Dolar
35.23
Euro
36.75
Altın
2,622.57
ETH/USDT
3,370.00
BTC/USDT
97,541.00
BIST 100
9,724.50
Gündem, arşiv

Hükümet siyasi kararlılığa sahip

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Çözüm Süreci'nde aslolanın siyasi kararlılık olduğunu, Hükümetin de her türlü siyasi riski alarak, bu süreci devam ettirmekte olduğunu belirtti.

27.02.2015 - Güncelleme : 27.02.2015
Hükümet siyasi kararlılığa sahip

ANKARA

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş,  Çözüm Süreci'ne ilişkin, "Burada aslolan, hükümetin bu siyasi kararlılığa sahip olmasıdır. Hükümet, bu siyasi kararlılığa sahiptir. Hele hele önümüzde 7 Haziran seçimleri gibi çok önemli bir seçimin arifesinde dahi, bir milim bile Hükümet bu iradesinden vazgeçmemektedir. Yani her türlü siyasi riski alarak, bu sürece devam etmektedir" ifadelerini kullandı.

Kurtulmuş, Vilayetler Evi'nde düzenlenen "Valiler Buluşması"ndaki programının ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. 

Çözüm Süreci konusunda HDP ve hükümetin geldiği son durumun ne olduğunu sorulması üzerine Kurtulmuş, Çözüm Süreci'nin artık bütün millete mal olmuş bir süreç olduğunu belirterek, bunun hem sahibi hem de muhatabının milletin kendisi olduğunu ifade etti.

Kurtulmuş, "Doğuda ve Güneydoğuda yaşayan halkımız, Türkiye'nin batısında kuzeyinde güneyinde yaşayan halkımız, milletimiz bütünüyle bu sürecin sahibidir. Aslolan 90 yıllık büyük bir sorunun 30 yıllık acı, kanlı bir dönemin sona erdirilme iradesidir. Bu iradeye hükümet sonuna kadar sahiptir" ifadelerini kullandı.

Sürecin başarıyla sonuçlanmasının sadece Türkiye'nin başarısı olmayacağını vurgulayan Kurtulmuş, bunun Ukrayna'dan Yemen'e, Libya'dan Irak'a kadar çok geniş bir coğrafyada bütün halklara umut olacağını söyledi.

"Ben en kötü zamanlarda dahi, Çözüm Süreci'nin başarıya ulaşacağı konusunda iyimser olanlardanım" diyen Kurtulmuş, hiç bir zaman bu süreçle ilgili iyimserliğini kaybetmediğini ifade etti. Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Evet zor bir süreç, hep şu benzetmeyi yaptık, başından itibaren. Yani çok hızlı akan  bir nehirde karşıya doğru geçmeye çalışıyoruz. Yolun yüzde 80'i bitti, ama geriye kalan zor yüzde 20'lik bir süreç var. Bu süreçte mühim olan bu iradeden ayrılmamaktadır. Bu konunun muhatabı olan herkesin bu iradeyi sağlam bir şekilde ortaya koyarak, yani tabiri caizse hep beraber kol kola vererek, bu zor akıntıdan karşıya geçmek ve Türkiye'yi selamete ulaştırmaktır. Çünkü buradan geri dönmenin maliyeti, karşıya geçmenin maliyetinden çok çok daha fazladır."

Sürecin başarıyla sonlandırılacağına inanıyorum

Barış ve kardeşlik perspektifine sahip olan herkesin sürece iyi niyetli katkıda bulunması gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, "6-7 Ekim olaylarında Türkiye'de sanki bu işin bittiğini zanneden unsurlar ortaya çıktı ama bu dediğim sebepten dolayı millet bu işin sahibi olduğu için 6-7 Ekim olayları gibi büyük provokasyonları bile aşarak yolumuza devam ettik" görüşüne yer verdi.

