Analiz

Çalap kılavuzlar onu, doğrult sen kendi özünü

Žižek, eleştirilere hedef olan makalesini savunmak ya da özür dilemek yerine, alıntı etiğiyle ilgili eleştirileri geçiştirmeyi ve yeni politik tartışmalar açmayı seçti.

İhsan Gürsoy  | 04.01.2016 - Güncelleme : 14.01.2016
Çalap kılavuzlar onu, doğrult sen kendi özünü

İstanbul

İSTANBUL - İHSAN GÜRSOY

Slavoj Žižek 31 Aralık 2015 günü New Statesman'de yayımlanan “Is something rotten in the state of Turkey?” başlıklı yeni makalesinde, 9 Aralık 2015 tarihinde yayımlandığı andan itibaren çeşitli eleştirilere hedef olan ve "bayağı bir kara propaganda malzemesi" olarak değerlendirilen makalesini savunmak ya da özür dilemek yerine, alıntı etiğiyle ilgili eleştirileri geçiştirmeyi ve yeni politik tartışmalar açmayı seçti.

Önceki intihal suçlamalarında da başvurduğu “bir arkadaş” savunmasına yeni yazısında da başvurması, artık birilerinin ünlü filozofa “Şu arkadaş çevreni acilen değiştir” demesi gerektiğini gösteriyor.

Kendi makalesinin Türkiye'ye karşı yürütülmekte olan uluslararası bir karalama kampanyasının bir parçası olduğunu göremeyen Žižek, makalesine yöneltilen birkaç eleştiriyi ise koordineli bir kampanya olarak yaftalamaktan geri durmamış. Makalesinin sonunda "Bir gözlemci burada bir seçim yapmalı: Yüzlerce metinde geçen bütün bu suçlamalar devasa bir komplonun parçası mı yoksa gerçekten de çürümüş bir şey mi var Türkiye’nin hâlinde/devletinde?" diyen Žižek, sadece kendi ürettiği metnin yöntemine bakarak dahi, bütün bu suçlamaların devasa bir komplonun parçaları olduğunu anlayabilirdi çünkü Žižek'in "We need to talk about Turkey" başlıklı makalesi, uydurma haberleriyle ünlü bir sitenin iddialarını Anadolu Ajansına atfettiği ve David Graeber'ın mesnetsiz iddialarını dahi alıntılamakla yetinmeyip alıntı etiğini ayaklar altına alarak metne eklemeler yaptığı bir uydurma abidesiydi.

Anadolu Ajansı Analiz Haberler Editörlüğü 15 Aralık tarihli makalesinde Žižek'i, "Ulusal ya da uluslararası medya camiasında hiçbir itibarı olmayan, muhtemelen istihbarat savaşlarına malzeme üretmek için kurulmuş, kimliği belirsiz bir site dışında hiçbir muteber mecrada yayımlanmamış bir haberin içerdiği iddiaları argüman edinerek epey iddialı bir makale yazmak" ile eleştirmişti. Žižek ise kendisini, okuyucularının zekâsıyla alay edercesine "Arkadaşlarım bana bu ifadelerle ilgili bilgi verdikten sonra bu ifadeleri internette arattım ve bu ifadelerin geçtiği birkaç web sitesi buldum, ayrıca bu ifadelerin varlığını tekzip eden hiçbir web sitesi de bulamadım. Ben de bu ifadeleri alıntıladım, ifadeleri bulduğum web sitesinin de ismini verdim" diyerek savunuyor. Oysa 15 Aralık tarihli makalede tam olarak kullandığı bu yöntem yüzünden kaynak kullanmayı bilmemekle, internette gördüğü her bilgiyi, başka kaynaklardan karşılıklı sağlama yapmadan, doğru saymakla eleştirilmiş, "bütün bunları bilmemesi düşünülemeyecek bir akademisyene, coşkuyla bu ‘günahları’ işleten ne olabilir" diye sorulmuştu.

