydılar ki her ihtilalde, her müdahalede gerekirse milyonlarca insanın canından olmasını göze almışlardı. Bizim milletimizin devlet terbiyesi, kendi varlığına kastetmiş olsa dahi devleti temsil edenlere fiili mukavemete izin vermediği için böyle bir faciayla karşılaşılmadı. Altını çizerek ifade ediyorum. Bunun sebebi kesinlikle bu darbeleri yapanların aklı, vicdanı, ahlakı değildi. Sadece ve sadece milletimizin ferasetiydi, basiretiydi. Aynı feraset şartlar normale döner dönmez, milletin kendi iradesini ortaya koyarak kendi temsilcilerine sahip çıkmasını da sağlamıştır."

"Fidan gibi delikanlıların acısı hala yüreklerde taze"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Demokrat Parti ve rahmetli Menderes'in de bu anlayışın ürünü olarak hükümete geldiğini, Özal'ın da yine bu anlayışın ürünü olarak bir ihtilal döneminin ardından milletiyle bütünleştiğini anlatarak, 2001'de arkadaşlarıyla kurduğu siyasi partinin de bir yıl sonra iktidara gelerek aynı şekilde milletin gönlündeki yerini aldığını söyledi.

Milletin hiç bir zaman darbecilere ülkeyi ilanihaye emanet etmediğini ama bu süreçte de acının yaşandığını belirten Erdoğan, rahmetli Menderes'in idamının hala milletin gönlünde kanayan bir yara olduğunu vurguladı.

Onu idam edenleri, idam kararını verenleri kimsenin hatırlamadığını dile getiren Erdoğan, 12 Eylül'de suçlu olup olmadıklarına bakılmaksızın, sırf bir o taraftan, bir bu taraftan anlayışıyla dar ağaçlarına gönderilen fidan gibi delikanlıların acısının hala yüreklerinde taze olduğunu aktardı.

"Bir baba olarak yaşadım"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Aynı şekilde 28 Şubat'ta, okulundan, işinden hatta vatanından edilen haksız yere eziyete uğrayan, zulme maruz kalan insanların yaşadıkları da tüm canlılığıyla tüm gözlerimizin önündedir. Sadece ve sadece başörtüsü taktığı için üniversitelerimizin kapısından çevrilenler, imam hatip okullarında okuduğu, dindar olabilmek veya dindarlığının gereğini yerine getirebilmek için bir gayretin içerisinde olmak, orada okumak için gayret edenlerin 28 Şubat zulmünün içinde nasıl yaşadıklarını burada birçok anne baba gördüğü gibi ben de bir baba olarak yaşadım. Sadece ve sadece bir siyasi partide faaliyet gösterdiği, hatta yalnızca ona muhabbet beslediği için olmadık tacizlere maruz kalan insanlar oldu. Okullarda cadı avına çıkıldı, iş yerlerinde cadı avına çıkıldı. Sokakta hatta camilerde cadı avına çıkıldı. Din adamı kisvesinde başörtüsüne füruat diyenler çıktı ortaya. Meşru hükümete 'gitsin' diyenler, 'beceremediniz artık bırakın' diyenler, darbe rejiminin ürünü hükümeti, 'hayırlı olsun' diyerek, sevinç çığlıklarıyla karşıladılar. Türkiye'nin her meselesi çözülmüş de sadece bu meselesi kalmış gibi tüm kurumlar, kuruluşlar, kamunun tüm insan gücü bu iş için seferber edildi. Takipler yapıldı, tahkikatlar yapıldı, soruşturmalar açıldı, mahkemeler kuruldu, sonuçta birkaç istisna dışında bunların hepsi sonuçsuz kaldı."

Yasaklanmak istenen başörtüsünün üniversitelerin yanı sıra kamuda da serbest hale geldiğini anlatan Erdoğan, o dönemde orta kısımları kapatılan imam hatip liselerinin milletin göz bebeği kurumları haline geldiğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, göreve geldiklerinde imam hatip liselerine 60 bin öğrenci giderken, şimdi bu sayının 1 milyona yakın olduğunu söyledi.