Sürecin başarıyla  sonlandırılacağına inandığını ifade eden Kurtulmuş, konuşmasına şöyle devam etti:

"Bu 10 madde, zaten yıllardır Türkiye'nin tartıştığı maddeler. Türkiye'nin demokratikleşmesi ile ilgili maddeler. 'Bugün oturalım, yarın sonlandıralım' denilecek hususlar değil. Bu anlamda herkes Türkiye'nin demokratikleşmesi ile ilgili görüşlerini ortaya koysun ama bütün bunları yaparken, silahların konuşmadığı, bombaların patlamadığı, insanların tehdit edilmediği, baskı altında tutulmadığı ve bu anlamda terörün bir siyasal araç olarak kullanılmadığı bir dönem içerisinde ancak bunlar konuşulabilir, tartışılabilir. Türkiye zaten bunları tartışıyor. Ben şuna inanıyorum, Türkiye bir daha, barışın tadını almış olan insanlar bir daha, tekrar silahların gölgesinde siyaset yapılmasını, bombaların, barutların kokusu altında siyaset yapılmasına rıza göstermeyeceklerdir. Ben karşılıklı anlayış iyi niyet sürdüğü müddetçe sorunların çözüleceğini ve inşallah önümüzdeki Nevruz'da da silahların bırakıldığı, bu anlamda demokratik bir mücadelenin esas olduğunu ifade eden geçen dönemde yapıldığı gibi yeni bir açıklamanın önümüzdeki sürece hız katacağına inanıyorum"

Seçimin arifesinde dahi, hükümet iradesinden vazgeçmemektedir

Müzakere taslağında değişiklik yapıldığına dair iddiaların hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, "Bir kere 'müzakere' diye bir süreç yok. Çözüm Süreci diyoruz'' dedi.

Kurtulmuş, "Ama sonuçta burada aslolan, hükümetin bu siyasi kararlılığa sahip olmasıdır. Hükümet, bu siyasi kararlılığa sahiptir. Hele hele önümüzde 7 Haziran seçimleri gibi çok önemli bir seçimin arifesinde dahi, bir milim bile hükümet bu iradesinden vazgeçmemektedir. Yani her türlü siyasi riski alarak, bu sürece devam etmektedir" değerlendirmesinde bulundu.

Süreci seçim tartışmasının bir parçası haline getirmeyelim

İyi niyetlerinden milletin şüphesi bulunmadığını belirten Kurtulmuş, şunları kaydetti:

''Muhataplarımızın da bu anlamda iyi niyetimizden şüphesi olmadığını biliyoruz. Bunu siyasi tartışma meselesi yapmamak lazım. Önümüzdeki seçimlere dönük bir manivela olarak kullanmamak lazım Çözüm Süreci'ni. Eğer bundan sonra bir siyasi rekabet içerisinde hareket edeceksek, evet HDP'li arkadaşlarımız da Türkiye'nin nasıl daha demokratikleşeceği, Kürt sorununun çözülmesine ilişkin, diğer sosyal sorunlarımızın çözülmesine ilişkin görüşlerinin, perspektiflerinin ne olduğunu açık bir şekilde ortaya koysunlar. Ama devam eden Çözüm Süreci'ni, 7 Haziran seçimlerinin bir siyasi argümanı olarak lütfen kullanmasınlar. Bu ayrı bir şeydir. Bu, bütün Türkiye'yi ilgilendiren başka bir şeydir. Seçim meydanlarında evet tartışalım, mücadele edelim, münakaşa edelim, her türlü görüşümüzü, projemizi tartışalım. Ama Çözüm Sürecini, bu siyasal tartışmanın, seçim tartışmasının bir parçası haline getirmeyelim." 

