Dolar
35.22
Euro
36.71
Altın
2,625.30
ETH/USDT
3,392.10
BTC/USDT
96,437.00
BIST 100
10,023.37
Yaşam

Kovid-19'dan hayatını kaybeden Prof. Dr. Feriha Öz'ün kızı, ölümünün birinci yılında annesini anlattı

Kovid-19 nedeniyle geçen yıl hayatını kaybeden dünyaca ünlü Türk patolog Prof. Dr. Feriha Öz'ün aynı alanda uzman olan kızı Prof. Dr. Fulya Öz Puyan, çok sevdiği tıbbi patolojide annesinin izinden gitmeye çalıştığını belirtti.

Gökhan Balcı  | 02.04.2021 - Güncelleme : 02.04.2021
Kovid-19'dan hayatını kaybeden Prof. Dr. Feriha Öz'ün kızı, ölümünün birinci yılında annesini anlattı Fotoğraf: Gökhan Balcı/AA

Edirne

Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı'nda görevli Prof. Dr. Fulya Öz Puyan, kendisine tıbbi patolojiyi sevdiren annesi Prof. Dr. Feriha Öz'ü ölümünün birinci yılında AA muhabirine anlattı.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdikten sonra 1998 yılında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi uzmanlık sınavını kazanarak kente yerleştiğini söyleyen Puyan, annesi Feriha Öz'ün 1976'da temelleri atılan fakültenin kurucularından olduğunu belirtti.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde hocası da olan babası Prof. Dr. Hikmet Öz ve annesi Prof. Dr. Feriha Öz'ün sayesinde çocukluğundan beri tıbbın içinde olduğunu ifade eden Puyan, "Uzmanlık sınavına girerken de 'Acaba patoloji yazabilir miyim?' dedim. Çünkü annemin gerçekten patolojiye aşık olduğunu görüyordum ve gerçekten mesleğini çok seviyordu. Sabahtan akşama kadar vakalara bakıyordu, çok yoğun çalışıyordu. Üniversitedeki görevini bitirdikten sonra laboratuvara gidiyordu. Akşam geç saatlerde eve geldiği dönemleri bile hatırlıyorum." dedi.

Puyan, tıbbi patolojinin çok zor bir dal olduğunu, çocukluğundan beri annesinde gördüğü bu mesleği çok sevdiğini kaydetti.

Annesinin emekli olduktan sonra Edirne'ye yerleştiğini belirten Puyan, "Torunuyla vakit geçirirdi. Bizim için çok iyiydi. Sadece aile için mükemmel bir anne, anneanne ya da babaanne değil aynı zamanda çevresi için de çok sevilen birisiydi. Tüm patoloji camiasında çok sevilen bir hocaydı. Bu, yıllar içerisinde gösterdiğiniz sevgiyle, bakış açısıyla, yaptıklarınızla, ürettiklerinizle ortaya çıkıyor. Herkes tarafından sevilen birisiydi. Her zaman çok çalışmak gerektiğini bize öğretti." diye konuştu.

"Onun izinden gitmeye çalışıyorum"

Annesinin temellerini attığı tıp fakültesinde, onunla aynı alanda çalışmanın gurur verici olduğunu belirten Puyan, şöyle devam etti:

"Bir kere onun izinden gitmeye çalışıyorum. Her gün hele ki onu kaybettikten sonra her gün bu yaşadıklarımızın ağırlığı üstümde ve daha iyi yerlere gelmemiz gerektiğine inanıyorum. En azından o ve onun gibi kaybettiğimiz bütün sağlık çalışanları adına daha iyi şeyler yapmak istiyorum. Kendi adıma patolojiyi ben de onun kadar çok seviyorum. Zor bir meslek ama bu mesleği de gerçekten sevdiğiniz zaman yapabiliyorsunuz. Ben üniversitemden çok memnunum. Bize birçok olanak sunuluyor ve bu olanaklarla kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz."

"Patoloji camiasına katkısı çok fazla"

Puyan, annesinin emekliliğinden sonra da mesleğinden kopmadığını, meslektaşlarına yardımcı olduğunu söyledi.

Annesinin tecrübelerini aktarmaktan çekinmediğini belirten Puyan, "Edirne'ye geldikten sonra Edirne Devlet Hastanesindeki hocalarımız, doktor arkadaşlarımız, uzmanlarımız da vaka konsülte ederlerdi. Annem gider orada vaka bakardı. Biz buraya çağırırdık. 'Feriha Hoca gelir misiniz bu tiroit lezyonuna beraber bakabilir miyiz?' Bu, pandemi olmadan önceki dönemdi. Hatta o kadarki başka hastanelerden başka bölümlerden kişiler de ziyaret ederlerdi. Kesit gönderirler ve bunlara bakar rapor ederdik. Onun için Feriha Hoca'nın bize katkısı patoloji camiasına katkısı çok fazladır." dedi.