Bunların zorla değil, arzu ile olduğuna dikkati çeken Erdoğan, konuşmasında şu görüşlere yer verdi: 

"Açın önünü nereye gitmek istiyor? İmam hatibe, gitsin. Nereye gitmek istiyor? Meslek lisesine, gitsin. Nereye gitmek istiyor? Fen lisesine, anadolu lisesine gitsin. Açın önünü. Bu bir yarış, bu yarışı yapan yavrularımızın önünü tıkamak değil, alternatiflerle onların önünü açmamız gerekiyor. Bunu başarmamız gerekiyor. İşte şimdi bu kilitler kırıldı, yavrularımızın önü açıldı, nereye istiyorsa nereyi başarıyorsa oraya gitmenin adımlarını atıyoruz. Kapılarına kilit vurulmak istenen Kur'an kursları daha da yaygınlaşarak, faaliyetlerini sürdürüyor. Hatta Kur'an dersleri, siyeri nebi dersleri seçmeli ders olarak tüm okullarda okutulabiliyor.

Siyasetten tasfiye edilmek istenen kadrolar bugün ülkeyi yönetiyor. Bürokrasiden kökü kazınmak istenen insanlar, her kurumda en üst noktalarda bulunuyor. Elden ele dağıtılan listelerle ticari faaliyetleri sona erdirilmek istenen firmalar, işlerini daha da büyüterek yollarına devam ediyor. Yarasa diye hakaret ettikleri insanlar milletin umudu, milletin önderi oldular."

"Yavrularımızın gözyaşları hiçbir zaman unutulmayacak"

Erdoğan, bu süreçte mağduriyetlerin, çektirilen acıların, yaşatılan ayrılıkların acısının yüreklerde sonsuza kadar kalacağını söyledi.

Erdoğan, "Onlar bedel ödediler, çok acı çektiler. Üniversite kapısında başörtüsü hoyratça çekilerek alınmak istenen yavrularımızın gözyaşları hiçbir zaman unutulmayacak. Onların annelerinin feryatları, gözyaşları hiç bir zaman unutulmayacak. Önlerine katsayı duvarları örülerek kaymakam, hakim, vali, doktor, mühendis olması engellenen imam hatipli öğrencilerin ağı bunun müsebbiplerini hiç bir zaman rahat bırakmayacak" diye konuştu.

Bunu ancak bedel ödeyen anne ve babaların bildiğini ifade eden Erdoğan, kendisinin de bir baba olarak bedelini ödediğini söyledi.

Erdoğan, 3 çocuğunun da yüksek puan almalarına rağmen katsayı sebebiyle Türkiye'de okuyamadığını hatırlatarak, şöyle devam etti:

"Çünkü gördük. Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya. Öyle bir noktaya geldik. Ama ne oldu? İşte bunlar yavrularımızı ev sahibi yaptılar. Yani ilim sahibi yaptılar. Burada okuyamadılar gittiler Avusturya'da, Almanya'da, Amerika'da, İngiltere'de okudular. Masterlarını, doktoralarını yaptılar. Çok daha farklı, çok daha güçlü bir şekilde tekrar kendi ülkelerine döndüler. Kendi ülkesinde eğitim görmesi engellendiği için yurtdışına gitmek, gurbete gitmek zorunda kalan, anasından, babasından, sevdiklerinden koparılan insanların vebalinden buna sebep olanlar kurtulamayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimle işbaşına gelen bir hükümetin, halkın oylarıyla iktidara gelen siyasi partilerin meşru haklarını kirli senaryolarla iftiralarla kumpaslarla ellerinden alanları bu millet asla affetmeyecek. Rejimi koruyoruz bahanesiyle milleti soyanlar, ülkenin kaynaklarını birilerine peşkeş çekenler, tarih önünde asla kendilerini ibra edemeyecekler. Nasıl bu millet milli şef dönemini kabus gibi hatırlıyorsa, 1960 darbesini yapanları 55 yıl sonra dahi lanetle anıyorsa, 1980 darbesini yapanları 35 yıl sonra sorguya çekiyorsa, 28 Şubat'ın failleri de aynı şekilde mahşeri vicdanda mahkum olmuşlardır."

Paralel devlet yapılanması

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat'ı hukuk önünde de mahkum etmek için üzerilerine düşeni yaptıklarını belirterek, aynı çarpık anlayışın bir başka tezahürü olan paralel devlet yapılanmasının emniyet ve adalet sistemi içinde yol açtığı sıkıntının bu davanın sağlıklı şekilde yürümesini engellediğini kaydetti.

"Paralel devlet yapılanması 28 Şubatçıların, 1960 darbecilerinin, 1980 ihtilalcilerinin yapmak istediklerini cemaat görüntüsü, hizmet kılıfı altında yapmak isteyen bir yapının adıdır" diyen Erdoğan, zaten bunun için 17-25 Aralık hadisesine "darbe teşebbüsü" dediklerini vurguladı.