Aslolan silah bırakma iradesi

"Ne zaman kameraların karşısına geçilip ortak bir açıklama yapılacağının" sorulması üzerine, Kurtulmuş, "Şimdi hani bütün bunların hepsi işin teferruatıdır. Şimdi aslolan niyettir. Niyetiniz yoksa yani hakikaten o işi gerçekleştirmek istemiyorsanız mazeret bulursunuz" ifadesini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Ama niyetiniz varsa, ki ben burada hükümetin de bu işin muhataplarının niyetinin olduğunu biliyorum, inanıyorum. Süreç içerisinde şu şekilde olur, bu şekilde olur. Bunların hepsi teferruat. Bunlar işin nasıl gerçekleştirileceğine, uygulanacağına ilişkin işin görüntüleridir. Ben bu niyetten, önce milletimizin asla vazgeçmediğini görüyorum, milletin içinde olan birisi olarak görüyorum. Süreç ne şekilde cereyan eder, bu nihayetinde teknik bir meseledir. Açıklama nasıl olur, beraber mi olur, ayrı ayrı mı olur, şu mu olur, bu mu olur, bunların hepsi inanın ki teferruattır. Aslolan silah bırakma iradesi, silahları ilanihaye, kıyamete kadar toprağa gömme iradesinin ortaya çıkmasıdır. Bu ortaya çıktıktan sonra zaten siyasi iktidar olarak, bütün riskleri alarak, bütün irademizi ortaya koyuyoruz. Ben başarılı bir sonuca ulaşacağımızı düşünüyorum."

"Henüz yolun yarısındayız"

Kurtulmuş, "Valiler Buluşması"nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin 12-13 yıllık süreçte önemli değişim ve dönüşümlerden geçtiğini söyledi.

Ülkede gerçekleştirilmeye başlanan en önemli değişikliğin, devletin zihniyetinde yaşandığına dikkati çeken Kurtulmuş, bunu değiştirmenin "deveye hendek atlatmaktan" daha zor olduğunu ifade etti.

Kurtulmuş, valilerin bunu herkesten daha iyi yaşadığını ve bildiğini dile getirerek, Türkiye'nin eski ceberut devlet anlayışından kerim devlet anlayışına doğru önemli bir gelişme kaydettiğini bildirdi. 

Bu değişim sürecinin henüz tam anlamıyla gerçekleşmediğine işaret eden Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Henüz yolun yarısındayız. Dolayısıyla valiler olarak, Türkiye'yi yöneten insanlar olarak bir numaralı vazifemizin Türkiye'deki bu devlet zihniyetindeki ceberut devlet anlayışından kerim devlet anlayışına doğru geçişi hızlandırmak olduğunu unutmamamız gerekiyor. Vatandaşına karşı yukarıdan bakan, tepeden bakan, vatandaşını adam edilmesi gereken bir güruh olarak gören, elindeki devlet erkini kanunun kendisine verdiği yetkiyi ve gücü bu anlamda hem milleti tasnif ederek hem milletin farklılıklarından korkarak, milleti terbiye etmeye hazırlanan hasreden bir devlet anlayışı vardı. Vatandaşın her türlü farklılığı bir türlü telafi edilmesi gereken, bir türlü baskılanması gereken, bir türlü ötekileştirilmesi gereken hususlar olarak görülüyor. Maalesef çoğu kez bu devlet eliyle gerçekleştiriliyordu. Bence Türkiye'nin 12-13 yılda, hatta daha ileri gidelim, 65 yıllık çok partili siyasi hayatımızda gerçekleştirmeye, başarmaya başladığımız en önemli husus Türkiye'deki devlet zihniyetindeki değişimdir."

"Devlet başka, halk başkaydı" 

Kurtulmuş, çocukluğu, gençliği dönemlerinde, devleti temsil eden adamları çok fazla halkın arasında görmediklerine dikkati çekerek, "Devlet, şehirlerde gerçekten çatık kaşlı bir zat, kırsal alanda ise sadece jandarmanın dipçiğinden ibaretti" dedi.

Vali, belediye başkanı, rektör ve savcının, hiçbirinin geçmişte halkın arasına karışmadığını aktaran Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Devleti temsil eden herkes milletten ayrı bir elit sınıf oluştururdu. Çoğunuz hatırlarsınız, yakın zamanlara kadar şehir kulüpleri vardı. Şehri yönetenler, sadece şehir kulüplerinde bir araya gelirler, halkın çarşısında, pazarında, kahvesinde, düğününde, halayında bulunmazlar, halkın taziyesinde, cenazesinde bulunmazlardı. Onlar ayrı bir sınıftı. Çünkü devlet başka, halk başkaydı, millet başkaydı.