Puyan, annesinin isminin Sancaktepe'deki acil durum hastanesinde yaşatılacak olmasının gurur verdiğini söyledi.

Hastanelere özel isimler verileceğini haberlerde öğrendiğini aktaran Puyan, "Gerçekten çok duygulandık, ağabeyim de ben de bunu telefondan öğrendik. Gerçekten çok önemli bir katkı. Anılmaları için, birçok kişinin tedavisi için isimlerinin yaşatılması adına önemli. Ama bence isimlerinden önce bu hastaneler her gün kaybettiğimiz kişilerin bir hatırlatması olmalı. Çok üzülüyorum. 39 binlere vardık ve sadece sağlık çalışanı değil. Hem dünyada hem de Türkiye'mizde birçok insan kaybediyoruz. Bunların her biri bir can." diye konuştu.

Annesinin imzaladığı rapor duygulandırdı

Puyan, birkaç gün önce eline geçen, annesinin imzaladığı bir raporun kendisini duygulandırdığını belirterek, şöyle konuştu:

"Sabah bölüme geldiğimiz zaman bir önceki gün yazdığımız raporları imzalıyoruz. Raporları imzalarken ben de arka nüshasına bakmamıştım. Eski vakası neredendi, konsültasyon raporuna bir bakayım dedim. 2009 yılında Prof. Dr. Feriha Öz imzalı bir patoloji raporu. Meme kanseri sebebiyle bize konsültasyon bloğu gelmiş ve hormon profili çalışmamız isteniyor. Bu bir tesadüf. Arada Feriha Hoca'nın raporları geliyordu ama bugün geliyor olması beni çok duygulandırdı. Bizim imzaladığımız raporlar her zaman önümüze gelebiliyor. Onun için yazdığımız her raporun, altına imza attığımız her şeyin arkasında çok iyi durmamız gerekiyor. O da buna çok önem veriyordu ve işini çok titizlikle yapan bir hocaydı."

"En zor tarafı vedalaşamıyorsunuz"

Puyan, annesinin Kovid-19'la mücadele ettiği günlerin çok zor geçtiğini, virüsün Türkiye'de yeni görülmeye başlamasının da tedavi süresinde dezavantaj oluşturduğunu dile getirdi.

O günlere dönmek istemese de her gün yaşadığını ifade eden Puyan, şunları kaydetti:

"Bir şekilde hafif bir ateşi başladı. Hemen ağabeyimle konuştuk. Çok da soğuktu, mart sonuydu. Herhalde gribal bir enfeksiyon diye düşünüp antibiyotik başlayalım dedik. Daha burada ne test vardı ne başka bir şey. Annemle yılbaşında virüs Çin'de ortaya çıktığında gerçekten kötü bir virüs ne yapacağız ne edeceğiz diye çok endişeli bir bekleyişimiz vardı. Çok dikkat edelim demiştik. Hatta ocak ayından itibaren maske almaya başladık annemle. Çünkü her yerde maske takıyorlar. Ama o zaman bizim burada maske zorunluluğumuz yok. Hiç böyle bir şeyi bilmiyoruz farkında değiliz."

Puyan, daha sonra annesinin bir şekilde virüsle karşılaştığını anlatarak, sözlerini şöyle tamamladı:

"Mart başında artık onu ziyaret etmekten vazgeçmiştim. Sadece balkondan görüşüyorduk. Sonra bir gün hastalandı. Hafif ateşi oldu 37,5 gibi. Ondan sonra da bir kırgınlığı vardı. Akşam ağrılarım oluyor diyordu. Ama hiç bunları bilmiyoruz. Şu anda bildiklerimizin hiçbirisi yok. En kötü tarafı oydu. Birkaç gün sonra düzelmeyince hastaneye kaldırdık. Hemen bir film çekildi ve yaygın bir pnömonik infiltrasyonu (zatürre) vardı. Daha test sonucu gelmeden tedavisi başlandı. Çok zordu. Bir hafta kaldı, ağabeyim o gün hemen geldi İstanbul'dan. Devlet Hastanesine sevk etmek zorunda kaldık. Çünkü daha pandemi hastaneleri farklıydı. Devlet Hastanesi alıyordu hastaları, daha yeni olduğu için. Ama kötü olan tarafı hiçbir şekilde yanına gidemiyorsunuz. Onu bıraktığım zamandan sonra bir daha sadece telefonla konuşabildim. En kötü tarafı da bu. Vedalaşamıyorsunuz. Onu polikliniğe götürdüğümüzde öğrendiği zaman 'Ne şans, bu nasıl bana denk geldi' diye söyledi. Ama her gün birisine denk geliyor. Bu sadece ona özel bir şey değil. O süreç çok zordu."

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.