Erdoğan, 28 Şubatçıların 1998'de kendisini mahkum ettirmelerinin, şahsıyla değil, temsil ettiği değerlerle ve onun devamıyla ilgili bir dava olduğunu ifade ederek, şunları aktardı:

"Düşünün ki, Milli Eğitim Bakanlığı'nın Talim Terbiye Kurulu'nun teyit, tescil ve tavsiye ettiği bir dörtlüğü okuduğum için tuttular içeri attır. Gerekçe, devleti yıkmak. Bir dörtlükle devleti yıkacağız. Bunları yaşadık. Ama elhamdülillah nereden nereye geldik. 17-25 Aralık darbe teşebbüsünde bulunanlar da aynı şekilde şahsımı değil, doğrudan milletin değerlerini, tarihini, medeniyetini hedef almıştır. Milletin 1999'da cezaevinden çıktığımda beni nasıl bağrına bastıysa, kurduğumuz partiyi iktidara, şahsımı başbakanlığa layık gördüyse, 2014'te de aynı şekilde sahip çıktı. Yüzde 52'lik bir destekle Cumhurbaşkanlığı makamına getirdi. Bizim davamız bu milletin davasıdır. Çünkü bizim yolumuz milletin yoludur."

"Muhtar bile olamaz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat'ı yaptıktan sonra kendilerini öylesine güçlü, öylesine muktedir görenlerin "28 Şubat binyıl sürecek" dediğini vurgulayarak, "Bunlar keramet sahibiydi. Kerametlerini de gördük. Yalancının mumu yatsıya kadar yanıyor ve o kadar sürdü. Kendilerince kuytulara, karanlık köşelere mahkum ettikleri insanların akıbetlerinden öylesine emindiler ki onlara 'yarasa' diyorlardı. Aynı şekilde 28 Şubat'ı yaparak hedef aldıkları tüm değerlerin sembollerinden biri oldukları gördükleri şahsımın siyasi hayatını bitirdiklerine öylesine emindiler ki 'muhtar bile olamaz' diye manşetler atıyorlardı" dedi.

Çok tanınan bir savcısının kendisiyle ilgili 146. maddeden davayı açtığında şok olduğunu, ne yaptığını da şaşırdığını belirten Erdoğan, 3 saat ifadeden sonra nöbetçi hakimin karşısına çıktığını, hakimin yüzünde tebessüm olmasının kendisini biraz rahatlattığını, ancak idam istediğini söyleyince şaşırdığını anlattı.

Erdoğan, verdiği ifadelerle hakkında istenen şeyin pek uyumlu olmadığını gördüğünü dile getirerek, "Ben belediye başkanı olarak neler yaptığımı anlattım. Ama burada istenenin çok farklı olduğunu gördüm. Elhamdülillah arkadan takipsizlik kararı geldi. İstenen idam, gelen takipsizlik. Demek ki tezgahı iyi kuramamış. Tezgahı iyi kuramadıkları için, tezgah orada bozuluverdi. Niye kaderin üstünde bir kader var" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, katılımcıların "Türkiye seninle gurur duyuyor" sözlerine karşılık, "Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Sizin birliğiniz, beraberliğiniz, bütünlüğünüz, dualarınız hamdolsun bu yolculukta bizi hiç yalnız koymadı" ifadelerini kullandı.

Geriye dönüp baktığında 28 Şubat'ın da aynı çizgide başlatılan pek çok teşebbüsün de akamete uğradığının, boşa çıktığının görüldüğünü belirten Erdoğan, "Bu millet 28 Şubatların değil, kendi iradesinin binyıl süreceğini eline geçen her fırsatta haykırmıştır, göstermiştir. Bu millet kendi iradesine saygı duyanı, kendisine hizmet edeni değil muhtar, memlekete Cumhurbaşkanı yaptığını göstermiştir" diye konuştu.

"Bu millet kendi verdiği imkanları kendisine ihanet için kullananları affetmeyecek"

Erdoğan, bu milletin kendi verdiği imkanları kendisine ihanet için kullananları affetmeyeceğini, ilk fırsatta hesabını soracağını, defterini düreceğini de gösterdiğini kaydetti.