Şimdi çok şükür gittiğimiz her yerde iftiharla görüyoruz. Gerçekten bundan övünç duyuyoruz. Valilerimiz, rektörlerimiz, hakimlerimiz, savcılarımız yani devleti temsil eden herkes halkın içerisinde, halkın arasında bulunuyor. Bunu artırmak durumundayız. Halk, devleti yöneten adamları, devleti temsil eden adamları şehirlerinde, illerinde görmeli, onlara dokunmalı, onlara ciddi şekilde derdini anlatabilmeli, onlarla hemhal olabilmeli. Dolayısıyla bu Türkiye'deki zihniyet değişiminin önemli göstergelerinden birisidir. Bu açıdan hepinize teşekkür ediyoruz." 

Kurtulmuş, artık Türkiye'nin hem kamu hem de sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla dünyanın dört bir tarafına elini uzatan bir ülke haline geldiğini vurgulayarak, bunun da zihniyet değişiminin bir başka göstergesi olduğunu anlattı. 

"Demokratik dönüşüm süreci tamamlanmak zorunda"

Türkiye'nin, demokratik dönüşüm sürecini tamamlamak zorunda olduğunu belirten Kurtulmuş, 2023 hedefini de bunun oluşturduğunu söyledi. 

Kurtulmuş, dönüşüm alanlarında ilerleyen dönemlerde üzerinde odaklanacakları 3 temel alan bulunduğuna işaret etti.

Ekonomik reformların sürdürülmesi ve dönüşüm adımlarının atılmasının bunlardan biri olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, geçmiş dönemde Türkiye'nin makro ekonomik dengeler bakımından büyük başarılar sağladığını ancak yeterli olmadığını anlattı.

Türkiye'nin, dünyanın 10 büyük ekonomisinden birisi olabilmesi için makro ekonomik dengelerin mikro başarılarla taçlandırılması gerektiğini ifade eden Kurtulmuş, bunun için ülkenin daha çok üretmesi ve istihdam sağlanmasının önemine değindi.

Ülkenin dünya ölçeğinde rekabet edebilen markalarının olması gerektiğini dile getiren Kurtulmuş, "Ancak kalıcı bir ekonomik başarının anahtarı, orta sınıfların güçlendirilmesidir. Orta sınıfların güçlendirilmesi de Türkiye'nin özellikle çok ciddi bir yatırım atmosferine sahip olmasıyla mümkündür. Türkiye ekonomisinin ekonomik büyüklük olarak yüzde 65'i, istihdam bakımından da yüzde 80'i KOBİ'ler tarafından gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla KOBİ'lerin güçlendirilmesi 62. hükümetin en önemli perspektiflerinden birisidir" diye konuştu.

Merkez Bankasının faiz indirimi tartışmaları

Merkez Bankasının faiz indirimi tartışmalarına da değinen Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Son zamanlarda Merkez Bankasının faiz oranları üzerinden yapılan tartışma, aslında Türkiye'nin geleceği ile ilgili bir tartışmadır. Biz merkez bankalarının araçsal bağımsızlığı üzerine en ufak bir tartışma yapmıyoruz. Tartıştığımız husus Türkiye'deki bu kadar yüksek faizlere KOBİ'lerin dayanamayacağı, bu kadar yüksek kredi maliyetleriyle Türkiye'nin yüzde 5'lik bir kalkınma hedefini tutturamayacağıdır. Sadece kağıt üzerinde birtakım hesaplamalarla, ekonominin makro değerleri üzerinde durarak, Türkiye ekonomisinin de başka bir ekonominin de ileri gitmesi mümkün değildir. Onun için ısrarla mevcut faiz oranlarının düşürülmesini talep ediyor, bununla ilgili fikirlerimizi gündeme getiriyoruz.

Yunanistan'da Syriza diye bir hareket iş başına geldi. Ben Syriza'yı yakinen takip etmeye çalışan, Syriza'nın fikir babalarının yazdıklarını okumaya çalışan birisi olarak söylüyorum. Syriza tesadüfen ortaya çıkmadı. Bu Merkez Bankası faiz tartışmalarının arkasındaki esas tartışma, bir ekonomik sistem tartışmasıdır."