Žižek kendisini savunmaya çalışırken öyle bir şey yapıyor ki makalesindeki bu alıntı etiğini ayaklar altına alan tavrın kaza eseri olmadığını, bilinçli bir tercihle işlenen bir "günah" olduğunu anlıyoruz. Yukarıda alıntıladığımız ifadelere bir kez daha dikkatlice baktığımızda Žižek'in "Ben de bu ifadeleri alıntıladım, ifadeleri bulduğum web sitesinin de ismini verdim" dediğini görüyoruz. Oysa makalesinde Hakan Fidan röportajının kaynağı olarak verdiği sitenin ismi AwdNews.com değil, "Anadolu News Agency" idi fakat "Anadolu News Agency" linkine tıklandığında, sahte haberler üreten, kimliği belirsiz AwdNews.com sitesine gidiliyordu. Belli ki dünyaca ünlü filozofun apaçık bir gerçeği saklamaya çalışmaktan başka çaresi kalmamış. Žižek makalesinde alıntı yaptığı sitenin adını vermedi, aksine alıntı yaptığı sitenin itibarsız bir kaynak olduğunu bildiği için onun yerine Anadolu Ajansının ismini verdi. Yani "Anadolu News Agency" ibaresine AwdNews.com linkini ekledi.

Anadolu Ajansı Analiz Haberler Editörlüğü, Žižek'in alıntı etiğini ayaklar altına alışından hareketle alıntı sicilini araştırmış ve 24 Aralık 2015 tarihinde yayımladığı "Žižek'in çilesi" başlıklı makaleyle Slavoj Žižek'i alıntı etiğini sadece ihlal değil, aynı zamanda iğfal eden, kaynak kullanmayı bilmeyen ya da bildiği halde bilhassa olamayan kaynaklara atıf yapmakta ısrar eden bir yazar olarak tescil etmişti. "Bu hadiseyi benim sözde 'intihal ve uydurma tutkumu' gösteren bir dizi içine yerleştirme çabalarını tamamen abes buluyorum" diyerek Anadolu Ajansı Analiz Haberler Editörlüğünün her biri belgelenmiş iddialarını geçiştiren Žižek, son makalesinde sadece en zayıf suçlamayı cevaplamayı seçmiş: "Beni kendi yazdıklarımı aşırmakla bile (New York Times’da yayınlanmış bir makalemde kendi kitabımdan iki pasaj kullandığım için) suçluyorlar". Oysa ilgili makale sadece mevzubahis öz-intihal vakasını değil, Žižek'in, asla söylemediği ırkçı sözleri Noam Chomsky'e yüklemeye çalışması, Jean-Marie Muller'in "Non-Violence in Education" adlı eserinden bir paragrafı aşırması ve Stanley Hornbeck’in makalesinden Kevin MacDonald’ın kitabını yorumladığı bölümleri kelimesi kelimesine çalması gibi daha vahim iddiaları dile getiriyordu.

Žižek son makalesinde mesnetsiz iddialarını savunamayınca "Böyle bir iddiam olmadı", "Bunu asla söylemedim" diyerek kendisini yalanlıyor. Oysa “söylemedim” dediği her şeyi David Graeber'dan alıntılamış, hatta Graeber'a ait olmayan iddialarını dahi ona atfetmişti. David Graeber da Twitter'da giriştiği bir tartışmada "Sadece benim söylemediğim fakat eşit derecede doğru olan bir iki şey eklemiş gerçekten" diyerek Anadolu Ajansını doğrulamıştı.