Türkiye'nin bir daha 28 Şubatları yaşamaması için darbelere, darbe teşebbüslerine fırsat, imkan, cesaret veren sıkıntıları çözmek ve tüm unsurları ortadan kaldırmak gerektiğini aktaran Erdoğan, bunun için öncelikle sağlam bir duruş ortaya koymak gerektiğine işaret etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Hamdolsun 2007'de 27 Nisan Bildirisi'nde bu duruşu sergiledik. Eğer 27 Nisan Bildirisi'nde bu duruş sergilenmeseydi, eğer geri vitese takılsaydı bugün burada olmazdık. Ama o 27 Nisan Bildirisi cevabını kararlılıkla alınca, işte o bir kırılma noktasıydı, hamdolsun devran farklı dönmeye başladı. 2013'ten önce Gezi olaylarında, ardından 17-25 Aralık'ta yine bu duruşu sergiledik. Kamuoyunda bilinen, bilinmeyen pek çok hadisede bu duruşu sergiledik. Eğer böyle davranmasaydık inanın, Türkiye 28 Şubat'tan, 12 Eylül'den, 27 Mayıs'tan da beter günleri yaşayabilirdi. Çünkü ülkemizin gelişmesini, kalkınmasını, milletimizin güçlenmesini sadece içerideki odaklar değil, bilesiniz ki dışarıdaki odaklar da ciddi bir şekilde engellemek, bölmek, parçalamak istiyorlar ve bunun gayreti içerisindeler. Şu anda bitti zannetmeyin. Bu süreç hala devam ediyor. Ama buna karşı biz de kararlı bir şekilde mücadelemizi sürdüreceğiz ve inşallah ülkemizi çok daha farklı bir yere taşıyacağız. Siyasi ve sosyal kaos oluşturarak Türkiye'yi Mısırlaştırmak isteyenlere, Suriyeleştirmek isteyenlere fırsat vermedik ve vermeyeceğiz. Ekonomik olarak Türkiye'yi Yunanistanlaştırmak isteyenlere de izin vermiyoruz."

Erdoğan, kazanımları daha güçlü, daha büyük bir atılımla tahkim etmek gerektiğini vurgulayarak, "İşte bunun için 'yeni anayasa' diyoruz, işte bunun için 'Başkanlık sistemi' diyoruz. Bir daha kimse 27 Mayıslara, 12 Eylüllere, 28 Şubatlara, 17-25 Aralıklara teşebbüs edemesin diye 'yeni Türkiye, yeni anayasa ve başkanlık sistemi' diyoruz. İstikrarsızlıktan, zayıflıktan, bölünmüşlükten, çatışmalardan beslenenlerin önünü ilelebet kesmek için, 'yeni Türkiye, yeni anayasa ve başkanlık sistemi' diyoruz. Türkiye'nin imkanları, kaynakları, potansiyeli vesayet odaklarını arkalarına alan bir avuç imtiyazlı tarafından yağmalanamasın diye bu değişimi istiyoruz. Bu derneğin kurulmasına sebep olan sancılar bir daha yaşanmasın diye bunu istiyoruz" diye konuştu.

"Büyük ve güçlü Türkiye'ye doğru yürüyüşümüze devam edeceğiz"

Fransa'da, İsviçre'de, son olarak Avusturya'da Müslümanların günlük hayatlarını doğrudan etkileyecek düzenlemeler yapıldığını ve bunların Müslümanlara yönelik ayrımcılığı yasal dayanağa kavuşturan düzenlemeler olduğunu kaydeden Erdoğan, "Adına baktığın zaman sanki Müslümanların lehine. Yalan... Hiç de alakası yok. Kendilerine göre... İnandıkları, güvendikleri bir grupla bu toplantıları yapıyorlar ve ondan sonra da yeni bir yasa..." dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avusturya'da İslam'ın resmi din olarak kabul edilmesiyle devam eden sürecin Müslümanlar için çok çok daha iyi ve çok daha yeterli olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Onun için bizim başörtülü yavrularımız Avusturya'ya gittiği zaman kapılarını böyle açtılar. Bir Almanya açamadı çünkü Almanya'da İslam resmi din değil. Ama Avusturya'da resmi din. Bununla ilgili Avusturya'nın hükümet, devlet başkanlarıyla çok çok önemli görüşmelerimiz olmuştu. Güzel bir süreç vardı. Şu anda gelinen süreç çok da iyi bir süreç değil. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanımızın da yaptığı güzel bir açıklama var. Bu süreci yakından takip ediyoruz, edeceğiz, samimiyetlerini göreceğiz. Bir taraftan AB müktesebatı diyeceksiniz, ama bir taraftan da AB müktesebatına tamamıyla ters adımlar atacaksınız. Olay farklı bir zemine doğru kayıyor. Bu kayışı durdurmak zorundayız. Bu ülkelerde adeta yeni 28 Şubatlar ihdas ediliyor. Bu ülkelerdeki kardeşlerimizin haklarını daha etkili şekilde savunabilmek için yeni Türkiye'yi, yeni anayasayı, başkanlık sistemini istiyoruz."