"Syriza benzeri bir parti iktidarda olurdu"

Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizler hakkında değerlendirmelerde bulunan Kurtulmuş, "Sizi temin ederim ki eğer Türkiye 2001'deki programı yani 17, 18 ve 19. IMF programlarıyla uyguladıkları şeyi eğer birebir uygulasaydı, yani sosyal politikalar, fakirlere yardım, orta direğin güçlendirilmesi programına, perspektifine Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanlığı sırasında sahip olmasaydı, bugün Türkiye'de AK Parti değil Syriza benzeri bir parti iktidarda olurdu" dedi.

Bundan sonra dünya ekonomisinde daha çok üretebilen, daha çok istihdam oluşturabilen ülkelerin ayakta kalabileceğini belirten Kurtulmuş, Türkiye'nin ekonomideki dönüşümünün temel perspektifinin bu olduğunu söyledi.

Kurtulmu, sadece masa başında makro ekonomik büyüklükler üzerinden dengelerin sağlanmasının ve bunun sayesinde ayakta kalmanın, sürdürülebilir bir kalkınmaya imkan vermeyeceğini dile getirdi. Daha çok üreteceklerini ve daha çok satacaklarını vurgulayan Kurtulmuş, bunun için de Türkiye'nin orta direğini her alanda desteklemeyi ve Türkiye'nin güçlü milli ekonomisini yeniden ayağa kaldırmayı hedeflediklerini kaydetti.

"Güçlü bir parlamentoya ihtiyacımız var"

Kurtulmuş, Türkiye'de bazı alanların güçlendirilmesi gerektiğini belirterek, bu kapsamda ilk sırada parlamentonun olduğunu söyledi.

Kurtulmuş, 1982 anayasasının millete karşı, milleti hizaya getirmek için yapıldığını dile getirerek, bazı değişiklikler yapılmasına rağmen bu anayasanın ruhu ve felsefesinin hala durduğunu aktardı.

Bu ruhun ve felsefenin değiştirilmesi mecburiyeti bulunduğunu anlatan Kurtulmuş, "1982 anayasası güçler ayrığı prensibi üzerine değil, güçler parçalanması prensibi üzerine oturmuştur. En stratejik nokta burasıdır. Yasama, yürütme ve yargının hepsi parçalanmış, bunların hepsinin milletle olan bağı kopartılmıştır. Anayasanın bu yapısının güçlendirilmesi için, güçlü bir parlamentoya ihtiyacımız var. Yasamanın çok kuvvetli, çok güçlü, çok etkin bir hale getirilmesi, bunun için bir takım yasal ve yapısal değişikliklere gidilmesi mecburiyeti var" ifadelerini kullandı.

"Milletvekili, yasama işçisi vaziyetinde"

Kurtulmuş, milletvekillerinin Türkiye'nin idari sistemi içerisinde en zayıf halkalardan birini oluşturduğunu vurgulayarak, "Milletvekilinin, herhangi bir şekilde yazışma yetkisinin dahi bulunmamaktadır. Yerine göre, 70- 80- 100 bin oyla seçilmiş birisinin aslında idari mekanizma içerisinde esamesi yoktur. Maalesef milletvekili bir yasama işçisi vaziyetinde hareket etmektedir. Milletvekilinin icra gücünün artırılması için milletvekili yasanın çıkarılması ve milletvekilinin tesir gücünün artırılması için seçim sisteminin mutlaka değiştirilmesi zaruridir" değerlendirmesinde bulundu. 

Güçlü milletvekilinin, Türkiye'de demokrasinin teminatı olduğunu bildiren Kurtulmuş, siyasi partiler ve seçim yasalarını değiştirerek, ülkenin demokratik reformunun daha ileriye götürülmesinin önemine vurgu yaptı.