Şöyle diyordu Žižek ilk makalesinde: "David Graeber’in kısa bir süre önceki yazısında belirttiği gibi, Türkiye IŞİD’e göstermekte olduğu 'iyicil aldırışsızlığı' PKK ve YPG’ye de göstermek şöyle dursun, Suriye’de Kürtlerin elinde olan topraklara uyguladığı mutlak ablukanın aynısını IŞİD’in elindeki topraklara da uygulasaydı, İslâm Devleti çoktan çöker ve Paris saldırıları muhtemelen olmazdı". Son makalesinde ise kendisini şöyle savunuyor: "Kalın bu yazıda 'Türkiye'nin her nasılsa Paris saldırılarından sorumlu olduğu yönünde gülünç iddialarda' bulunduğumu öne sürüyor (böyle bir iddiam kesinlikle olmadı), ve 'Türkiye'nin IŞİD'den petrol satın aldığı'nı söylediğimi iddia ediyor (ki bunu da asla söylemedim), ve son olarak 'Türkiye'nin Suriye'de IŞİD ile mücadele eden Kürtlere karşı savaştığı' iddiasında bulunduğumu ileri sürüyor ki ben böyle bir iddiada da bulunmadım." Oysa yukarıda alıntıladığımız, Paris saldırılarıyla Türkiye'yi ilişkilendiren cümlenin hemen ardından da şunları yazmıştı: "Bunu yapmak yerine Türkiye yaralı askerlerini tedavi etmek ve kaynağını IŞİD’in elindeki topraklardan alan petrol ihracatını kolaylaştırmak suretiyle IŞİD’e el altından destek verdiği gibi Kürt güçlerine, yani IŞİD’le ciddi bir muharebe halindeki YEGÂNE yerel güce vahşice de saldırdı. Bu yetmezmiş gibi, Suriye’de IŞİD mevzilerine saldıran bir Rus uçağını bile düşürdü".

Gerçekten de Žižek Türkiye'nin DAEŞ'ten petrol satın aldığını iddia etmemiş, yukarıda da alıntıladığımız gibi, Türkiye'yi "kaynağını IŞİD’in elindeki topraklardan alan petrol ihracatını kolaylaştırmak"la suçlamıştı. Peki, onu bununla suçlayan kimdi? Hiç kimse! Žižek önce kimsenin kendisine yöneltmediği bir suçlama icat ediyor, sonra da bu suçlamaya cevap veriyordu çünkü İbrahim Kalın Žižek'in iddialarını kelimesi kelimesine alıntılayarak onu eleştirmişti: "Zizek, Türkiye'yi IŞİD'i desteklemek, yaralanan IŞİD militanlarını tedavi etmek ve IŞİD petrolünün Türk topraklarından geçişini kolaylaştırmakla suçluyor ve hatta Türkiye'nin 24 Kasım'da Rus savaş uçağını IŞİD hedeflerini bombaladığı için düşürdüğünü ima ediyor". Žižek ise yukarıda alıntıladığımız cümleleri açıkça inkâr ederek "Türkiye’nin Suriye’deki değil, doğrudan Türkiye’deki Kürtlere karşı saldırılarından bahsettim" diyor ve Paris saldırılarıyla ilgili bir iddiasının olmadığını söylüyor. Oysa yukarıda da gösterdiğimiz gibi Paris saldırılarıyla Türkiye'yi ilişkilendirmişti. Daha vahimi, "IŞİD’le ciddi bir muharebe halindeki YEGÂNE yerel güç" olarak tanımladığı Kürt güçlerinin Suriyeli Kürtler olduğu apaçık ortadayken "Türkiye’nin Suriye’deki değil, doğrudan Türkiye’deki Kürtlere karşı saldırılarından bahsettim" diyerek kendisini inkâr etmesiydi.

Žižek’in makalesinin geri kalanının muhatabı ise biz değiliz çünkü ilk makalemizde de bildirdiğimiz gibi biz meseleyi sadece etik açıdan, bilhassa medya etiği ve alıntı etiği açısından ele almaya özen gösterdik. İlk iki makalemizde Slavoj Žižek’i alıntı etiğini ayaklar altına alan ve sahte kaynaklara atıflar yaparak uydurmalar üreten bir yazar olarak tescil etmiştik. Bu kısacık makalenin de Žižek’in apaçık gerçekleri çarpıtan, kendisini açıkça inkâr eden, bunlar yüzüne vurulduğunda ise yeni tartışmalar açarak retorik üreten bir yazar olduğunu göstermeye yettiğini düşünüyor ve tam da bu nedenle, Ajansımıza yeni bir iftira atmak gafletine düşmedikçe, kendisiyle tartışmayı faydasız buluyoruz.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.