Savunma sanayi başta olmak üzere, Türkiye'nin her alanda kendisine yeterli, dostlarına yardımcı bir konuma gelebilmesi için bunu istediklerini ifade eden Erdoğan, Türkiye'de savunma sanayini ayağa kaldırmak için harekete geçtiklerini, pek çok önemli projeyi hayata geçirdiklerini, ancak hala aşamadığımız engeller ve hala çözülemeyen sorunlar bulunduğunu anlattı.

Erdoğan, Silahlı Kuvvetler'in dışa bağımlılığını yüzde 50'nin altına düşürdüklerini kaydederek, şunları söyledi:

"Bunun daha da ileri gitmesi gerekiyor. Bir ürün geliştiriyorsunuz, üretim aşamasına geçiyorsunuz, parçalarından birini de dışarıdan alıyorsunuz. Sonra bu ürünü dostunuz olan ülkelere satmak istediğinizde bir anda karşınıza dışarıdan alıp kullandığımız o parçanın lisansörleri çıkıyor. 'Hayır. Bunu kendiniz kullanabilirsiniz ama başka kimseye satamazsınız' diyor. Ya biz dost değil miyiz? Biz stratejik müttefik değil miyiz? Model ortak değil miyiz? Niye bize bunu yapıyorsun? 'Kongreden geçmesi şart'. E tamam da bize olduğu zaman, bize, kongreye sormamızı sormuyorsun, ama sana geldiği zaman, model ortağız, diyorsun ki 'Kongreden geçmesi lazım'. İstedikleri yerde kongreye mongreye gerek yok. Anında başkan o işi bitirebiliyor. İşte tüm bu sorunları süratle aşmak, ülkemizi her alanda hak ettiği seviyelere çıkarmak için 'yeni anayasa' diyoruz, 'başkanlık sistemi' diyoruz."

Konuların hiçbirinin birbirinden bağımsız, ayrı konular olmadığını belirten Erdoğan, hepsini "aynı prizmanın farklı yüzleri" şeklinde tanımladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ama unutmayın; düşmez kalkmaz sadece Allah'tır, geri kalan her şey değişir, her şey dönüşür. Biz sağlam durursak, inancımızdan, yaşayışımızdan, davamızdan taviz vermezsek, istikametimizi kaybetmezsek gerisi kolay. 'Yektir Allah' diyerek çıktığımız yol, bizi mutlaka doğruya ulaştırır. Başkalarının bizim kaybettiğimizi sandığı her durumun sonunda zafere ulaştığımızı görürüz" diye konuştu.

Sezai Karakoç'un "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" şiirinin, "Sakın kader deme kaderin üzerinde bir kader vardır / Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır / Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır / Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır / Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır" dizelerini aktaran Erdoğan, salondakilere şöyle seslendi:

"İşte sizler o yenilgi yenilgi büyüyen zaferin isimlerisiniz. Biz kaderin üstünde bir kader olduğuna iman etmiş insanlar olarak üzerimize düşeni yapacak, mücadelemizi verecek, ondan sonra da tevekkül edeceğiz. 28 Şubat bunun en güzel ispatıdır, en güzel örneğidir. 28 Şubat'ı yapanları milletimiz belki hatırlamıyor bile ama bizler, ama sizler işte buradayız, dimdik ayaktayız. Zulümle abad olanın, ahiri berbat olur. Biz hizmette yarışacağız, hayırda yarışacağız, fikirde yarışacağız, sevgide yarışacağız. Niyet hayr, akıbet hayr. Bize bugünleri gösteren mevlamıza hamdüsenalar ediyoruz. Allah bir daha bu millete 28 Şubatlar yaşatmasın, o meşum günleri göstermesin diyoruz. 28 Şubattan aldığımız derslerle yeni Türkiye'ye, büyük Türkiye'ye, güçlü Türkiye'ye doğru yürüyüşümüze inşallah hep birlikte devam edeceğiz."

Muhabir: Fikriye Susam Uyar, Halil İbrahim Başer, Hanife Sevinç, Uğur Aslanhan, Andaç Hongur

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.