"Başkanlık sistemi esaslı yeni bir anayasa"

Kurtulmuş, güçlendirilmesi gereken bir diğer alanın da yürütme olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:

"Maalesef yürütme- yasama- yargının birbirinden uzak olması, ayrı olması ama yürütmenin de belli bir takım kısıtlar içerinde hareket etmesi 12 Eylül'ün temel mantığıydı, o günkü darbenin temel mantığıydı. Aynı mantık devam ediyor çünkü anayasa değişmedi. AK Parti iktidarının ilk yıllarında başbakanlık müsteşarı, önemli bakanlıkların müsteşarı vekaleten görevlerini yürütmek zorunda kaldı. Çünkü üçlü kararnameyle hangi atamayı yaparsanız yapın, Sayın Ahmet Necdet Sezer'den, cumhurbaşkanlığından geri dönüyordu. Halkın özlemle beklediği bir çok değişiklikler ise üst yargıdan geri döndü. Çünkü sistem böyle dizayn edilmişti. Şimdi Türkiye'nin başkanlık sistemi esaslı yeni bir anayasaya geçmek mecburiyeti vardır. Başkanlık sistemi esaslı bir anayasa tartışmasını gündeme getirdiğimiz zaman birileri diyor ki 'diktatörlük mü istiyorsunuz? Şu anda Türkiye Cumhuriyeti anayasasındaki cumhurbaşkanlığı yetkileri, diktatörlük benzeri bir mantıkla kaleme almış yetkilerdir. Şu anda zaten bizim istediğimiz bunun daha demokratik bir hale gelmesidir. Ama yürütmenin başı olarak Türkiye Cumhuriyeti Başkanı'nın etkin bir yürütmeyi yürütebilmesidir. Başkanlık sistemi derken, etkin bir yürütmenin sağlanabilmesi için başkanlık sistemini esas alan bir anayasal reformu zorunlu görüyoruz."

Kurtulmuş, bütün bu reformlarını gerçekleştirerek, Türkiye'yi, daha iyi yönetilebilir ve denetlenebilir, milletle devletin daha iyi bütünleştiği bir ülke haline getirmeyi amaçladıklarını söyledi.

Ganayim sistemi örneği

Osmanlı'daki Ganayim sistemini örnek gösteren Kurtulmuş, "Halk tarafından seçilen, göreve geldiği zaman kimle çalışacaksa onunla beraber gelsin, görevden gittiği zaman da onunla beraber gitsin. Müsteşar, müsteşar yardımcısı, belli seviyeye kadar. Türkiye, bunu da içerecek kamu reformlarını yapmak, gerçekleştirmek mecburiyetindedir" dedi.

Kurtulmuş, çocukluğu ve gençliği döneminde bütün siyasi grupların, devleti ele geçirmeye çalıştığını vurguladı. 

"Paralel yapının ortaya çıkması budur. Şu ya da bu motivasyona sahip bir grup, 5 kişi, 10 kişi, 100 kişi, bin kişi bir araya geliyor ve devleti ele geçirmeye çalışıyor. Sağdan soldan, dindar, laik. Türkiye'nin en büyük felaketlerinden birisi budur. Devlet ele geçirilmesi gereken bir mekanizma değil, devlet millete hizmet edilmesi gereken bir mekanizmadır. Niye insanlar devleti ele geçirmeye çalışıyor? Cevabı son derece basit. Çünkü Türkiye'de mevcut devlet sistemi bütün imtiyazları merkezde topluyor, 77 milyonla uğraşacağına 100, bin fedaiyle devleti ele geçirdiği zaman 77 milyonu kontrol ediyorsun da onun için. İşte onun için paralel yapı ortaya çıkıyor. Bizim vazifemiz devleti ele geçirilmesi gereken bir unsur olmaktan çıkarmak, devletin merkezinde toplanmış imtiyazları millete tevdi etmek, milletle paylaşmaktır. Türkiye bunu yapamazsa, korkarım ve bunu üzülerek söylüyorum, bu söylediğim adımları gerçekleştiremezse Allah muhafaza Türkiye 1970'lerin kaotik ortamlarına geri dönebilir. Böyle bir potansiyeli barındırıyor. Onun için Türkiye'nin bütün bunları gerçekleştirmesi ve devleti ele geçirilecek bir mekanizma olmaktan çıkarması mecburiyeti vardır."

Muhabir: Zeynep Akyıl, Hüseyin Gazi Kaykı, Duygu Can

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın